|

Şairin ve şiirin kalıbı kırıldı

2014 yılında yayımlanan şiir kitaplarını yerli yerinde değerlendirebilmemiz için 2010’dan bu yana devam edip gelen bir sürecin anlaşılması gerektiğini belirten Ömer Yalçınova, dikkatleri yirmi iki adet şiir kitabı üzerinden üç farklı kuşağın üzerine çekti.

Yeni Şafak
00:05 - 18/12/2014 Perşembe
Güncelleme: 00:24 - 18/12/2014 Perşembe
Yeni Şafak
ÖMER YALÇINOVA

2014’ün şiir kitaplarına göz attığımız zaman, 2010’dan bu yana devam eden bir sürecin olduğunu görürüz. 90 Kuşağı, çalışmalarına son sürat devam etmekte, sanki halen son sözlerini söylememişler, henüz piyesin son perdesini oynamamışlar gibidir. İlginç olan şey, 2014’te onların da ilk şiir kitaplarını yeniden yayımlama gereği duymaları. Ya da bütün kitaplarından bir seçme yaparak, yeni yazdıkları şiirlerle birlikte yayımlamaları. Ahmet Murat, İsmail Kılıçarslan, Mehmet Aycı, Hakan Arslanbenzer, Fatma Şengil Süzer, Ömer Erdem, İbrahim Tenekeci… bu alanda ismini anabileceğimiz birkaç isim sadece.


DÜNYAYLA ARAMIZI AÇMAK

İbrahim Tenekeci her kitabında olduğu gibi Kimsenin Kalbi’nde de ufak rötuşlar yaparak şiirini devam ettirdi. İbrahim Tenekeci her zaman dünyayla Müslüman arasındaki mesafeyi yazdı. Bu, bir nevi dünyaya karşı gelmekti. Daha doğrusu dünyanın, Müslüman kalbinde yol açabileceği bozulmaya karşı, dervişane önlemler almak, dikkat çekmekti. İbrahim Tenekeci’nin önceki kitapları gibi Kimsenin Kalbi de birçok baskı yapacak gibi.


İsmail Kılıçarslan yeni şiir kitabı Gelecek ve Diğer Meseleler’de, üçüncü şiir kitabı Amerika Sen Busun’daki tavrını netleştirir. Amerika Sen Busun’da daha sancılı bir düşünme evresindeydi, Gelecek ve Diğer Meseleler’de ise kararını vermiş, topunu tüfeğini hazırlamış ve sefere çıkmış gibidir. Amerika Sen Busun’daki kararsızlık, karşıya bir şans daha vermek, Gelecek ve Diğer Meseleler’de yoktur. İsmail Kılıçarslan yeni şiir kitabıyla, daha net, güçlü fikirlere ulaşır. Yeni kitabındaki söyleyiş de rahatlamış, ifadeler billurlaşmış, konusuyla bütünleşmiştir. Onda mısralar, fikrin yol açtığı basınçla uzar, kısalır, kırılır veya biter.  


Hakan Arslanbenzer ise üç farklı yayınevi tarafından, değişik zamanlarda yayımlanan Çok Üzgünüm kitabından sonra, Vatan Somuttur’la 2014’ü tamamladı. Çok Üzgünüm, Hakan Arslanbenzer’in yeni şiirleriyle birlikte ilk üç kitabından seçtiği şiirlerin toplamıydı. Vatan Somuttur, proje bir kitap. Düşünsel yönü ağır, sanatsal yönü gayet hafif. Bunu şair, bilerek yapar. Zaten en başından beri epik şiir yazmıştır. Fakat bu, onun lirik şiir yazmadığı anlamına gelmez. Uzun epik şiirlerinde bile, lirik mısralarla karşılaşabiliriz. Ancak şair, yapmak istediği şey yönünde, şiirini olabildiğince değiştirir, ifadelerini düzleştirir, düzyazı sesiyle söyler. Çünkü onda, olanı olduğu gibi, yani bütün trajikliğiyle vermek gibi bir eğilim vardır. Hakan Arslanbenzer de dünyayla arasındaki mesafeden söz eder, fakat dervişane değil bir savaşçı olarak. Vatan Somuttur’da kavga alanı daha geniş tutulmuştur. 

