Tasavvuf üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Cemalnur Sargut, Yasin suresi ile başladığı Kur'an-ı Kerim çalışmalarını Bakara suresiyle devam ettiriyor. İbn-i Arabi, Ahmed-er Rifâî, Mevlana, Yunus Emre, Niyazi Mısrî, Kenan el-Rıfai gibi İslam mutasavvıflarını adım adım izleyen Sargut, Bakara suresinin derinliklerine inerken üstatlarının ilminden faydalanıyor.
Cemalnur Sargut, aşk, edep, ahlak, düzen, Allah ile ilişki kurmamanın zevki ve ibadetin aşka çevrilişinin Bakara suresinde yer aldığını söylüyor ve ekliyor: “İlk 10 ayetinde gayba imanın hakikati, namazın miraca nasıl götürdüğü, infakın bizim anlayışımızın ne kadar üstünde olduğu, mümin olmanın zevki ile mümin, münafık mukayesesi bizi çok etkiledi.” Tasavvuf edebiyatı yapanların değil, tasavvufu yaşayanların mutasavvıf olduğunu söyleyen Sargut, kendisini de mutasavvıf olmaya çalışanlardan biri olarak görüyor.
Kuran-ı Kerim'in manasının derinliklerine doğru inmenin zevkini yaşadıkça insan gerçekten dünyada yaşamak ne kadar hoş ve zevkli bir şeymiş onu idrak ediyor. Allah, bizim gibi kullarını kendi kitabıyla meşgul ediyor ve onun enerjisiyle bize hayat veriyor. Bu insanlık alemi için de gerçekten bir lütuftur. Yasin suresinden sonra Bakara suresini seçtim çünkü; aşk, edep, ahlak, düzen, Allah ile ilişki kurmamanın zevki ve ibadetin aşka çevrilişini bu sureden öğreniyoruz. Yasin'den sonra Bakara suresinin seçimi, tamamen öğrendiğimiz aşkı, edep potası içinden geçirip faydalı hale getirmek içindir.
Bu kitap, beş sene süren bir çalışmanın ardından ortaya çıktı. İnsan-ı kâmilin manalarında Bakara'yı incelerken bildiğimiz ve sevdiğimiz mutasavvıflara başvurmayı tercih ettim.
Bunların başında 48 senedir ilminden faydalandığımız Hazreti Mevlana, yirmi yıldır çalışmalarına vakıf olduğum İbn-i Arabi Hazretleri, bütün ömrüm boyunca öğrenmeye çalıştığım hocamız Kenan el-Rifai, primiz Ahmet el-Rifai , Abdulkadir Geylani, çok etkilendiğimiz ve manasını idrake etmeye gayret ettiğimiz Mısr-ı Niyazi Hazretleri, Yunus Emre Hazretleri, bir de bu devrin kendi ömrünü Kuran'a adamış alimlerin ilmi çalışmalarını da toparladık.
Bana namazla ilgili pek çok soru geliyor. Neden namazımı zevkle kılamıyorum, namaz vakitleri neden 50 rekâttan beş rekâta inmiş, beş nedir, yedi nedir, neden bazı sureler sesli okunurken bazıları sesiz okunuyor, niçin Cuma Hutbesi önce okunuyor namaz sonra kılınıyor gibi pek çok sorunun cevabı Bakara suresinin içinde var. Namazı tüm detaylarıyla anlatan namaz bölümünü de ayrı bir kitap olarak tekrar basmayı düşünüyoruz. Böylece herkesin namazla ilgili sorularına cevap verip, ibadeti mecburiyet olmaktan çıkarıp aşka yolculuk haline getirmek nasip olur İnşallah.
Değer verdiğimiz şeye bağlı olarak bu değişir. Önce Allah ve Allah aşkı ön plandaysa takva zor olmuyor. Feridettin-i Attar'da bir hikaye vardır; Efendisi kölesine der ki; ne olur beni de sabahları namaza kaldırsan. Köle efendisine şöyle cevap verir; Allah aşkı sende galip gelirse, kendiliğinden kalkarsın. Abdülkadir Geylani Hazretleri takvayı şöyle tarif ediyor. Kalbindekileri çıkar bir kaba koy pazarda herkesin göreceği şekilde dolaştır. İçinde utanılacak hiçbir şey yoksa işte bu takvadır. Takva çeşitlidir çünkü insan çeşitlidir. Herkesin Allah'ı idrak seviyesi farklıdır. O yüzden de ibadeti farklıdır. Yani kimi hizmet ederek kimi yasaklara uyarak kimisi aşık olarak ibadet eder.
Şeriat Allah'ın emirlerini kapsar. Tasavvuf emirlerin iç manalarını araştırır ve emirleri zevk haline getirir. Bu yüzden şeriatta haram olmayan bazı şeyler dahi tasavvufta haramdır. Hz. Ali “Bana haramdan vazgeç dedin ben helalinden geçtim” der. İnsanın başkasına aşık olması şeraitte haram olmayıp Allah'tan başka birini görüp sevmesi tasavvufta haramdır.
