|

Küçük bir e harfi elde etmenin incelikleri

Enis Batur, 60 mm Dizüstü Meşkler ve İçcep Meşkleri'nde kimi zaman bir 'küçük e'nin nasıl elde edileceğine kafa yormuş kimi zaman dilde tekrarlayıp durduğumuz tik'lere

Cem Duran
00:00 - 10/08/2011 Çarşamba
Güncelleme: 23:16 - 1/08/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Küçük bir e harfi elde etmenin incelikleri
Küçük bir e harfi elde etmenin incelikleri

Edebiyatımızın çalışkan kalemlerinden Enis Batur son kitabı 60 mm Dizüstü Meşkler ve İçcep Meşkleri adlı kitabıyla bir kez daha okurla buluştu. Lirik ile dramatiğin komik ile trajiğin arasında dolaşan denemelerden oluşan kitap, kısanın aslında upuzun, minyatürün pekala üçboyutlu, romanın istenirse birkaç satır olabildiğine kanıt olma iddiasında.

Enis Batur kimi zaman bir 'küçük e'nin nasıl elde edileceğine kafa yormuş kimi zaman dilde tekrarlayıp durduğumuz tik'lere… Arada çıkıp Sami Hazinses'le röportaj yapmış. Truman Capote'un kendi kendine yaptığı röportajları andırıyor. Kitapta ayrıca dünya hikayelerine göndermeler de var.

Canikom ne zaman pelesenk oldu?

Dilin tiklerine dair kitapta ilk karşımıza çıkan kavram Canikom. Yazar söze şekerim ve tatlım deyişleriyle başlıyor. Acaba onlar ne zaman pelesenk oldu dilimize? Sahi ne zaman? Sweet ya da honey'nin bu kullanımları tetiklediğini düşünüyor Batur. Ama ne zamandan beri? Yeterince köken araştırılması yapılmadığından yakınarak sözü Canikom'a getiriyor. Can'dan yola çıkıldığı konusunda bir fikri var. Ama kim nasıl türetti de geldi dilimize Canikom orası meçhul işte.

Bir başka denemenin konusu ise Ayol. Sözlüğe giren, tanımlamaya geldi mi dil bilgininin işini zora sokan bu dil tiklerinden Ayol'un dişi kimliğine vurgu yapıyor sonra. Bizde kelimeler dişil ya da eril değil malum. Ama iş tiklere gelince değişiyor. Ayol'u kullanan bir erkek bulmanın ne denli güç olabileceğinden bahsediyor. İşin bir de yazma tikleri var. Batur, Adeta'sız atılamayan başlıklardan, belki de bir tik sözlüğüne ihtiyaç olduğundan bahsediyor.

Fotoğrafsız fotoroman

Kitaptaki kimi başlıklarda ise nesneler mevcut. Hangi nesne yazara ne hissettiriyorsa, ne hatırlatıyorsa yazının konusu o. Tabi hatırlattığı her şey değil. Bunlar Batur'un şimdi yazmak istedikleri. Aynı nesneler hakkında yazılacak daha çok öyküsü vardır elbette. Su Şişesi'ne bakıp plastik şişelere duyduğu nefreti paylaşıyor okuruyla. Çocukluğuna dönüyor. Cam şişeleri hani şu hasır kafesli olanları yadediyor. Aslında dert sadece su şişesinde değil. Dert plastikle. Modern dünyanın uygarlık kavramını örseleyen simgelerin başına koyuyor plastiği.

Mandalda öne çıkansa kadın vücuduna benzerliği. Mandal adlı deneme de kadın gövdesine benzettiği bir mandalı örnek göstererek marangoza kendi boyutlarına yakın bir mandal yaptıran ve o mandala aşık olan bir adamın hikayesi.

60 mm Dizüstü Meşkler ve İçcep Meşkleri'nde bir de fotoroman var. Fotoğrafsız. 6 dikdörtgenden oluşuyor. Bir sahaf dükkanında aynı kitaba uzanan Tarık İle Çiğdem'in öyküsü bu. İkinci dikdörtgende karakterleri daha yakından tanıyoruz. Üçüncüsünde evlenmiş tatile çıkmışlar. Beşinci dikdörtgende ise bu hoş gidiş ayrılık hüznüyle kesintiye uğruyor. Batur'un kaleminden o dikdörtgen:

O başkası benim

Evdeler. Pazar geceleri çalışmıyor Tarık. Televizyonun karşısındalar, TRT II'den, Rosselini'nin güzelim Paisa'sını izliyorlar, çıt çıkmıyor salonda. Uzanıp kumandayı alıyor Çiğdem eline, ekran görüntüyü yutup kararıyor. “Ben, ayrılmak istiyorum”. Bu cümlenin anlamıyla filmde son duyduğu konuşmalar arasında bağlantı kurmaya çalıştığını algılıyor Tarık. “Başkası mı var?” Kelimeler ağzından çıkmadan, bu basmakalıp soruyu sorduğu için utanmaya başlıyor aslında. Bir süre yanıt vermiyor Çiğdem, neredeyse haklı kılmak istiyor o soruyu. Sonra konuşuyor: “Başkası var ama işin kötüsü, o başkası benim”


Sami Hazinses ile söyleşiden...

Enis Batur:
Tabii bu yüz bu gözler! Şimdi bu sırada kimler oluyor kahvede Sami Bey, tanıdık isim olarak oyunculardan.
Sami Hazinses:
Çok arkadaşımız yaşlandı, hastalandı. Hulusi Kentmen, hastalandı, yaşlandı yalnız şimdi, Nubar Terziyan çok yaşlı, 80 küsur yaşında falan, artık oynayamazlar. Ben de bu “Mahallenin Muhtarları” dizisinde yoruldum, hastalandım, bıktım bu hayatımdan. Hani siz bana bir soru sordunuz, size bakanlar tanıyanlar olunca nasıl oluyor dediniz, çok güzel çok mutlu oluyorum. Şimdi gerçekten çok yoruldum, ama dışarıda olursa İzmir falan, orada otelde olurum diğer arkadaşlar gibi kalkabilirim, ama şimdi evde kalkabilmek gelmek çok zor, o yüzden bir iş gelse bile almadım.
Enis Batur:
Sami Bey benim bir projem var, onun için imkan arıyorum, sizin üzerine film yapmak, sizin de oynayacağınız ama Sami Hazinses'i oynayacağınız bir film kısa metrajlı bir film. Bu gözleri başka kim oynayabilir?
Televizyonda eski filmlerinizi görüyor musunuz?
Sami Hazinses:
Görüyorum, gençliğimi seyrediyorum ben neymişim diyorum, beni boşuna mı arıyorlar.
Enis Batur:
Kaç film olduğunu bilmezsiniz herhalde.
Sami Hazinses:
Bilmem, bilsem bu kadar kalacağımı, yazardım filmlerimin ismini.
Enis Batur:
Ben bulurum, Agâh Özgüç'ten bulurum. Sami Bey soğolunuz, sizi yordum.


13 yıl önce