Mernissi’ye göre harem, şehirli bir olgu; peşinen “fitne unsuru” etiketini taşıyan şehirli kadına yönelik kısıtlayıcı bir kurum olarak işliyor. Yazarın anneannesi, kırsal kesimde bir çiftlikteki yaşayan, dedesinin hanımlarından biridir. Şehirde ve köyde kurallar tamamen farklıdır; köyde haremin duvarları yoktur. Kadınlar kendi aralarındaki yarışmalarda koşarlar, ata binerler, nehirde yüzerler. Aralarında kıskançlıktan doğan gerginlikleri, tabiatla iç içe yaşayarak giderirler. Çiftliğin dışında başlarını örterler ama şehirdeki kadınlar gibi yüzlerini örtmeleri beklenmez, kimin haremi oldukları bilinir, bağda- bahçede yabancı bir erkekle karşılaştıklarında rahatsız olmazlar; çünkü adam başını çevirir. Bütün haremlerin ortak kuralı tabii ki hiyerarşi: Dedenin ilk eşi, şehirli ve kültürlü bir kadındır. Nehirde bulaşık yıkayarak eğlenen kumalarını hafiflikleri yüzünden kınar, İbni Haldun’un altı asır önce Mukaddime’de; İslâm dininin şehir kültürü olarak kurulduğunu ve köylülerin bu medeniyeti tehdit edeceklerini daha o günlerde yazdığından dem vurur. Diğer kadınların verdiği cevapsa: Eski kitapları okuyacağına, ev işlerine yardım etse Müslümanlara daha faydalı olacağıdır.
Sözün özü, hikâye çok tanıdık.