Murat Kargılı toplamda 18 yıllık titiz bir çalışmanın ardından Haremeyn'le ilgili görsel ve yayınları toplayarak tarih içerisinde Mekke-Medine ve Hac yolculuğunu, binlerce görsel arasından seçtiği 272 kartpostalla bugün için de yaşanılır kılıyor. Kargılı'yla kutsal toprakların ve Hac yolculuğunun son yüz elli yılına birlikte şahitlik ettik.
İlk kez 1996 yılında gittiğim Hicaz'dan döner dönmez, kutsal topraklarla ilgili seyyahların hatıra kitaplarını, gravürleri ve kartpostalları toplamaya başladım. O zamanlarda da Haremeyn'de epey değişiklik olmuştu ama yine de şimdiki kadar değildi. Bu değişimi bir araya toplayıp, mümkün olduğu kadar geriye gidip değişim öncesindeki kutsal topraklara odaklandım. Özellikle kartpostallara odaklandım çünkü kartpostalın içinde detay vardı, insan vardı, mekânın ayrıntıları vardı.
En eski tarihli kartın 1800'lü yılların son çeyreğine, en son kartın ise Haremeyn'deki büyük değişim öncesi yıllara ait olduğunu söylemek mümkün. Asıl başlıklarım ise, modern zamanlar öncesi yani at, deve ya da yaya yolculuk, buharlı gemilerle yolculuk ve trenle yolculuk. Bu başlıkların etrafında durdum.
Suudi yönetimi Harem'deki asıl değişikliğe 1950'li yılların başında girişiyor. Osmanlı idaresinde dört asır değişmeden kalan Harem-i Şerif'te, büyük kaba değişiklikler gidiyorlar. Benim kitapta anlatmak istediğim şey, eski Hac yolculuğu ve Haremeyn'in dokunulmamış asıl zamanı. Görsellerde de bu var zaten. Mesela 1954'te ilk olarak Osmanlı'dan kalma, Harem-i Şerif içerisindeki mezhep makamları var, onları kaldırıyorlar. Minberi kaldırıyorlar.
Elbette. Bugün Türkiye'nin neresinden giderseniz gidin, birkaç saat sonra Mekke'ye varmış oluyorsunuz. Önceden haliyle böyle değildi. Aylarca süren, hatta güzergâh belirlendiği için yıl süren kervanlar vardı. Sadece Mekke ile Medine arası günlerce süren bir yolculukla geçilebiliyordu. Buna bağlı olarak verilen önem, özellikle 'hacı'ya verilen önem daha fazladır. Mesela mezar taşına Hacı unvanı yazılıyordu, şimdilerde kalmadı.
Çok daha önemli vurgusu olan toplumlar var. Bakın mesela Java'lıların isimlerini bilirsiniz, çoğu İslami isim değil bize göre hecelerden oluşan yerel isimlerdir. Onlarda mesela, Hac için geldiklerinde hemen isim merasimi yapılır. Bedi Şehsuvaroğlu'nun hatıralarında okudum bunu. Bu merasimlerde Hac sonrası Müslüman isimleri alırlar. Ülkelerine döndüklerinde, Sultan bunları kabul ettiğinde Sultan'ın yanında hiç eğilmeden durabilme imtiyazları olur bunların. Çok ilginçtir. Kırklı yıllarda Şehsuvaroğlu bunu anlatmış.
Kâbe, insanlığın mihenk taşıdır. Allah'ın bu dünyaya koyduğu bir mihenk taşıdır. Onu ortadan kaldırdığında insan insana secde etmeye başlar. Hac, insanı insanla bir ve beraber kılmaktır. Milliyetleri tek bir düşüncenin etrafında, tevhidin merkezinde buluşturmaktır. Şimdi Suudi ailesinin bu son açıkladığı projede bu nasıl mümkün olacak. Bir uzay gemisi gibi, bir batı şehri AVM'si gibi bu düzenlemeyle nasıl olacak.
Hacca bağlı olarak geliştirilen usul, adet ve merasimlerin fotoğrafları da var kitapta.
E tabi bu mesele büyük olay. Ömürde bir defa yapıldığından herkes için önemli. Ama hazırlıkları tarih boyunca epey bir merasim içerisinde yapılmış. Aylar öncesinden ilan edilir bir kere, sonra etraftan akrabalardan hediyeler kabul edilir. Sonra Hac kervanının yola çıkışıyla birlikte Mahmil Töreni başlatılır. Tabi Mahmil merasiminin en kuvvetli olduğu yer Mısır. Bizde daha çok Surre alayları ve hediyeleşme var.
Mahmil, Hac kervanının baş devesidir aslında. Kervanın en başında giden deve, Hz. Peygamber'in devesi Kusva'yı temsil eder ve Hacca gelecek olan herkese bizzat Hz. Peygamber'in devesi öncülük eder ve alıp Kâbe'ye getirir. Bu bir sembol… O devenin sırtındaki kasnağa giydirilmiş elbisedir mahmil. Hacca bir kervan gidiyor, gidemeyenler ona bakıyor, ona dokunmak istiyor, sonraki tarihlerde fotoğraf çektiriyor. Kitapta bunların fotoğrafları var zaten. Aynı şekilde mahmili taşıyan o deveye de hürmet edilir. Deve hiçbir işte çalıştırılmaz mesela. Hatta Kahire'deki son mahmili taşıyan deve öldüğünde devlet töreni yapılmış mesela. Teknik bakarak anlaşılabilecek bir şey değil tabi bu.
Buradan Harem-i Şerif'e gönderilen hediyelerdir. Surre çantası denilen bir çantayla buradan gönderilecek hediyeler gönderilir ki bu genelde paradır. Hz. Peygamber'in şehrinde yaşayanlar sıkıntıya duçar olmasın diye. Tabi aynı şekilde dönüşte de o çanta yine hediyelerle geri gönderilir. Bu kez para olmaz içinde ama manevi değeri olan hediyeler olur. Mesela Kâbe örtüsünden bir parça olur. Medine'den olursa, belki Mescid-i Saadet'in temizlendiği fırça…
Evet, bugün Üsküdar'daki Özbekler Tekkesi budur işte. Gelen Hacıların ağırlanması işiyle meşgul olan yer yani. Eyüp'teki Özbekler Tekkesi de öyle. Hatta bu ömürlük bir iş olduğu için güzergâhlarını Kudüs'e de düşürüyorlar. İhtimal padişah İstanbul'da kendilerini ağırlayıp ceplerine harçlık koyuyor. Yolu en az iki katına çıkarmak bahasına İstanbul'a gelip, halifenin şehrinden kalkan kervana katılıyorlar. Eyüp Sultan'a uğruyorlar mesela. Bunların da kartpostalları var kitapta.
Hac, Kartpostallarla Hac Yolculuğu
Murat Kargılı
Denizler Kitabevi
Nisan 2014
303 Sayfa