|

Şairini mahcup etmeyecek şiirler

Ayşe Sevim'in ikinci şiir kitabı 'İşlenmemiş Suç' ilk kitabından yedi yıl sonra Şule Yayınları tarafından okuyucuya sunuldu. Sevim, bir gün rüyasında da dillendirdiği gibi ' Peygamber Efendimize şiirlerimi okurken içinde mahcup olacağım şeylerin olmasını istemiyorum' titizliğiyle şiirlerini kaleme almış.

Sevgi Yerlioğlu
00:00 - 14/11/2013 Perşembe
Güncelleme: 16:38 - 14/11/2013 Perşembe
Yeni Şafak
Şairini mahcup etmeyecek şiirler
Şairini mahcup etmeyecek şiirler

Ayşe Sevim'in ikinci şiir kitabı İşlenmemiş Suç, Şule Yayınları arasından yayınlandı. Reyini dünyaya değil kendine verdiğini söyleyen şairle kitabını konuştuk.

Yeni şiir kitabınız öncelikle hayırlı olsun, 'İşlenmemiş Suç' da ilk kitabınız Taburcu'ya göre imgesel ve biçimsel olarak farklar var mı acaba?

Teşekkürler, sorunuza gelince yedi yıl kadar oluyor Taburcu yayınlanalı, bu zaman içerisinde hayatıma yeni kavramlar, şehirler, insanlar girdi. İnsan çömlek hamuruna benziyor, kendi halimizde döndüğümüzü zannederken dışarıdan bir el bize sürekli şekil veriyor. Bunun şiire yansımaması düşünülemez. Fakat şiirdeki özün değiştiğini düşünmüyorum.

Sisteme ve toplumun farklı kesimlerine dair eleştirel bir bakış açısı taşıyan şiirleriniz de var bu kitapta, örneğin 'Hür'isimli şiirinizde 'kırışık giderici kremleri hayatıma sürüp/dümdüz bir yaşamı sımsıkı giydirdiler.'diyorsunuz. Bize hakiki hürriyeti tarif eder misiniz?

Aramızda hakiki hürriyetin tarifini bilmeyen var mı? Hepimiz biliyoruz. Cesaretimiz yok. Ben hakiki hürriyeti yaşayamadığım için o şiiri yazdım. İnsanın bir rey hakkı var, onu kendi için kullanmazsa dünya için kullanır. Ne yazık ki çoğumuz dünya için kullanıyoruz. İnsanın reyini kendine atması büyük iş… Bir çeşit delilik. Fakat bunu günümüzde söylenen 'Sen önemlisin kimse senden daha değerli değil' cümleleriyle karıştırmamak lazım. Ferhat kendine rey vermiştir mesela ve gidip dağı delmiştir. Alparslan kendine rey vermiştir ve Malazgirt'te bir deliliğe imza atmıştır. Onun kendine verdiği rey sadece ona yaramamış, ta o günden bugüne kadar bu topraklarda yaşayan herkese bulaşmıştır. Bu rey atma meselesi o kadar değerlidir ki sadece yapan kişiyi nasiplendirmez yani. Taşa taşa aka aka gelir.

ŞAİRLER 'HAKİKAT HABERCİSİ'
Abdullah bin Revaha'nın şiirlerini ezberden okuyan ve 'Onun kelimeleri oklardan daha etkilidir' diyen Hz. Peygamber'in (s.a.s.) şairler zümresine 'hakikat habercisi' nazarını, bir şair olarak nasıl yorumlarsınız?

Kışladaki herkes askerdir. Generali de, mutfakta yemek pişiren eri de… Asker kimliği oradaki herkese verilir. Fakat biz generalle o eri bir tutmayız değil mi? Şairler için de durum böyle… İçimizde hakikatin habercisi olanlar vardır. Fakat bir kışlada erlerin mi generallerin mi sayısı fazladır bunu düşünmek lazım. Ben genarallerden olmadığım için hakikat haberciliği hakkında bir şey söyleyemem. Sadece erin de kendince bir kıymeti olduğunu hatırlatabilirim. Kıymetsiz olanlarsa asker kaçaklarıdır. Onlar başta asker olarak kışlaya girerler, sonra ise cepheden kaçarlar. Ne yaparlar peki bu kişiler? Üzerlerindeki üniformayla yani asker kılığında köylere baskın yaparlar, yağma ederler. Şiir alanında böyle hareket etmemeye dikkat etmeli şair. Çünkü kışladaki herkesin – erden genarale kadar- asker kaçağı olma ihtimali vardır.

