|

Huzursuz şiirin dünyası

Prof. Dr. Turan Karataş, Ali Galip Yener''in bu yılın başında Hece Yayınları arasından çıkan ve eleştiri metinlerini topladığı Huzursuz Dünyada Şiir kitabı üzerine, emeğin hakkını gözeterek sahici eleştiriler getiriyor. Şiir eleştirisinin zorluğuna dikkatleri çekiyor.

Turan Karataş
00:00 - 1/09/2014 Pazartesi
Güncelleme: 21:22 - 1/09/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Huzursuz şiirin dünyası
Huzursuz şiirin dünyası

Ali Galip Yener (d. 1963), tıp doktoru (patolog). Yıllardır, çeşitli edebiyat dergilerinde, kitap eklerinde şiir çevresinde eleştirileri, yine aynı vadide kuramsal denemeleri yayımlanıyor. Bu yazıların bir kısmını ilgiyle okumuşumdur. Yararlı bilgilere ulaştığım, özgün tespitlerle karşılaştığım oldu. Yener''in on beş yılı aşan yazı hayatı boyunca, daha ziyade ''modern şiir'' çevresinde yazdıkları, şimdiye kadar altı kitap zarfında toplandı. Son kitap Huzursuz Dünyada Şiir (Şiir Tecrübesinin İmkân ve Sınırları), bu yılın başında çıktı. Geçen altı yedi aylık zaman içinde kitap üzerine ciddi, eleştirel bir yazı çıkmadı, yazıldıysa da ben görmedim.

Şuna katılır mısınız, artık Türkiye''de belki de dünyada ciddi kitaplar, uzun inceleme yazıları okunmuyor. Kalın kalın dergi özel sayılarının, kurumların bir etek para harcayarak çıkardıkları ''çok prestijli'' armağan kitapların okunduğunu mu sanıyorsunuz! Hayır. Okunsaydı, piyasadaki onca işe yaramaz, değersiz ürüne işaret edilirdi. Sözüm ona çağdaş, demokrat toplum olduktan sonra kimseyi ''kırmama'' modası ortalığı doldurdu. Beri yanda, bir çelişkinin içinden söylüyorum, kitap ekleri çıkalıdan beri yayıncıya ''şirin görünme'' tavrı, yazarlara neredeyse bir ilke olarak hatırlatıldı. Böylece zaten olmadığı söylenen edebiyat eleştirisi iyice kayboldu. Okumak, eleştiri için dikkatle okumak zaman ve emek ister, sabır gerektirir. Hâsıl olanı düzenlice ortaya koymak, ona bir değer biçmek; birikime, beceriye ihtiyaç duyar. Bugünkü dünyada nereden bulacağız bu kadar bileşeni ki ağız tadıyla eleştiri okuyalım.

Asıl mevzua dönersek, A. Galip Yener''in kitabında yer alan 11 yazının biri hariç diğerleri daha önce çeşitli dergilerde çıkmış. Kitaba konacağı vakit, yazarın dediğine göre, ''yeniden kaleme alınmış'' yazılar. Sanıyorum, bu yeniden ameliyede, yazıların başlığına -belki bir kısmına- ''tecrübe'' kelimesi konmuş, bir ittifak oluşturmak için. Son yazı ''İslam Medeniyeti, Vahiy ve Şiir'', bu ''zoraki nikah''tan muaf tutulmuş. İlk kez bu kitapla okurun huzurun çıkan yazı ise ''Şiir Tecrübesi ve Diriliş Düşüncesi''. Kitabın ilk dört yazısı, kuramsal bir çerçeveyi inşa etmek üzere peş peşe getirilmiş. Sonrakiler ise sanatkâr veya eserler yani somut, tekil örnekler üzerinde yoğunlaşıyor.

İlk önemli tespit olarak şunu söyleyeyim: sabredilip okunabilirse, kitaptaki yazılar, dağınıklığına rağmen yararlı bilgiler sunuyor; uyarıcı, düşündürücü sorular ortaya koyuyor. Yazılırken onlarca kitap, yüzlerce makale okunmuş. Saygıyı hak eden bir emek mahsulü. Kıymeti var mı, bilmiyorum, belirteyim. Hemen birçok hususta hissiyatımız, düşünüşümüz benzeşiyor yazarla. Şiire dair kaygılarımız neredeyse aynı. İçeriğe ilişkin daha özel, tartışmalı tespitleri bir tarafa (belki başka bir yazıya) bırakarak, genel; biçime ve biçeme dair gördüklerimi şimdilik aktarmak isterim.

1. Kitabın sunuşuna alınlık olarak konan Yûnus''un iki dizesini (Ey sözlerin aslın bilen gel di bu söz kandan gelir/ Söz aslını anlamayan sanır bu söz benden gelir) okuyunca, son yıllarda yaygınlaşan ve çok zaman zararlı benliğe evrilen bir tutum aklıma düştü. Bana öyle geliyor ki, yapıp ettiklerimize bir çeşit kutsallık boyası katmak istiyoruz. Hemen her türden eylem, uğraş ve edimlerimizde bir keramet görme daha doğrusu gösterme duruşundayız. Bilimde, nihayetinde dünyevî uğraşlarda böyle bir vehme ihtiyaç var mı?

