|

Müslümanın sınırlarla imtihanı

Fatıma Mernissi’nin kitabı “Dreams of Trespass: Tales of a Harem Girlhood”, işgal altındaki Fas’ın modernliğe direnirken hem geleneksel hayat tarzını koruma çabasının, hem de şehirde ve köyde yaşayan kadınların gündelik hayatının tanıklığı niteliğinde.

Yeni Şafak
17:46 - 1/03/2015 Pazar
Güncelleme: 16:25 - 1/03/2015 Pazar
Yeni Şafak
NESLİHAN DEMİRCİ
İslâm toplumlarının modernleşme macerasındaki zihinsel dönüşümü doğru okuyabilmek için, tarihi süreçlere farklı açılardan bakmanın faydası aşikâr; bu anlamda biyografiler meseleye hatırı sayılır katkı sunuyor. Hele çevrelerindeki dünya savrulurken bir yandan geleneğin sınırladığı, öte yandan modernliğin çıkmaza sürüklediği Müslüman kadının, iki gerilim hattı arasında, mecrasını nasıl bulduğunu anlamak için tarih kitaplarından fazlasına ihtiyaç duyuyoruz. Modernleşme arefesinde, “herkesin hayrına” evde durması istenen kadınların gerçekte nasıl hissettiklerine dair izlenimleri okuyabileceğimiz, bizzat kadınların kaleminden çıkmış otobiyografik eserler de çok sayıda değil. Fatıma Mernissi’nin kitabi Dreams of Trespass, işgal altındaki Fas’ın modernliğe direnirken hem geleneksel hayat tarzını koruma çabasının, hem de şehirde ve köyde yaşayan kadınların gündelik hayatının tanıklığı niteliğinde. 

İlkin 1994’te İngiltere’de Harem Within: Tales of a Moroccan Girlhood başlığıyla, aynı yıl Amerika’da Dreams of Trespass: Tales of a Harem Girlhood adıyla yayınlanan hatırat, 1940’larda Müslüman kadınların duvarların arkasında kalan hayatlarına dair gözlemleri dokuz yaşındaki küçük Fatıma’nın gözünden aktarıyor. Başlığını dilimizde Sınırı Geçme Hayalleri: Haremde Büyüyen Bir Kızın Anıları diye karşılayabileceğimiz kitap, yayınlanmasının peşisıra Arapça ve Fransızca başta olmak üzere, Türkçe’ye ve çeşitli dünya dillerine çevrilmişti. 

MADRİD’LE MEKKE ARASINDA

Fatıma Mernissi, velûd kalemiyle üç dilde yazan ve hâlen Fas’ta yaşayan yazar ve sosyolog. Politika ve sosyoloji alanındaki eğitimini Fransa’da ve Amerika’da tamamlayan yazar, klâsik İslâmi kaynakları da oldukça iyi biliyor. Kitabının ilk cümlesindeki ifadesiyle “Hıristiyanların tehlikeli başkenti Madrid’in bin kilometre güneyinde, Mekke’nin beş bin kilometre batısındaki dokuz asırlık Fes şehrinde” doğmuş. “Babam derdi ki, bütün sorunlar Hıristiyanların ve kadınların sınırlara saygı duymamasıyla başlamış. İşte ben, Hırıstiyanların ve kadınların sınırları çiğnemeye kalkıştığı kaosun içine doğmuşum. (...) Madrid ve Paris, düşmanın gelip topraklarımıza yerleşecekleri kadar yakın, Mekke ise uzaktı. Biz yüzümüzü kıbleye dönerek dua ederdik, uzak da olsa dualarımızın ulaşacağını bilirdik.” 

Bu cümleler, hikâyelerin geçtiği dönemin dinamiklerini ve kitabın yazılış amacını anlamak açısından önemli; çünkü sömürge altındaki ülkenin, Fransa ve İspanya Fas’ı olarak ikiye bölündüğü, Müslüman Faslıların sömürgecilerin kıskacında, vatanlarını kurtarma ve İslâmi geleneği koruma kaygısında oldukları bir dönemden bahsediyoruz. 

DUVARLARIN ÖTESİNDE NE VAR?