Sizce şairlik-yazarlık öğretilebilir mi? Her şair-yazarın, usta-çırak ilişkisini sürdürdüğü bir hocası olmalı mıdır?

Aksini düşünmek bana kibir gibi geliyor. Ustanız sizin içinizdeki şairi yazarı ortaya çıkarır. Benim Ustam Ali Ural'dı. Onun bizim için hazırladığı okuma listeleri olurdu. Ödevler verirdi. 'Hatırladığınız ilk çocukluk anınızı yazın', ' Bu paragrafı kendi cümlelerinizle yeniden yazın', 'Furuğ'un şiiri hakkında konuşacağız hazırlanın', 'Şu müzikleri dinleyin, şu şu filmleri izleyin yazılarınıza katkısı olacaktır' vb. pek çok ödev hazırladık biz. Yine metinleri ameliyat etmeyi öğrendik: 'Bu metinin neresi daha kuvvetli, bu şiiri neden beğendik, bu hikâyedeki ruh tahlilleri nasıl…' gibi. Edebiyatçılara ruhlar âleminde öğretilmiyor bu ilim. Şair- yazar adayının bu yollardan daha önce geçmiş birinin eğitimine ihtiyacı olduğuna inanıyorum.

HASTANE FONDAKİ RESİM GİBİ
Sargı bezleri, hastane kokusu, kalp masajı, serum,enjektör vb. imgeler yeni şiir kitabınızda karşımıza çıkıyor… İlk şiir kitabınızın adı da 'Taburcu'… Sizi bu imgelere çeken nedir?

Her kelimenin bir resmi vardır. Ben şiirimi bu resimleri dikkate alarak oluşturuyorum. Bahsettiğiniz kelimelerin resimleri şiirime çok uygun. Mesele bundan ibaret… Fakat bazen insanlar kullandığımız imgelerden hareketle bir kanaate varmak istiyorlar. Kullandığımız imgelerden ne kadar özgür ve cesur olduğumuzu çıkartmaya çalışanlar var. Belli şeyleri ağzımıza alırsak çok 'havalı ve cesur' oluyoruz. Kusura bakmayın ben kul olmayı tercih ediyorum. Bazen biz de şiirin heyecanıyla kaderle, Tanrıyla alakalı cırtlak renklerde mısralar yazabiliyoruz. Neyse ki son halinde bunları çıkarıyorum şiirden. Mısra olarak şık olabilirler fakat bir kulu değersizleştirecek şeyler bunlar. Bu bir bakıma reyimi dünyaya atmamak… Bir hikâye vardır bilirsiniz. Bir adam eski bir kazağını uluslar arası bir yardım kuruluşuna verir, on sene sonra o kazağı dünyanın bir ucunda yaşayan bir evsizin üzerinde görür. Bir kazak? Bir kazağın yaptığı seyahate bakın? Şiir kazak kadar gezmeyecek mi bu dünyada? Onun dolaştığı zihinler, okunulduğu ortamlar, akla geldiği anlar, şairini bağlamayacak mı sanıyoruz? Zaten bu şiirleri sadece bu dünyada okumak için de yazmıyoruz. Bir gün rüyamda bana şiirimde neden sürekli ayıklama yaptığım soruldu, ben de: 'Peygamber Efendimize şiirlerimi okurken içinde mahcup olacağın şeylerin olmasını istemiyorum' dedim. Bu cevap benim kırk yıl düşünsem kendi kendime bulabileceğim bir cevap değildi. Fakat şimdi düşününce bundan daha güzel bir cevap da bulamıyorum.

'Mutlu Son' lara inanır mısınız?

'Siz mutlu son, hile yapabilirsiniz/ ölmenizi asla istemem.' Yaşadığını biliyorum, onunla karşılaştık birkaç kez. Bazen annemin kucağına yerleştiği bile oluyor.

Kitabın künyesi:

İşlenmemiş Suç

Ayşe Sevim

Şule Yayınları

62 sayfa

2013

10 yıl önce