|

Dağlarda haydutlar vardı!

Dağların Adamı Barnabo, Dino Buzzati'nin iki yıl içinde yazdığı ilk romanı. 1933'te yayınlanan roman, sonra gelecek olan Buzzati romanlarının tüm işaretlerini verir

Selim Demirci
00:00 - 12/05/2010 Çarşamba
Güncelleme: 21:34 - 11/05/2010 Salı
Yeni Şafak
Dağlarda haydutlar vardı!
Dağlarda haydutlar vardı!

Tatar Çölü'nü bilmeyenimiz yoktur. İtalyan yazar Dino Buzzati'nin ülkemizde yayımlanan kült romanı. Bastiani Kalesi'nde geleceğini zannettikleri düşman ordusunu, askerlerin kasvet dolu bekleyişlerini anlatıyordu Buzzati. İnsan olmanın, bu dünyadaki en olgun biçimiydi bu. Sabırla, hayatın dağların zirvesinde bazen korkarak, bazen aşka sığınarak... Uzun yıllar, sadece dağların ortasında ıssız bir çöle bakan kalede ömür tüketen askerler ve kahramanımız Giovanni Drago Ali Ayçil'in deyimiyle “İnsanla, insanın hayatı arasından geçen bir beyhudelik sınırını” anlatıyordu.

O romanın ardından Türkçe'de Dağların Adamı Barnabo adıyla yeni bir Dino Buzzati romanı yayımlandı. İtalyan filologu Elçin Kumru tarafından dilimize çevrilen romana şair Ali Ayçil dokunaklı bir önsöz yazmış. Yıllar önce Buzzati'nin Tatar Çölü'yle nasıl tanıştığını anlatan Ayçil, bu usta romancının hayatında neye karşılık geldiğinden söz açıyor. Elçin Kumru da Buzzati biyografisinden, onun eserlerinde geçen unsurların neler olduğunu ayrıntısıyla anlatmış.

Dağların ortasında, birilerinin tecavüzüne ihmal bile olmadığı bir cephaneliği bekleyen orman bekçilerinin anlatıldığı roman hemen akıllara Tatar Çölü'nü getirecektir. Dino Buzzati, insanın doğayla olan ilişkisini anlatmaya ilk romanından başlamıştır. Dağlar, erkekler ve gerçeküstü, sembollerle anlatım onun romanlarının köşe taşlarıydı.

Dino Buzzati kült romanı Tatar Çölü'nü yazana kadar ülkesindeki eleştirmenlerce pek bilinmiyordu. Buna rağmen hatrı sayılır bir okura sahipti. Çağının edebi akımlarının dışında kendi duvarlarını ördüğü bir akım yaratmıştı. Son on yıl edebiyat eleştirmenleri Buzzati'deki gücün farkına varmış, onun hakkındaki düşüncelerini yeniden tartma gereği duymuşlardır. Buzzati romancılığının yanında resimle uğraşmış, gazetecilik yapmıştı. Onun eserleri sadece romanları üzerinden değil diğer uğraşları üzerinden de değerlendirmeye tutuldu.

Her edebiyat eseri içine doğduğu dönemin siyasi şartlarıyla birlikte okunur. Dino Buzzati, edebiyat kamuoyuna imzasını açtığında 20. asrın en sıcak günleri yaşanıyordu. 1933 ve 1935 yılları İtalya'da faşizmin kendisini hephepine hissettirdiği yıllara denk gelmişti. Dönemim ağır yükü edebiyatçıları da kısıtlıyordu. Yazarlar, gerçeklikten kaçıp, yaşamın siyaset ve savaş altında ezilmesinden söz açamıyorlardı. Bireysel edebiyat bu süreçte kendisini ortaya atabildi. Sembolik değerlerle örülü eserler gün ışığına çıkıyor, sanatçılar ancak böyle o dehşet verici hegomanyadan kendilerini kurtarabiliyorlardı. Elçin Kumru'nun da ifade ettiği üzere yazarlar alegorik olaylar aracılığıyla düşüncelerini ifade edebiliyorlardı. Hayalin baskın olduğu bu eserlerde Dino Buzzati de büyülü gerçekçilik akımına üyeliğini ilan ediyordu.

Dino Buzzati sayılan bu özellikleriyle alışıldığın dışında, gerçeküstücü bir “edebi vaka” olarak anlatılagelmektedir.

Çocukluk, özellikle sanatçılarda yetişkinliğin saklandığı bir ev gibidir. Hangi sanatçı vardır ki, sanatının bir parçasını çocukluğunun bahçesinde oynatmasın? Dino Buzzati de bunlardan biridir. Çocukluğunun gizemli masalları onun eserlerinin renkleri koyu fonunu oluşturur. Bunun yanında Buzzati, etrafı dağlarla çevrili bir kasabada doğup, büyümüştür. Çocukluğunun doğasını, etrafımı saran yabanıl dağlar diye anlatır. Hem Tatar Çölü'nde hem de Dağların Adamı Barnabo'da olaylar dağların ortasında geçer. Onun romanlarının en zengin tarafı dağlarla konuşan bir portre çizmesidir. Satırlar bir resmi taşır sayfalara. Edebiyat tarihinde dağları en gerçekçi biçimde anlatan ender eserleri Buzzati vermiştir desek abartmış olmayız...

Buzzati romanlarının kahramanlarının hemen tamamının erkeklerden oluştuğu gerçeği üzerinde de durmak gerekiyor. Öyle ki Dağların Adamı Barnabo'da kahramanların hepsi erkektir. Bu romanda orman bekçileri kışladan bozma bir evde hep beraber yaşamaktadır. Erkek kahramanlar da Buzzati'ye çocukluğun bir mirasıdır. Kalabalık bir ailede geçen çocukluk, en çok çevresindeki erkek hikayeleriyle bezelidir.

Dino Buzzati'deki dağ tutkusu da biyografik bir unsur olarak karşımıza çıkar. Gerçekte de dağcılık yapan Buzzati altmışlı yaşlarında bile bu spordan kopamamıştır. Buna spor demek yetersiz. Onda bir tutkuya, aşka dönüşür dağlar. Bunu da romanlardaki güçlü tasvirler bize söyler.

Dağların Adamı Barnabo, Buzzati'nin gazeteciliğe başladığı yıllarda, iki yıl içinde yazdığı ilk romanıdır. 1933'te yayımlanmıştır. Bu roman, sonra gelecek olan Buzzati romanlarının bütün işaretlerini verir. Büyük romanı Tatar Çölü sanki Dağların Adamı Barnabo'nun ardına gizlenen bir dev gibidir. Elçin Kurmu'nun da dediği üzere “Yazar Buzzati'nin doğuşuna” bu romanla tanıklık ediyoruz.

Bu kitap vesilesiyle Timaş Yayınları'nın bir süredir yayımladığı dünya klasiklerinden söz açmak gerekiyor. Başta Behçet Necatigil'in çevirileri Knut Hamsun romanlarını saymalı. Ardından Meşa Selimoviç'in Derviş ve Ölümü'nü, Andre Gide'in Dar Kapı ve Pastoral Senfonisi'ni... Dağların Adamı Barnabo da bu seriden okura sunuldu.


14 yıl önce