|

Kaybetmek evrenseldir

Hayatınızın son beş günü kalsa ne yaparsınız? Julie Lawson Timmer, herkesin merak ettiği, kendisine bile sormaya çekindiği bu soruya ‘Beş Gün Kala’ romanıyla cevap veriyor. Romanın merkezini kaybetmek korkusu oluşturuyor. Timmer, “Kayıp, evrensel bir duygudur” diyor.

Yeni Şafak ve
19:03 - 1/03/2015 Pazar
Güncelleme: 17:05 - 1/03/2015 Pazar
Yeni Şafak

Hayatınızın son beş gününü kaldığını öğrenseniz ne yaparsanız? Bu dünyada sevdiklerinizle, ailenizle geçireceğiniz son beş gün… Julie Lawson Timmer, herkesin merak ettiği bu soruya ‘Beş Gün Kala’ isimli romanıyla cevap veriyor. Ölümcül bir hastalığa yakalanan ve son beş günü kalan Mara’nın sevdikleriyle vedalaşmasını anlatan Timmer, arkadaşının başından geçen gerçek bir hikayeden esinlenerek kitabını yazmış. Timmer, kaybetmek korkusunun romanını belediğini dile getiriyor ve “Benim için bu korku, yazmak için çok ilgi çekici bir konuydu. Çünkü çok güçlü hissediyorum ve bence birçok kişi de böyledir. Kayıp, evrensel bir duygudur. Onunla birlikte gelen üzüntü, pişmanlık, yalnızlık da öyle” diyor. Mara’nın hikayesi bize aslında hayatın ne kadar kısa olduğunu da bir kez daha hatırlatıyor. Biraz durup düşünmek, yaşadıklarımızı sindirmek için güzel bir roman. Dünyada en çok satan kitaplar arasında yer alan kitabı Türk okurlarıyla Tuti Kitap Yayınları buluşturuyor.


KAHRAMANI ARKADAŞI

Birkaç sene önce Timmer’ın bir arkadaşına beyin kanseri teşhisi konuyor ve arkadaşı birkaç ay sonra vefat ediyor ve Mara’nın hikayesinin ilham kaynağı oluyor. Arkadaşının son günlerini çocuklarıyla ve kocasıyla karşılamak konusunda son derece cesur olduğunu söyleyen Timmer, bu hikayeyi yazarak arkadaşını onurlandırmak istiyor. Ancak arkadaşının birebir hikayesini yazmak istemiyor, zaten buna da hakkı olmadığını düşünüyor. Bu yüzden Mara’ya kanser yerine Huntington hastalığı veriyor. Hiç ciddi ve ölümcül bir hastalık geçirmediği için Mara ile bağ kuramayan Timmer’ın en büyük korkularından biri başına bir şey gelmesi ve çocuklarımın yanında olamamak. Bu anlamda Mara’yla bağ kurabiliyor, çocuklarını uyurken izliyor, onlara sıkı sıkı sarılıyor.


GERÇEKLERDEN KURGUYA

Timmer dört çocuklu bir anne. İyi bir işi ve mutlu bir evliliği var. Yazarlık sonradan kazandığı bir yetenek. Kendisini hayata, gerçekliğe bu kadar bağlayan şey varken nasıl oluyor da edebiyatın kurgu dünyasında dolaşabiliyor diye merak ediyoruz. “Dört çocukla ve çalışırken çok sık gerçekliğe geçmem gerekiyor. Kendimi bir hikayenin içinde kaybedeceğim günlerim olmuyor. Bunu birkaç saat için yapabiliyorum ve sonra ofise gitme, yemek yapma veya birinin ödevine yardım etme vakti geliyor” diyen Timmer, bunu hikayeye nefes alma alanı vermek olarak yorumluyor. Bu sayede hikayeye geri döndüğünde genelde yeni bir fikri oluyor veya yazmış olduğu sahneyi daha canlı hale getirmek için yeni bir yol buluyor. Yazılarını sabah çok erken saatlerde, çocuklar uyurken, şirketi de henüz açılmamışken yazmaya çalışıyor. Bu birkaç saat kesintisiz yazmasına imkan veriyor.


KİTAP DÜNYASI MÜTHİŞ

İlk romanıyla dünyada çok satanlar listesine giren Timmer “İster ikinci ister yirminci kitabım olsun, bir sonraki kitabım her zaman yazdığım en iyi kitap olmasını isteyeceğim. Bunu bir kaygı veya stres olarak değil de gerçekleştirmek istediğim bir iş olarak düşünmeye çalışıyorum. Ayrıca kitapları karşılaştırmaya değil de her birini kendi başına düşünmeye çalışıyorum” diyor. İlk romanıyla elde ettiği başarının kendisine pek çok faydası olduğunu söyleyen Timmer, kitap dünyasının muhteşem insanlarla dolu olduğunu dile getiriyor ve bunlardan birçoğuyla tanışıyor olmak onun için en büyük mutluluk. Jo Jo Moyes ve Jodi Picoult’a benzetilen Timmer, bundan büyük guru duyuyor.


Kitabın künyesi:

Beş Gün Kala

Julie Lawson Timmer

Tuti Kitap

2015

424 sayfa
#Julie Lawson Timmer
#beş gün kala
#tuti kitap
9 yıl önce