|

Kötülüğe karşı üç farklı seçenek

Orçun Ünal’ın ilk hikaye kitabı ‘’Dekadans ve Ölüm”’ Kafka dünyasından izler taşır. Oldukça enerjik bir dille hikayelerini kurgulayan Ünal, günümüz insanın kötülük, karamsarlık gibi durumlardaki tutumlarını okuyucuya farklı bir gözle aktarıyor.

Yeni Şafak
19:06 - 1/03/2015 Pazar
Güncelleme: 17:09 - 1/03/2015 Pazar
Yeni Şafak
ÖMER YALÇINOVA

Dekadans ve Ölüm; 1983 doğumlu Orçun Ünal’ın ilk hikaye kitabı. Orçun Ünal kendini okutabilen bir yazar. Bunu kendine özel cümleleri, olay örgüsü ve kelime kullanımıyla başarıyor. Onun ayrı, okuyucusunu sarıp sarmalayan, merakta bırakan, hikayenin sonuna kadar taşıyabilen bir enerjisi var.


Hikayede bu tür özelliklere 1980 ve üzeri doğumlularda rastlıyoruz. Aynı yaş grubuna dahil hikayecilerde ayrıca, yoğun bir boşluk ve karamsarlık da dikkat çekiyor. 1970 doğumlulardaki sancılı varoluş mücadelesi, 1980 doğumlularda da devam etmektedir. Fakat onlardan daha keskin, tehlikeli, etkileyici. Çünkü onlar gibi varoluşu sıkıntı etmiyorlar, bunun sonucunda da konuları boğacak şekilde işlemiyorlar. Çağrışımlara fazlasıyla açıklar. Dil, biçim, kurgu oyunları oldukça tekinsiz. Ve değişik bir şekilde kendilerine güvenleri var. Girip çıkmadıkları konu, olay, karakter tahlili neredeyse kalmıyor. Her şeyden önce kendilerini kısıtlamıyorlar. Cümleleri eği p bükebiliyor, gerçekle hayal arasında ince çizgiyi rahatlıkla bozabiliyor, kah gerçeğe dahil oluyorlar kah hayale. Bazen de gerçekle hayalin karışımına.


1970 doğumlu hikayecilerde felsefe yapma, sosyolojiyle uğraşma ve psikolojik tahlillerin sıkıntısı gözlemlenebilir. Toplumsal sorumluluk ve siyasi endişeler, 1970 doğumlular için canlı ve etkilidir. Bunlar 1980 doğumlularda bilinçdışına taşınmış gibidir. Sadece etki ve belirtileri yakalanabilir. Fakat bunların etki ve belirtiden öteye gitmediği anlaşılır. Çünkü 1980 doğumlu hikayecilerin merkezinde toplum, birey ve siyaset yoktur. Onlar hikayeye, yani yazmaya son bir çare gibi sarılmışlardır. Aslında bu da onlar için bağlayıcı bir şey değil. Mükemmel hikaye peşinde koşmazlar. Ama hikaye yazmak, onların tek görünür tarafı; dünyaya açılan tek yönleri gibidir. Öyleyse onlar için, hikaye yazmanın, ne amaç ne de araç olduğu söylenebilir.


KAFKA’NIN ETKİSİ

1970 ve öncesi doğumlular için örneğin Sartre önemli bir yazardır. Onlar Camus’yü de okurlar, ama Sartre’ın hümanizmi daha bir büyüleyicidir. Camus’nün nihilizmine karşı Sartre’ın hümanizmine yakın dururlar. Kafka’nın nedensiz olay örgüsüne karşın, Dostoyevski’nin en ufak bir mimik hareketindeki anlamı yakalamaya kadar varan tahlillerine daha yakındırlar. Fakat 1980 ve sonrası doğumlular için Camus’nün “yabancı”sı daha gerçektir. Dostoyevski’nin dolambaçlı tahlillerinden ziyade Kafka’nın sebep sonuç ilişkisi kurmayan olay örgüsü daha hayata dahildir. O yüzden 1980 doğumlular için Camus ve Kafka çıkış noktasını oluşturur. Fakat onlar burada da kalmazlar. Yeri geldiğinde Camus ve Kafka’ya da çelme takmaktan çekinmezler.