80 Kuşağı şairleri de yeniden ilk kitaplarını yayımladılar. Şaban Abak, Adem Turan, Ahmet Güntan, Osman Konuk, Hüseyin Atlansoy, Mustafa Aydoğan, Yücel Kayıran… Fakat onlar 90 Kuşağı gibi bir bitmemişlik içinde değiller. Yeni şeyler söyleme veya yeni biçimler oluşturma gibi sancılı geçen bir süreci geride bırakmışlar. Yine de ilk kitaplarının farklı yayınevlerinde yeniden yayımlanması, hiç olmazsa 90 Kuşağı’nın uğraşlarını netleştirmesi açısından ortama belirli bir hareketlilik getirmiştir. Çünkü 90 Kuşağı kendini biraz da 80 Kuşağı’nın karşısında tutarak, varoluş sınavı vermiştir. Bu yüzden iki kuşağın çalışmaları, birbirini daha anlaşılır ve görünür kılıyor.

ASIL BOMBA 2000 KUŞAĞINDA

2014’ün asıl bombalarını 1980 ve 1990 doğumlular, -bunlara sırasıyla 2000  Kuşağı ve 2010 Kuşağı denilebilir- patlattı. 2014’te ilginçtir, onlardan da birçok şair ilk kitaplarının yeni baskılarını yaptılar. Ayşe Sevim, Mustafa Akar, Furkan Çalışkan, Aslı Serin, Mustafa Celep, Ömer Şişman… gibi. Tabii yalnızca ilk kitaplarını yeniden basmakla yetinmediler, yeni şiir kitaplarını da yayımladılar. İlgi çekici olan şey, 2000 Kuşağı’nın ikinci veya üçüncü kitabını yayımlayan şairlerindeki dönüşümdür. Bunlar ikinci veya üçüncü kitaplarında farklı bir sesle şiir yazmaya başladılar. Yani ilk kitaplarından sonra bir kabuk değişimi yaşadılar diyebiliriz. Yenilik arayışı içinde olmamalarına rağmen kendilerini yenilediler. Kendilerini yenileyerek, asıl seslerine kavuştular da diyebiliriz.


Ayşe Sevim ikinci şiir kitabı İşlenmemiş Suç’ta kendine özel bir ifade tarzı geliştirmiştir. Oysa ilk kitabı Taburcu’da İsmet Özel tarzı ifade, sembol veya imge kullanımlarına, hatta İsmet Özel tarzı bir ses yüksekliğine sahip şiirler yazmıştı. Mustafa Akar’ın yeni şiir kitabı Tüm Nefesliler’de ilk şiir kitabı Küçük Bir Gökada’daki sembolik söyleyiş ve bireysel konular, yerini doğrudan söyleyişe ve toplumsal, siyasi konuların daha çok işlenmesine bırakmıştır. Mustafa Celep şiirin sanatsal veya oyunsal yönüne ikinci şiir kitabı İnsanı Aşan Kan’da, ilk şiir kitabı Ateş Bandosu’ndaki kadar eğilmemiş, hayatın ve insanın içine doğrudan bir dalış yapmıştır. Aslı Serin, Dans Etmesek de Olur’da, ilk şiir kitabı Bu Benim.zip’teki biçim oyunlarından ziyade dert, sıkıntı ve acı odaklı söyleyişlere yer vermiştir. Ömer Şişman Bitkiben’de, ilk şiir kitabı Hata Devam Ediyor’daki biçim denemelerine devam etmiş, onları aşırıya vardıracak şekilde biraz daha zorlamak dışında, hem biçim hem de anlam açısından ilk kitabının üzerinde veya ondan farklı bir oluşum içine girememiştir.   


Burada yalnızca 2014’te çıkan kitaplardan söz etmediğimiz anlaşılmıştır. Asıl dikkat çekmek istediğimiz nokta, 2010’dan bu yana devam eden süreçtir. Bu süreç henüz tamamlanmadı. 2014’te devam etti, 2015’de de devam edeceğe benziyor.

Sürecin mihenk noktalarından birini de Hakan Kalkan, Yeprem Türk, Sadık Koç, Dilek Kartal, Mikail Söylemez, Murat Sözer, Murat Küçükçifci ve Barış Özger gibi şairlerin kitapları oluşturur. Sadık Koç, Hakan Kalkan, Dilek Kartal, Yeprem Türk’ü 2000 Kuşağı’na, diğerlerini 2010 Kuşağı’na dahil ederek düşünebiliriz. 