İlk 10 ayetinde gayba imanın hakikati, namazın miraca nasıl götürdüğü, infakın bizim anlayışımızın ne kadar üstünde olduğu, mümin olmanın zevki ile mümin, münafık mukayesesi bizi çok etkiledi.
Tasavvuf edebiyatı yapanlar mutasavvıf değildir. Tasavvufu yaşayanlar mutasavvıftır. Tasavvuf bir felsefe ve düşünce tarzı değildir, bir yaşama biçimidir. Tasavvuf, dört üniversite bitirmiş adama da hiç eğitim görmemiş insana da tesir eder. Çünkü Allah için yaşamanın yolu birdir, ahlak-ı Muhammediye tektir. Buradaki ahlak Batı'nın etik dediği her an değişen ahlak anlayışı değildir. İslam dünyası ahlak-ı Muhammediye üzerine çalışır. Din güzel ahlaktır. İşte bu güzel ahlakı yaşama biçimine de tasavvuf denir. Yaşarken kendiyle Allah arasında barış yapmaya, Allah'ı tanımaya, Allah'ı sevmeye ve ihtiyaçları dolayısıyla başkalarına sandığı aşkların da aslında Allah'a olduğunu hissetmeye yönelik mana zenginliğine tasavvuf deniyor.
Her dinin bir tasavvufu var. Biz de tasavvuf deyince Hint tasavvufu, Yahudi tasavvufu Kabala gibi çok uç inançlar anlaşılıyor. Hâlbuki tasavvufun gelişiminin kemali İslam ile olur. Çünkü yalnız İslam tasavvufunda tevhid anlayışı var. İslam tevhidinde; her yerde Allah'ı görmek, yaradılmış her şeyde Allah'ın eser halindeki tecellisini büyüklüğünü hissetmek, her şeyi Allah'tan dolayı sevmek zevki oluşur. İslam'ın tasavvufunun dışı şeriat, içi tasavvuftur. Zaten şeriatın koruması olmadan tasavvuf olmaz. Mutasavvıfları şeriat dışı şeyler anlatıyormuş gibi göstermeye çalışmak çok büyük bir yanılgıdır.
Benim bütün gayem Türkiye'de tasavvuf üniversitesi kurmaktı. Fakat Türkiye'de böyle bir üniversite kurmanın mümkün olmadığını öğrendim. Amerika'da North Carolina Üniversitesi'nde on yıldır ders veriyorum. Oradaki yapıyı çok iyi tanıyorum. İslam'a karşı 12 Eylül sonrasında inanılmaz bir tepki başladı. Bu olaylardan sonra üniversite dinler arası birliği sağlamak için İslam'ı da tanımak ve bilmek zorundayız diye bir karar aldı.
Approaching the Qur'an isimli bir kitabı üniversiteye giren herkese okuma zorunluluğu getirdi. Bu çalışmalardan son derecede etkilendim. Amerika'nın en iyi profesörlerinden olan Carl Ernst ve Ümit Safi, İslam kürsüsü konusundaki teklifime çok sevindi. Üniversiteye başvurduk ve hiç tereddütsüz kabul ettiler. İslam'ın hakikatlerini anlatmanın ve önyargıları yıkmanın ne kadar önemli olduğunun farkındalar. Gerekli çalışmalar tamamlandıktan sonra yol gösterici olacağına inandığım bir İslam kürsüsü kurulmuş olacak.
Yaklaşık on senedir kiliselerde konuşma yapıyorum. Genellikle Hz. Meryem ve Hz. İsa'ya Kuran-ı Kerim-in bakışını merak ediyorlar. İslam hakkında hiçbir şey bilmedikleri için önyargıları var. Bir gün cihat konusunu anlattığımda bir papaz ağlayarak şöyle demişti: "Yemin ederim ki kendi dinimizi ancak Kuran- Kerim'den öğrenebiliriz." Batı'da insanlar ateist olmaya yöneliyorlar kilise yönetimleri de son dönemlerde insanları imana davet etmek için İslam'a başvurmayı seçiyorlar. Bu da İslam'ın ne kadar kuşatıcı bir din olduğunu gösteriyor. Ben de elimden geldiğince bu konuşmaları yapmaya devam edeceğim.
Ömrüm yeterse, bu çalışma bittiğinde yaklaşık on altı cilde ulaşmış olacak. Ancak Bakara'ya devam ettiğim süre içerisinde başka kitaplar da çıkaracağız. Fatiha suresiyle ilgili bir kitap çalışması var. Yusuf ve Tin suresini yakında tamamlıyoruz. Onlar yavaş yavaş oluşuyor.