Orçun Ünal eğer “Hâlâ Hayatta Olmanın Dayanılmaz Huzursuzluğu” ve devamındaki hikayeleri yazmasaydı, Kafka’yla açıklanabilirdi. Çünkü aynen Kafka’nın hikaye ve romanlarında olduğu gibi, neden-sonuç ilişkisini kurmadan, üstelik olumsuz şekilde sonuçlanan, kimseyi suçlu göstermeden biten hikayeler yazmış. Bu hikayelerde hesaplaşma ve sorgulama yok. Kahramanımız en baştan suçluymuş gibi sürekli kötülüklerle karşılaşır. Ve kötülükler karşısında eylemde bulunmaz. Bunun en bariz şekilde görüldüğü hikaye “PROF.”dur. Profesör öğrencileri tarafından dalgaya alınır. Oysa o, öğrencileriyle ilgili güzel şeyler düşünmektedir. Kendi odasında öğrencisinin tazyikli suyla, tam alnının ortasından vurduğu profesör, öğrenciyi kovalar, fakat yakalamaz. Gerçi yakalasa da bir şey yapacağı yoktur. Bunu aynı öğrencinin ikinci defa rezil edici hareketinde görürüz. Başına çamur sürülecektir. Buna karşı da profesörün yaptığı şey, yalnızca tuvalete gidip başını yıkamak olacaktır. 

ÇOCUKLUĞUNA DÖNER

Peki öğrenci neden profesöre, böyle kötü muamelede bulunmaktadır? Kötü muamele karşısında profesör neden sinirlenip, intikam almaya yönelmemektedir? Bu gibi soruların cevabı yoktur. Bu tür sorular hikaye boyunca sorulmaz ve tartışılmaz. Ama okuyucu profesöre üzülür, hatta bir nebze kendini onun yerine koyar.


Kafka hayat karşısında insanın sürekli suçlu olduğunu işlemişti. Hem de herhangi bir sebep gösterilmeden. Bunun, Yahudi ve Hıristiyan inancındaki günahkar doğmakla bağlantısı kurulabilir. Onlara göre insan Hz. Adem’in işlediği suçun cezasını çekmek için dünyaya gelmiştir. Bu yüzden sürekli insanların, diğer canlıların, yani hayatın taarruzuna uğrar. Buna karşı yapılabilecek bir şey yoktur. Dünya hayatı acıyla doludur. Fakat Kafka bunu böyle açıklamaz. O, bunun üzerine modernizmi dahil eder. Modernizmde Tanrı devre dışı bırakıldığı için insan anlamlandıramadığı saldırılara uğrar. “Nedensiz kötülük” de denilebilir buna.

Aynı durum Camus’de duyarsızlığa ve nihilizme sebep olur. Ünal’da ise bir süre tadına bakılan ama terk edilen bir duruma dönüşür. Ünal “Son. Rüya. Masal.”da çocukluğa döner, hikayesini iki anlatıcılı yazar. Kahraman kendi ağzından yaptıklarını ve yaşadıklarını anlatır. Araya başka bir ses dahil olur. Bu dışarıdan ses, daha çok tasvire ve kahramanın ne düşünüp hissettiklerine dair kısa cümleler kurar. “PROF.”daki üzgünlük hali bu hikayede de vardır. Profesör de geçmişine dönük, profesör olduğu halde sürekli bir başarısızlık ve sevgisizlik psikolojisiyle düşünür. “Son. Rüya. Masal.”daki anlatıcı da öyle. Fakat “PROF.”da hikayeci, sebepsiz kötülüğü tek boyutlu anlatırken, “Son. Rüya. Masal.”da farklı düşünce biçimleri peşinde koşar. Gerçekliğin içine masal ve rüyayı dahil eder.

‘SEBEPSİZ KÖTÜLÜK’ VARDIR

Ünal’ın yine de belirli, olumlu, ümitli bir sonuca ulaştığı söylenemez. Her ne kadar Kafka karamsarlığı içinde uzun süre oyalanmasa da, onun etkisini sürekli üzerinde taşır. Hayat, insan ve olaylara bakışında, “sebepsiz kötülük” etkin bir unsurdur. Onun için kötülük vardır ve belirleyicidir. Onun karşısında teslim olmaktan başka seçenek yoktur. Ya kötü olunarak ya da ona karşı bir şey yapmayarak kötülüğe teslim olunur. 


Ünal sanki üçüncü bir seçenek arayışı içindedir. Ona göre kötülük karşısında dekadans, yani çöküş kaçınılmazdır. Ama kötülüğün dönüştürücü gücüne teslim olarak kötü bir insan olmak veya iyi, masum kalarak, kötülük karşısında bir şey yapmamakla yetinilmemelidir. Modernizm kötü olmayı tercih etmektir. Postmodernizm kötülük karşısında bir şey yapmamak, “umutsuz vakıa” olmak ve anı kurtarmak üzerine bina edilir. Ünal modernizm ve postmodernizm etkilerini üzerinde taşıyarak, onlara alternatif bir şey sunar, o da ölmektir. Bu, oyundan çıkmak anlamına gelmiyor. Aksine isyan ederek oyun içinde kalmaktır.


Kitabın künyesi:

Dekadans ve Ölüm

Orçun Ünal

Raskol’un Baltası Yayınları

Ekim 2014

130 sayfa
#Dekadans ve Ölüm
#orçun ünal
#raskol'un baltaıs
9 yıl önce