Yazar, harem denilen -ama saray haremi değil-, bir yönüyle Osmanlı konak hayatını çağrıştıran, kalabalık bir ailede büyümüş. Aslında Fas’ta evli erkek kardeşlerin ailelerinin hep bir arada yaşadıkları, bir yönden de sosyal statü göstergesi sayılan bu hayat tarzına, yaygın biçimde harem deniliyor. Çok eşliliğe de rastlanmakla birlikte, harem, çoğunlukla erkeklerin birden fazla eşleri ve cariyeleri bulunması anlamına gelmiyor; haremin otoritesi sayılan babaanne, bütün eltiler ve çocuklar, haremin curcunasında yaşıyorlar. Sömürge sonrası Fas’ta harem denilince saraydan küçük, konaktan büyük, avlular ve teraslardan oluşan devasa bir yapıda, kilitli demir kapılarla ve bir bekçiyle korunan hayat düzeni anlaşılıyor. Harem, kökeni itibariyle Mescid-i Haram ve Harem-i Şerif örneklerindeki gibi, haram ve mahrem kavramlarıyla ilişkiliyken, maalesef oryantalist tabloların bir izdüşümü olarak bugün akla ilk gelen, hadsiz bir muhayyilenin emrine bırakılmış saray haremleri.

Mernissi, içinde büyüdüğü şartları aktarırken satır aralarındaki eleştirileri iki ayrı yöne gidiyor: Yazar, bir yandan Oryantalist zihniyetin kışkırttığı egzotik harem fantezisinin gerçeklerle örtüşmediğini, öte yandan kadınları dış hayatın şerrinden koruma bahanesiyle baskı altında tutmanın bunaltıcılığını vurguluyor. The Veil and The Male Elite kitabında da altını çizdiği gibi, kadını ezen her türlü uygulamanın Kur’an ve sünnetten değil, aksine, erkeklerin kaynaklardaki hükümleri kendi çıkarlarına göre yorumlamalarından kaynaklandığını savunuyor.

Çocukların katıksız merakları ve çocuk muhayyilesinin saf gözlem yeteneği, yetişkinlerin gerilimli alanlarının metinde mizahla yumuşatılarak aktarılmasına imkân veriyor. Meselâ dışarıdaki sıradan hayatı ölesiye bir merakla arzulayan kadınlar, terastan terasa veya pencereden sokağa atlarken bacaklarını kırarlar veya dışarı kaçabilmek ve “özgürce” nefes alabilmek için kapıdaki bekçiyle çatır çatır kavga ederler. Oysa dışarıdaki özgürlük erkekler için de göreceli. Kendi topluluklarının otoritesi sayılan, bir mahalle kalabalığındaki evleri yöneten erkekler, kapıdan çıkar çıkmaz her attıkları adımda sömürge askerlerine izin belgesi göstermek zorundadırlar. 

KİTAPLAR VE BULAŞIKLAR

Mernissi’ye göre harem, şehirli bir olgu; peşinen “fitne unsuru” etiketini taşıyan şehirli kadına yönelik kısıtlayıcı bir kurum olarak işliyor. Yazarın anneannesi, kırsal kesimde bir çiftlikteki yaşayan, dedesinin hanımlarından biridir. Şehirde ve köyde kurallar tamamen farklıdır; köyde haremin duvarları yoktur. Kadınlar kendi aralarındaki yarışmalarda koşarlar, ata binerler, nehirde yüzerler. Aralarında kıskançlıktan doğan gerginlikleri, tabiatla iç içe yaşayarak giderirler. Çiftliğin dışında başlarını örterler ama şehirdeki kadınlar gibi yüzlerini örtmeleri beklenmez, kimin haremi oldukları bilinir, bağda- bahçede yabancı bir erkekle karşılaştıklarında rahatsız olmazlar; çünkü adam başını çevirir. Bütün haremlerin ortak kuralı tabii ki hiyerarşi: Dedenin ilk eşi, şehirli ve kültürlü bir kadındır. Nehirde bulaşık yıkayarak eğlenen kumalarını hafiflikleri yüzünden kınar, İbni Haldun’un altı asır önce Mukaddime’de; İslâm dininin şehir kültürü olarak kurulduğunu ve köylülerin bu medeniyeti tehdit edeceklerini daha o günlerde yazdığından dem vurur. Diğer kadınların verdiği cevapsa: Eski kitapları okuyacağına, ev işlerine yardım etse Müslümanlara daha faydalı olacağıdır. 


Sözün özü, hikâye çok tanıdık. 


Kitabın künyesi:

Dreams of Trespass: Tales of a Harem Girlhood

Fatima Mernissi

Basic Books

New York

1994.
#Fatima Mernissi
#Dreams of Trespass: Tales of a Harem Girlhood
#müslümanlar
9 yıl önce
default-profile-img