YENİ ŞİİR ARAYIŞI

Şiir denilince hep aşk akla gelir. Aşk nağmelerine şiir denildiği çok olmuştur. 2014’te çıkan kitaplara baktığımızda, şiirin bu ince kalıptan çıkarıldığı fark edilir. Bir şair aşk şiirleri yazmıyorsa, toplumsal, sosyal içerikli şiirler yazar gibi dar bir kalıp da 2014’te kırılmıştır. Şairler artık ya lirik ya epik ya da etik şiirler yazmak mecburiyetinden 2014’te kurtulmuşlardır. Buna kendilerini mecbur hissetmemektedirler. Çünkü şiirin herhangi bir kalıbı yoktur. Fakat tarihin değişik dönemlerinde sosyal meselelerden; yani ülkenin ve dünyanın acıklı veya trajik gidişatından dolayı, bazı güçlü şairler, kendi kuşaklarıyla birlikte, kendilerinden öncekileri ve sonrakileri, şiir şudur, budur, onun içeriği şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır, biçimi de böyledir gibi poetik metinler yazarak etkilemişlerdir. 60 Kuşağı veya 90 Kuşağı siyasi şiirlerle ortaya çıkmışlar, aşklarını bile siyasi terimler etrafında veya ardında dile getirmişlerdir. Baktığımız zaman aşk vardır, aşk değişmemiştir, bununla birlikte o yıllarda yazılan şiirlerde çağın rengi de bir o kadar kendini göstermiştir. Aşkın ifade ediliş tarzında çağın rengini görebiliriz. 2014’te aşk, kalıp kabul etmeyişiyle önceki yıllardan ayrılır. Çünkü içinde bulunduğu çağın rengini, kalıpların kırılması, sınırların ortadan kalkması şeklinde oluşturmuştur.


Yeni kuşaktan Murat Sözer’le Murat Küçükçifci iki farklı yönün temsilcileridir. Murat Sözer Darılma Bana’yla lirik söyleyişi, Murat Küçükçifci Herkes İçin Türk Şiiri’yle epik, popülist söyleyişi öne çıkarır. Murat Sözer’in şiiri bireysel hikayeye gömülmüş gibidir. Bunun içinde toplumsalın olmadığını söyleyemeyiz. O yüzden ifadeleri okuyucuya sıcak gelir. Hem kahramanlık, hesaplaşma, düşünce şiirinin okuyucularına hem de aşk şiirine meraklı, dünyayı yalnızca kendi açısından değerlendiren okuyucu kitlesine hitap eder. Murat Küçükçifci’nin isminden anlaşılacağı gibi Herkes İçin Türk Şiiri ise popülist şiirlerden oluşur. Onda lirik ton azdır. Gündelik hayat içinde, İslami bakışla, yani Müslümanca düşünmenin kaygısıyla, bazen tepkisel, bazen saldırgan, çoğu zaman da düşünce ağırlıklı şiirler vardır. İşin ilginç yönü önceki kuşaklara nazaran, bu iki farklı şiirin birbirine karşıt oluşmamasıdır. İkisinde de sanatsal yön, ikinci plandadır. Herkese hitap eden, rahat, açık, anlaşılır ve doğrudan söyleyiş benimsenmiştir.

Yeni şairler, belli bir istikamette şiir yazmayı reddediyorlar. Bu, onların önceki kuşakların etkilerini tamamen üzerlerinden attıkları anlamına gelmiyor. O etkiyi de rahatlıkla alıp şiirlerinde gösterebiliyorlar. Ama etkisinde oldukları şairler gibi şiir yazmayı kabul etmiyorlar. 2014’te ilk şiir kitaplarını yayımlayan 1980 ve 1990 doğumlu şairler, kafasına göre takılmanın taraftarlarıdır. Bu, onlardaki özgüven patlaması veya özgürlük aşkı olarak yorumlanamaz. Onlarda değişik bir rahatlık var. Kendini kısıtlamama; eksik bilgilenme, bilinçlenme ve duyarlık sahibi olmadan dolayı, boş olmayan hareket alanını boş sanmak, bundan dolayı da akla ne, nasıl gelirse bodoslama söylemek… özellikle 1990 doğumlu şairlerde sık gözlenen bir özellik.

