|

'Musa'nın Kur'an'da ettiği gibi dua etmek istiyorum'

Ötüken Yayınları arasında çıkan Goethe ve İslam adlı eserin yazarı Katharina Mommsen'a göre Goethe'nin çağında bazı entelektüeller İslam'ı hür ve peşin hükümden uzak incelemektedirler. Goethe'nin İslam'a ilgi duymasının sebebi ise onun inanç ve düşünce yapısına İslam'ın uygun olmasındandır.

Lütfi Bergen
00:00 - 14/02/2013 Perşembe
Güncelleme: 16:07 - 13/02/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
'Musa'nın Kur'an'da ettiği gibi dua etmek istiyoru
'Musa'nın Kur'an'da ettiği gibi dua etmek istiyoru

Katharina Mommsen tarafından yazılan Goethe ve İslâm, Goethe'nin Kur'an, Hz. Peygamber ve İslâm hakkında -daha 23 yaşında iken başlayan- ilgisinden bahsediyor. Yazarın ifadesiyle Batı düşüncesi 7. Yüzyıldan 17. Yüzyıl sonuna kadar İslâm'a karşıt bir duruş sergiledi. Mommsen, Doğu-Batı yakınlaşmasını mümkün kılan kültürel mecrayı Goethe'nin hayatında yakalamayı bilmiş bir edebiyat profesörü. Doğu-Batı çatışması tezi ile fikir veren kimi yazarlar için Goethe'nin bu yönüyle okunması da çatışma tezini yeniden ele almayı gerektirecektir. Nitekim Goethe Doğu-Batı Divanı'nda 'Kendini ve başkalarını tanıyan/ anlar ki/ Şark ve Garp/ artık birbirinden ayrılmaz' demekte ve bir bütünsellikle hareket etmekte. Mommsen, 1647 yılında Andrê du Ruyer tarafından insaflı bir Kur'an tercümesi yapıldığından bahsediyor. Goethe işte 'Doğu Batı Divanı' kitabını bu tercümeden istifade ile yazıyor. Goethe'yi etkileyen başka yazarlar ve eserleri de Pierre Bayle (Dictionnaire Historque) ile Hadrian Reland (De religione Mohammedica). Bayle 'kamus'unda Doğu ülkeleri hakkında muazzam bilgiler vermektedir ve Reland ise İslâmî öğretiyi önyargısız olarak anlatmaktadır. Katharina Mommsen'in ilk işareti Goethe'nin çağında bazı entelektüellerin İslâm'ı hür ve peşin hükümden uzak inceleme gayretleridir. Mommsen, bu peşin hükümden uzak kimselerin daima tek tek kişiler olduğunu da yazar. Aydınlanma'nın tolerans fikrinin bütün dinlere eşit uzaklığından bahseden yazar, Goethe'nin İslâm'a ilgisini ise İslâm'ın inanç ve esaslarını kendi şahsi inanç ve düşüncesine yakın bulmasından doğduğunu ifade eder.

GOETHE'Yİ KUR'AN OKUMAYA TEŞVİK EDER

Herder'in 1770/71 kışında Goethe'yi Kur'an okumaları için teşvik ettiğine değinir. Herder'in kanaatine göre Müslümanların ulaştığı kültürün yüksek seviyesi; kaba sefahat ve vahşi gelenekleri içerisindeki Hıristiyan avamın hor görülmesini gerektiriyordu. Çünkü Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin tefessüh etmiş geleneği, Hz. Muhammed'i kendisinin üzerine ve ötesine taşıyordu. Şarabın ve temiz olmayan gıdaların yasaklanması, tefeciliğin ve kumarın haram edilmesi, Herder tarafından vurgulanan temizlik ve saflık gayretleri arasındadır. Goethe böyle bir ortamda Ortadoks Hıristiyan görüşe karşı çıkacak ve daha ilk gençlik çağlarından itibaren kendine göre bir din arayacaktır. Bu arayış Lizbon zelzelesinden sonra henüz altı yaşında iken ortaya çıkmıştır. Kafasında 'insan suretinde bir Tanrı' kalmayacaktır. 'Doğrudan doğruya tabiatın kadir Tanrı'sına yaklaşmayı arayacak'tır. Herder'le tanışır; Herder de onu Kur'an okumaya götürecektir. Kur'an'ı Arapça'dan okuyamadığı halde, onun olağanüstü edebî hissi, metnin kalitesini anlamaya yetmektedir. Mommsen, Goethe'nin Kur'an ile insiyakının onu, Doğu Batı Divanı'nda 'Kur'an'ın üslûbu (…) kâtî, büyük, müthiş, yer yer gerçekten ulvîdir' sözleriyle övmeye sevkettiğini söyler.