2. Yazıları okuyup başa dönünce görüyoruz ki yazarın ''sunuş''taki ilk cümlesi, kitabı tanımlamakta eksik kalıyor. Ne diyor Yener, ''Tecrübe kavramı, estetik tecrübenin niteliği ve şiir tecrübesi elinizdeki kitabın konusunu oluşturuyor.'' Hayır, tam bu değil. Bu amaca yönelik cehdler yok değil. Yine ''birbirine kavramsal çerçeve bakımından bağlı, okurun tamamını neredeyse tek, uzun bir metin gibi okuması amaçlanmış'' deniliyor. Fakat metinlerin tümünü okuyunca bu kaygının sonradan ortaya çıktığını anlıyoruz. Zaten yazılar da, yazarın belirlediği amaca hizmet etmiyor içerik olarak.

3. Kitabın konusu olduğu iddia edilen ''şiir tecrübesi'' kavramına takıldım. Millet olarak bin yılı aşkın bir süredir kullandığımız, aşinası olduğumuz hatta birçok özelliğini bildiğimizi sandığımız ''şiir'' teriminin ardına ''tecrübe''yi ekleyerek yazarın neyi amaçladığını, doğrusu anlayamadım. Ya bende bir eksiklik var yahut yazar, maksudunu/ meramını yeterince anlatamamış. Benzer şekilde, kitabın birinci ve ikinci yazısında anlatılmak istenen ''estetik tecrübe'', ikinci yazının sorunsalı olan ''tinsellik ve tahayyül'' açıklığa kavuşturulamamış.

4. Kitabın adı çok güzel. Ne ki, içindeki ürünleri, bu adın çağrışım imkânları içine dâhil etmek güç. İç kapağa ayraç içinde konan alt ad (Şiir Tecrübesinin İmkân ve Sınırları), yayıncının da yazarın da, bizim düşüncemizde olduğunu işaret ediyor. Bu alt ada uysun, aynı sorunun çevresinde örgülenmiş görünsün diye, yazılara içeriklerinden uzak başlıklar konmuş. Böyle bir zorlamaya, hiç gerek yoktu.

5. Yazarın ''deneme'' dediği yazılar, bu türün alışılmış özelliklerini taşımıyor. Uzunlukları neyse de, bu kadar çok alıntı, dipnot, kaynak; denemenin karakterine uymaz. Bunlar, daha ziyade ''inceleme yazısı'' özelliğine sahip. Derleme özellikleri baskın. Yazar farkında mı, bilmiyorum, gereğinden fazla alıntı, yazıların özgünlüğü önünde en büyük engel. Bir de çok parçalılığı.

6. Edebiyat eleştirisinde hâlâ terimler meselesini, maalesef çözemedik. Bu türden yazılarda alanın temel bazı terimleri yazık ki yerli yerinde kullanılmaz. Yener''in yazılarında da bu eksiklik görülüyor. Söz gelimi, 64. sayfadaki alt başlıkta (''Osmanlı Şiirinde Klasik-Sonrası İmge ve Kavramların Doğru Kullanımı Meselesi'') geçen ''imge''nin doğru kullanıldığını söyleyebilir miyiz?

7. Yazarın dil tutumu da sorunlu görünüyor. Okur, yazar olarak çoğumuz aynı çıkmaza düşüyoruz çok zaman. Daha duyarlı, özenli olsak diyorum. Kitabın rastgele bir sayfasında (15. s.) karşıma çıkan Batı kökenli kelime ve kavramları sıralıyorum: Emperyalizm, rol, sembol, metafizik, popüler, prim, dinamik, ideolojik, endüstri, endüstriyel, psikiyatri, psikoloji, materyalist, ateist, modernite, orijin, elitist, elitizm, hegemonik, manifesto, ritüel, spritüel, antik, patolojik. Hepi topu bir sayfa yazıda Batı''dan gelen 24 yabancı sözcük, bu kadarı fazla değil mi? Bunların bir kısmı, yazık ki Türkçeye yerleşen kavram/ terim; evet, ama bu kadar rahat kullanıma itirazım var. Kaldı ki çoğunun müstağmel Türkçe karşılıkları var.

Alan dışından birinin, tutku derecesinde bir sevgiyle ortaya koyduğu yazılardaki emek, merak, cehd takdire şayan. Ne var, şiir eleştirisi zordur. Çok zaman nankördür. Sevgi ve sadakat yetmez.

Kitabın künyesi:

Ali Galip Yener

Huzursuz Dünyada Şiir

Hece Yayınları

Ocak 2014

136 Sayfa

10 yıl önce