|

İmzayı okurun kalbine atabilsek

Yazarı tarafından imzalanan kitabın ayrı bir değeri vardır okur için. Peki ya imza günlerinde yüzlerce okuruna kitap imzalayan yazarlar? Onlar, okurlarına uzun zaman ayıramamak ve ilgilerine karşılık sadece bir imza verebiliyor olmaktan yana dertli.

Emeti Saruhan
00:00 - 27/10/2007 суббота
Güncelleme: 01:02 - 28/10/2007 воскресенье
Yeni Şafak
İmzayı okurun kalbine atabilsek
İmzayı okurun kalbine atabilsek

15 Ağustos 2007 tarihinde Avustralya'da bir kitapçı dükkanının çalışanları, yaşlı bir adamın raftaki kitapları açıp içine bir şeyler yazdığını fark ettiklerinde adam çoktan işini bitirmiş dükkandan çıkıyordu. Görevliler hemen kitapların başına koşup zararı tespit etmek için baktıklarında raftaki 6 Stephen King kitabının yazarı tarafından imzalandığını anladılar. Rafta bulunan kitapları karaladığından şüphelenilen gizemli adam aslında Stephen King'den başkası değildi ve gizlice kitaplarını imzalıyordu! Belli ki King, kitaplarını satın alacak okurlarına hoş bir sürpriz yapmak istemişti. King'in davranışını anlamak zor değil, yazarı tarafından imzalanan kitap, pek çok okur için heyecan verici.


İMZA SADECE SENET ÜZERİNDE Mİ TİCARİ?

Eserlerin takdim, ithaf ve sunumuyla ilgili geleneğin kökleri, devlet adamlarına mahsus kasidelerin yazımıyla başlatılabilir. Şairler padişahları, vezirleri ve komutanları öven kasideler yazarak bu kişilere takdim ederlerdi. Tanzimatla birlikte bu gelenek sona erdi. Daha sonra yazarlar, kendilerini yakın hissettikleri kişilere kitaplarını imzalayarak takdim etmeye başladılar. Günümüzde yayınevlerinin düzenledikleri imza günleri ise okur ve yazarın bir araya geldiği etkinlikler olarak görülüyor. İmzalı kitabın ve imza günlerinin ne ifade ettiğini anlayabilmek için yazar, yayınevi ve sahaflarla görüştük. Yazarlar imza günlerine daha çok okurları ile buluşmak için bir fırsat olarak bakıyorlar ancak zaman diliminin kısalığı nedeniyle bu buluşmanın yüzeyselliğinden şikayetçiler. İmza günü yapan yayınevleri ticari düşünmediklerini, yapmayanlar imza günlerinin ticari bir anlayışla düzenlendiğini söylüyor. Sahaflar ise imzalı kitabın manevi değeri arttığı için ücretinin de arttığının, hele bir de kitabın imzalandığı kişi ünlüyse yüksek fiyatlar verildiğinin altını çiziyorlar.


İmza bazen vicdan azabı verir

Selim İleri: Kitap imzalamak, imzaladığınız kişiye göre değişiyor. İmzaladığınız kişiyle bir tanışıklığınız, dostluğunuz varsa çok mutluluk verici bir şey oluyor. Diğer yandan tanımadığım bir okura kitap imzalarken kendimi adeta bir suç işliyor gibi hissediyorum. Çünkü onun size gösterdiği ilgiye sadece bir imza atmakla cevap verebiliyorsunuz. Bu bana her zaman bir vicdan azabı gibi gelir. Kısacık bir karşılaşma ama sizin yapabildiğiniz sadece bundan ibaret. Bunun verdiği bir hüzün vardır. O yüzden de pek imza günlerini sevmem ben. Çünkü bir bağ kurulamıyor, ortam kalabalık. Bir insan kitabınızı almış gelmiş ama arkasında bekleyenler var. Tuhaf bir an oluyor. Bir samimiyet oluşamıyor. İmza günleri daha geniş zamanlı, daha dostane olabilse, daha anlamlı olur diye düşünüyorum.


Gazete kupürlerini imzalamıştım

Fatma Karabıyık Barbarosoğlu: İmza günlerine okuyucunun yazarı görme hakkı olarak bakıyorum. Okuyucu -yazar ilişkisinde kitap üzerinden konuşan, daima yazarlar oluyor. Hiç olmazsa yılda bir kere, hayatta bir kere karşı karşıya gelip, okuyucunun da söyleyeceklerini dinlemek gerekir düşüncesiyle yaklaşıyorum imza günlerine. Aslında bunu bulmak için kabul ediyorum imza günlerini, ancak 50 tane kitap imzalayıp bir tanesinde bulabiliyorum. Okuyucu daha ziyade yazarın fiziki özelliklerine odaklanıyor. Popüler kültür yazar ile şarkıcı/artist/manken'i şov paydasında eşitlemeye talip. Dolayısıyla güzel/yakışıklı/genç modaya uygun yazarlar görmek istiyor artık pek de "okuyucu" olmayan nev zuhur okuyucular. Diğer taraftan imza günlerinin ticari kısmı beni çok üzüyor. Yeni bir kitap dolayımından yayınevleri imza günleri düzenliyor. Hal böyle olunca piyasa ekonomisinin çarkları içinde yazarlar tüccar terzi hesabı tüccar yazara dönüşüyor. Bu nedenle bir taraftan imza günlerini istiyorum, bir taraftan da her imzadan sonra inciniyorum. Ama unutamadığım bir imza günü oldu. Urfa'da sadece üç beş kişi gelmişti. İçlerinden birisi köy öğretmeniydi. Urfa'ya üç saatlik bir mesafede idi okulu. Benim kitaplarımın olduğunu bile bilmiyordu. Çantasından yazmış olduğum köşe yazılarının kupurlerini çıkardı. Ve ben onları imzaladım.


