|

Selâm olsun Salâhî Dede'ye...

Salâhî Dede kitabında Selâhaddin Demirtaş'ın hayat yoluna ilişkin husûsî bilgilerin yanı sıra tekke kültürüne ve tekke musıkîsine dair pek çok mâlumat var

Nuran Ürkmez
00:00 - 14/12/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:06 - 13/12/2011 Salı
Yeni Şafak
Selâm olsun Salâhî Dede'ye…
Selâm olsun Salâhî Dede'ye…

Bilgi ile o bilginin idrâki arasına bazen seneler girer, zihnin bellediğini kalbin de bilmesi zaman alır. Zirâ kalbin ayarı ezelîdir, orada her şey vaktini bekler.

Kadıköy'deki evinde vefatından kısa bir süre önce, 'son zâkirbaşı' olarak tanıdığım Salâhî Dede'nin, hakikatte kim olduğunu çok sonra, bir gece vakti, "Âteş ne zened der dil-i mâ illâ Hû…" yani, "Benim gönlümü kimse ateşe koyamaz, ancak O…" sözleriyle başlayan Sûzidil ilâhisini ard arda, kendimi alamayarak defalarca dinlediğimde anladığımı sanıyorum. Sanıyorum, çünkü, yedi yaşından itibaren babası ile İstanbul'un tekkelerini dolaşarak tekke âdâbını, erkânını öğrenmiş, bir ömür tekke mûsıkîsini terennüm edip dost halkalarına baş olmuş bir zâkirbaşını, bir zikir reisini, bizim gibi küçük bir ilâhinin nağmelerinden medet umanların bihakkın anlamalarındaki müşkülât ortadadır. Kanaatime göre, hiçbir müzik dînî mûsıkî kadar hele ki tekke mûsıkîsi kadar husûsî bir mekâna ihtiyaç duymaz. Ve ilâhilerini zikir meclislerindeki zuhûratla vucûda getirdiğini söyleyen hiçbir mûsıkîşinas bu mekânlardan ârî tutularak doğru anlaşılmaz. Araba CD playerlarından ya da computerlerden dinleyerek de tekkede icrâ edilen bir ilâhinin tadına erişilmez.

Algı yolu daha ziyade kulaktan kalbe olanlar, hammaddesine müzik konulmuşlar için Allah ile gönül bağını sağlam kılmak da yine müzik iledir, mâlum. Öyle ki güfteleri genellikle nutk-u şeriflerden oluşan ilâhiler bazen insan ömründe bir perdeyi kapatıp başka bir perdeyi açabilirler. Meselâ, İzzeddin Hümâyî Bey'in Rast bir ilâhisinde, Kenan Rıfâî'nin "…çalışırsın gece gündüz/tutulur mu bu hayal…" sorusuna muhatab olur, hayal etmek ve hayal tutmak arasındaki farkı kavrayıverirsiniz. Hayal değerli bir nimettir, hayal edilir. Ama hayal tutulmaya çalışıldığında nimet eziyete dönüşür. Çünkü, "…geçemez mürg-i saadet ele, dünyada muhal…"dir. Sonra birgün "nice bir uyursun uyanmaz mısın/göçtü kervan kaldık dağlar başında…" ilâhisi, bir tiyatro çıkışında kulağınızda kalan Shakespeare'in "bizler ki hem düşlerin mayalarından yaratılmışız/şuncacık adadır ağır uykularla çevrili hayatımız" dizeleriyle bir araya gelir ve doğu batı ile buluşur. Yani dînî musıkî müstakilen de dinlenebilir ve bu dinlemeden fayda temin edilebilir. Ancak, tekke neş'esiyle ilâhi dinlemek herhalde ki "…vardan da yoktan da ötede bir var …" bulmak gibi bütün bu anlamaların ötesine geçmeyi mümkün kılar. İşte Salâhî Dede, öyle âlemlerin var ettiği ve yine öyle iklimleri tanımakla daha iyi anlaşılacak bir şahsiyettir.

Salâhî Dede, ardından "iyi bilirdik" diyenlerin çok olduğu, iyiliğine, hâlâ tekke kültüründe 'meydan sahibi' olan Ömer Tuğrul İnançer gibi kıymetli isimlerin, Prof. Mustafa Tahralı, Prof. Muhittin Serin gibi ilim adamlarının, Ahmet Hatiboğlu, Ahmet Özhan gibi sanatçıların şahitlik ettiği gıbta edilecek sırlılardan. Salâhî Dede kitabı bu şahitliklerle hazırlanmış güzel, kalıcı bir anma kitabı. Kitapta Salâhî Dede'nin yani Selâhaddin Demirtaş'ın hayat yoluna ilişkin husûsî bilgilerin yanı sıra tekke kültürüne ve tekke musıkîsine dair pek çok mâlumat var. Yine kitapta yer alan yakın geçmişe aid enteresan hadiseler, tanıklıklar, dînî musıkînin özellikle tekke mûsıkîsinin ne tür gayretlerle Salâhî Dede ve arkadaşları tarafından bugünlere taşınmaya çalışıldığının belgesi niteliğinde. Üstelik bir CD ilâvesi ile Salâhî Dede'nin bestelerinin, hem kendi sesinden, hem Ahmet Özhan'ın sesinden okuyucuya, dinleyiciye ulaşması mümkün kılınmış. Ayrıca meraklısına bestelerin notaları ve güfteleri de sunulmuş.

Salâhî Dede bestelerini "Bu işler benden değil, ben kendimi biliyorum. Bu benim mecburiyetimden, bağlılığımdan ileri geliyor, zuhur ediyor. Dergâha devam ediyorum ya ben, Karagümrük'e, ordan gelen bir aşk var…" diyerek anlatıyor. Yaptığı işi böyle ifadelendiren bir adamı şüphesiz kitapta konuşan, tekke kültürü, tekke mûsıkîsi erbâbından dinlemek lâzımdır. Benim Salâhi Dede'den anladığım bir küçük Sûzidil ilâhisi kadardır. "Âteş ne-zened der dil-i mâ illâ Hû…"


12 yıl önce