GENÇLER İŞİ BİLİYORUZ DİYE YOLA ÇIKTI

1980 doğumluların durumu biraz farklı. Onlar 90 Kuşağı’nın sıkı çizgilerini de görmüş, yaşamıştır. Aslında 90 Kuşağı’nın hışmına uğramış, dayağını yemiştir de diyebiliriz. 1990 doğumlular böyle bir kuşak hışmına uğramadılar. Zaten uğrayacak olsalardı, “Bu ne be!” deyip işin içinden çıkabilirlerdi. 1990 doğumlular, doğuştan şiiri biliyorlarmış gibi yazmaya başladılar. 1980 doğumlular ise şiiri öğrenmemiz lazım diyerek işe başlamışlardı. O yüzden 1980 doğumlular uzun süre üstat, usta ve ağabeylerin ağzının içine baktılar. 1990 doğumlular ise kimsenin ağzına bakmadılar. Bu işi biz biliyoruz diyerek yazdılar. Hatta bir ağabeylerinin yanına gittiklerinde, “Beni eleştir” diyerek şiirlerini gösterdiler. Eleştirilen şiirlerini ise yalan yanlış bir şekilde savundular, değişik mecralarda yayımladılar ve yollarına devam ettiler. 2014’te çıkan ilk şiir kitaplarına baktığımız zaman böyle bir manzara ve rahatlamayla karşılaşırız. 

Hakan Kalkan yedi yıl aradan sonra ikinci şiir kitabı Çorak Toprakları yayımladı. Birkaç nokta dışında Hakan Kalkan şiirinde çok bir değişim yok. Uygun adımlarla, şiirini daha da güçlendirip, olgunlaştırarak ilerlediği söylenebilir. Örneğin Meryem Koçaklamaları’ndaki ses, hayatın acılarıyla biraz daha olgunlaşmış bir şekilde Çorak Topraklarda yeniden karşımıza çıkar. Onda ilk kitaptaki delidoluluk da yoktur. Daha bir bilgece, önünü arkasını gözetleyerek, doğruyu yanlışı birbirinden ayırarak, hesaplı ama yüksek bir söyleyiş vardır. Başka bir ifadeyle Hakan Kalkan’ın gözleri daha geniş bir coğrafyayı taramaya başlar. Sınırlarını genişletmiş, söyleyeceklerini ayrıntılandırmış ve netleştirmiştir.

Sadık Koç sürpriz bir kitapla, 1980 doğumluların kitap yayımlamaktaki tembelliğine inat, hızlı bir giriş yaptı. Yeprem Türk de ardı ardına iki şiir kitabı yayımladı. Sadık Koç’un Yara Bandı bu hızlı girişe rağmen, kendi kuşağını yansıtır. Onda sanatsal söyleyiş, şiirinin en başından beri yoktu. O, sanki Hakan Arslanbenzer gibi 90 Kuşağı şairleri ve Hakan Kalkan gibi 2000 Kuşağı şairleri üzerinden 60 Kuşağı ve İkinci Yeni şiiri etkisinden kurtuldu. Hayatın içinden, gerçeğe odaklanarak, gerçeğin birbirine zıt noktalarını birlikte ele alarak şiirler yazdı. 

Yeprem Türk, Önemli Olan ve M. D.’yle, aslında çok kimsenin farkında olmadığı bir şey yaptı. 1980 doğumluların, yoğun bir şekilde hissettikleri kıstırılmıştan, olanı olmayanı, önemliyi önemsizi, doğruyu yanlışı, yani kuşağına özel, o birbirini reddeden şeylerin oluşturduğu gerilimi, uzun, sade, fakat sadeliği içinde karmaşık, bir şiirle ortaya koydu. Yeprem Türk yeni kavramlar oluşturmaya çalıştı. M. D., yani “Mehmetli Devleti” gibi. Önemli Olan ve M. D.’de ifadeler ve söyleyiş çok sade, şiirlerin bütüne baktığımızda ise karmaşık ve anlaşılması güçtür.

Şiir kitapları açısından 2014 sessizlik içinde devam eden bir sürecin önemli bir dönemeciydi. Bakalım 2015’te yeni dönemeçlerden geçilecek mi? Geçildiği takdirde karşımıza ne gibi şiirler çıkacak, bunlar aşkı ve insanı nereye taşıyacak?
#şiir
#kitap
#şair
9 yıl önce