Kaf Dağı'ndan gelen mucize gibi


Sibel Eraslan: Kitap imza günlerini okurlarımla ve dostlarımla buluşup görüşme fırsatı olması hasebiyle önemsiyorum. Ben kimseye yazmıyorum diyenlerden değilim. Yüzünü hiç görmediğim okuyucuyla buluşma anında o saate kadar aslında kör olduğumu düşünüyorum. Yani sizin bir şişe içinde denize fırlattığınız mektubunuzun ulaştığı kişidir okuyucu ve kalkar gelir ve der ki ben seni okudum, okuyacağım. Siz birden bire o meçhul ve bilinmeyen kişiyi görürsünüz, gözünüz o anda açılır... Okuyucuyla buluşma anı kutsaldır. Benim için dokunmak çok önemli, insanlarla karşılaşmak, onlarla gözgöze gelmek. Ve düşünsenize okurunuz sizi çok uzak bir diyardan yani bilinmez bir yerden takip ediyor. Hani Kaf Dağı'nın ardı deriz, işte oradan çıkıp gelen mucizevi birşeydir imza günündeki okurunuz. Ayrıca bir okur olarak imzalı kitapları ben de çok önemserim, 20-30 yıllık kitaplarım var mesela... Babamın 50 yıllık imzalı kitapları var sonra, yazarlarından imzalattığı gözü gibi saklar. Yine kütüphanemde 114 yıllık bir kitap var 'Bosnalı Hayri' imzasıyla, kim bilmiyorum, muhtemelen kitabı orijinalinden çoğaltan birisi, aynı kitabın üzerinde farklı zamanlarda iki ayrı öğrenci çalışmış ve ders notları var... Bu başlıbaşına müthiş bir öykü aslında, aynı sayfanın üzerinde farklı yüzyıllardan farklı insanların imzaları... İmza, parmakizi yerine geçer, İnsanların basübadelmevt'te yeniden yaratılmaya başlayacakları yer de parmak uçlarıdır... İmzanızın olduğu yerde siz varsınız...


Göz kucaklaşmasını önemserim en çok

Buket Uzuner: Bir okur olarak sevdiğim yazarların imzalı kitaplarını çok önemseyen biriyim, bu nedenle uzun kuyruklara girip, kitaplarını imzalatmak için bekleyen okurlara karşı bir çeşit kardeşlik duygusu taşırım. Belki de günümüz dünyasında birbirini hiç tanımayan insanlar arasındaki en karşılıksız insan ilişkisi kitap imza kuyruğunda bekleyen okurla ona kitabını imzalayan yazar arasında geçer. Günümüzde zaman fakiri ve tüketim kurbanı olmak zorunda kalan insanlığın arasından bir azınlığın özel zamanında ve bütçesinde kitaba yer vermesi zaten neredeyse 'müzelik' (!) bir duruma dönüşmüşken, bir de o kitabı imzalatmak için bazan saatlerce kuyrukta beklemesi bence küçük mucizelerden biri! En başından beri kitap imzalatan okurların hemen hepsiyle konuşmaya, konuşurken gözlerinin içine bakmaya ve o kısa zamanı tamamen onlara ayırmaya önem gösteririm. Bu sırada karşılıklı hayal kırıklığına uğradığımız durumlar da yaşanır. Ancak çoğunlukla kısacık bir göz kucaklaşmasının sıcaklığı en üşüdüğünüzde ellerinizi ısıtmak için cebinizin içine mutlaka yerleşir. İmza için benim tercihim sıkı bir söyleşi ardından okurla buluşmaktır.


Çok az sayıda kitap imzaladım

Rıfat N. Bali: Ben kendimi "araştırmacı" olarak tarif ediyorum, "yazar" olarak değil. Benim görebildiğim kadarıyla "imza günleri" esas itibariyle "yazarlar", şairler ve gazeteciler için sürdürülen bir alışkanlık. "Yazar" dan anladığım edebi vasıfta (hikâye, roman, deneme) eserlere imza atan kişiler. Benim gibi bilimsel nitelikli araştırma yapan araştırmacılar için imza günü pek bir şey ifade etmiyor. Sebebi de gayet basit: Bilimsel nitelikteki araştırma kitapları mahdut bir okur kitlesine hitap etmekte, az sayıda basılmakta ve kitlesel bir tüketimi yok. Bir bilimsel nitelikte araştırma kitabının en fazla satacağı miktar bin nüshadır. Binin üzerine sattığında "çok satan kitap" kategorisine terfi etmiş olmakta ! Bu nedenle imza günleri benim için bir anlam ifade etmiyor. Bugüne kadar çok az sayıda kitap imzaladım. İmzalamak istemediğimden değil. İmza günleri tertip edilmediği için. Araştırmalarım sırasında ya bana yardım etmiş olan veya yakın arkadaşım olan kişilere mahdut sayıda kitabı imzalayarak armağan etmişimdir. Çok az sayıda daha önce hiç rastlamadığım okur bana kitabını imzalatmıştır. Belirttiğim nedenlerden ötürü nadir de olsa bir okurun bana kitabımı imzalatmak istemesi halinde bundan fevkalade sevinç duyarım.