KUR'AN'DAKİ GİBİ DUA ETMEK İSTİYORUM

Herder'e 1772 Haziran'ında şöyle yazacaktır: 'Şimdi ben Musa'nın Kur'an'da dua ettiği gibi dua etmek istiyorum: Rabbim benim dar göğsümde genişlik ver bana / Kâle rabbişrah lî sadrî' (20 Tâhâ 25). Mommsen, Goethe'nin Kur'an ile ilişkisini bağımsız bir bölümde inceliyor. Megerlin'in 'Türk İncili' adıyla neşrettiği Kur'an mealini 'baştan savma' olarak değerlendiren Goethe'nin, itirazî kaydına rağmen bu tercümeyi kullandığı ve müşkül bulduğu cümle yapılarını yeniden düzenleyerek 'Kur'andan Seçme Âyetler'i not ettiğine yer veriliyor. Protestan olmasına rağmen Luther'in 'İnsan yalnızca İsa'nın hayırlı işlerini bilmeye ve onun merhametine nail olmaya gayret göstermelidir' görüşünü reddetmektedir. Goethe'nin 'İnsan iyi şeyler, bağış ve hayrat işleri ile bir günahın ecrini karşılayabilir ve bu şekilde Allah'ın rahmetine mazhar olabilir' diyen Katolik görüşü benimsediği vurgulanıyor. Spinoza'nın panteist felsefesini aştığından bahsediliyor. Mommsen, Goethe'nin Kur'an seçmelerinden bir çoğunun Hz. Muhammed'in (asv) 'Allah'ın elçisinden başka bir şey olmadığı'nı, illiterat (ümmî) şahsiyetine istinat ettiğini de söyler. Kitabın 'Bir Muhammed Trajedisi Fragmanı' bölümünde ise Goethe'nin tevhid inancına iştirak ettiği vurgulanır. Voltaire'ın Mahomet dramını Eyalet Prensi'nin emri ile tercüme eden Goethe'nin 'Şiir ve Hakikat' adlı eserinde 'Hz. Muhammed'i asla bir sahtekâr olarak göremeyiz' şeklinde tespitine vurgu yapılır. Hz. Peygamber'i ziyadesiyle suçlayıcı bazı mısraları silip attığından- değiştirdiğinden bahsedilir. Goethe'nin kader, tevekkül gibi konulardaki yaklaşımları da ayrı bölümlerin konusudur. Ancak kitabın en ilginç bölümü Goethe'nin Nâs yani 114. Sûre'de 'insanların Allah'ına sığınırım' ayetindeki Rabbe iltica ile hicret fikri arasında kurulan ilintinin izahının anlatıldığı sayfalarda karşımıza çıkıyor. Doğu Batı Divanı'nda 'Şu tertemiz Doğu'ya hicret et' diyen Goethe, 1814'te 'Hafız'a Şiirler'ini kaleme almaya başlıyor ve şöyle yazıyor: 'Arapça öğrenmeme çok az kaldı.' Kitapta Esma'ül Hüsnâ, Peygamber ve Poet (şair) hakkındaki görüşlerine de yer veriliyor. 'Alman İslâm Anlayışını' irdeleyen bölüm ise önemli bir çalışma. Almanya'daki Türklerin Müslümanlık üzerinden Doğu-Batı diyalogu kurulabileceğini ve Müslüman olarak Alman kültürünün temsilcisi olabileceklerini savunuyor.

Goethe ve İslam
Katharina Mommsen
Ötüken Yayınları
2012
420 sayfa
11 yıl önce