İlke olarak kitap imzalamaya karşıyım

Hasan Aycın: Ben Hasan Aycın olarak, kendi adıma, imza günlerine hayatımda yer vermiyorum. Karşıyım. Başkaları için bir şey söylemiyorum, kimse adına bir şey söyleyemem. Benim için bu bir ilke meselesi. Sebeplerini konuşmak ise uzun bir zaman dilimi gerektirir.


Bir ritüeldir bizim için

Neval Akbıyık (Timaş Yayınları): Biz yayıncılar için imza günleri elbette çok heyecan verici zamanlar. İmzalar ve söyleşiler, okurla yazarın birbiriyle buluşma ihtiyaçlarının tatmin edilmesine imkân sağlıyor, hem de olabilecek en iyi şekilde. Yazarlar ve onların yanında biz yayıncılar, kitaplar kanalıyla iletilen sözlerin, düşüncenin muhatabın zihnindeki yansımasının ne olduğunu görebiliyoruz. Okurlar da o ana kadar kitapla kurdukları ilişkiden yazarı haberdar edebilme sevincini yaşıyorlar. O sahneleri görmelisiniz, her zaman uzun uzun konuşulamasa da hallerinden, beden dillerinden bu anların okur için de yazar için de ne kadar önemli olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz. Biz hâlâ imza günlerini bir ritüel gibi, bayram gibi görüyoruz.


Pazarlama stratejisidir


Erhan Güngör (İnsan Yayınları): İmza günleri okuyucu ve yazarı buluşturmanın, karşılıklı tanışıp sohbet etmelerinin bir vesilesi. Yayınevleri için imza günleri, okuyucu ile yazar birlikteliğini oluşturmanın yanı sıra bir pazarlama stratejisidir. Bizim kitaplarımız genelde akademik ağırlıklı olduğu için imza günü düzenlememiz çok söz konusu olmuyor. İmzalı kitaplarla okuyucu kendini daha özel hissediyor. Kitaba olan ilgiyi arttırmak için kullanılan bir yöntem.


Yazarın okuruyla en doğrudan yüzleştiği mekan

Selma Sancı (Sel Yayınları): Biz yazarlarımızın okurla karşılaşmasını istiyoruz ve bunu yazarlarımızın bir ihtiyacı olarak düşünüyoruz. İmza günlerini yazarların okurlarıyla en doğrudan yüzleştiği tek etkinlik olduğu için, sadece bu yönüyle önemsiyoruz. Bize göre imza günlerinin ticari yönü pek yok. Diğer yazarlarımıza yer ve zaman ayırmak açısından özellikle flaş isimlere imza günleri yapmamaya çalışıyoruz. Ticari anlamda Sel Yayıncılık'ı izleyen kemikleşmiş okurun imza için sıraya girdiğini düşünmüyorum. İmza günleri bizim gibi dağıtım ağı, satış noktaları olmayan, sadece üreten yayınevleri için önemli bir pencere, okurumuzla buluştuğumuz etkinlik.


Çok fazla imza veren yazarın kitabı değersizleşir

Asuman Bektaş (Nigar Sahaf): Çok fazla imza gününe katılmış ya da çok fazla okuruna imza vermiş yazarların kitaplarının değeri daha düşük oluyor. Nadir bulunan her şey gibi bu da kıymetli. Halide Edip Adıvar'ın imzalı kitabı Bekir Yıldız'ın imzalı kitabından çok çok değerlidir. Çünkü Halide Edip Adıvar'ın çok az imzası çıkar. Yazarın imzasının kitap üzerinde bulunması kitabın manevi olarak değerini arttırdığı için bu fiyatına da yansır. Böyle imzalı kitapları özellikle arayan okurlar var.


Yazar kitabına dokununca değeri artar

Lütfi Bayer (Babil Sahaf): Her kitap biriciktir, tektir. Her kitap aşığı için kitap değerlidir ama ayrıca bir de kitabın müellifi tarafından imzalanmış olması ona apayrı bir değer katar. İmzalı kitap, kitapçının elinde olduğu vakit genellikle bir ticari karşılığı da olması gerekir. Yazarı hayattayken o yazarın elinden geçen kitap değer kazanır. Mesela Cemil Meriç benim için çok önemlidir. Gözleri görmediği zamanlarda kitap imzalamıştır. Pek tabi bu da değerini çok başkalaştırıyor.

16 лет назад