|

Şerbet gibi olsa hayat

Her öyküsü bir şerbet tarifi eşliğinde kadının özne olduğu sosyal olayları anlatan “Kalbin Limon Hali” kadın hayatının pek de şerbet gibi tatlı olamadığını ortaya koyuyor.

00:00 - 10/09/2008 Çarşamba
Güncelleme: 22:23 - 9/09/2008 Salı
Yeni Şafak
Şerbet gibi olsa hayat
Şerbet gibi olsa hayat

Elif Ayla imzalı “Kalbin Limon Hali”, sımsıcak kadın öykülerinden oluşuyor. Yeni gelin heyecanı, mutfak muhabbetleri, dillere destan evlilikler... Kısaca kadınların özne olduğu sosyal olaylar bu kitabın temelini oluşturuyor. Limon şerbeti, kayısı şerbeti, demirhindiba şerbeti, erik şerbeti, gül şerbeti... Her öykü işte bu şerbetlerle kendi tadını buluyor. Her tarifle birlikte yaşanan zamanın da inceden inceye tarifi yapılıyor.


KAŞINAN KESİK BACAK

Gülüşü tıpkı testinin dolarken çıkardığı seslere benzeyen kız, çocukken babasının bir kış günü limon ağacını nasıl ısıttığını anlatıyor bir öyküde. Ayağı kesilen huysuz bir anneyi çekiyor küçük bedeniyle “Kaşıntı” isimli öykünün kahramanı Emine: “Doktor çıkacak yakında Emine” diye övünür anası, “Yeter okuduğu tayini çıksın köye baksın anasına” der herkese. Kaysıları toplayıp reçel yaparken annesinin doktor kızı, hakaretlerini dinler; bir yandan ağlar kaderine, özler amonyak ve kan kokularını.”


GELİN ATA BİNİNCE

Düğün şerbetinin anlatıldığı hikaye ise “kalıveren” bir düğüne götürüyor okurunu: “Gelin ata binmiş ya nasip, ya kısmet demiş” sözü ne doğruymuş meğer. En büyük hayali çocukluk aşkıyla evlenmek olan kızıl saçıl güzel Hale, erecekti muradına. Her şey tamam, testi kırılır kapının eşiğinde ama kopar bir fırtına kavga kıyamet. Altın ister kız tarafı, sevdiğinin ağzından dökülür 'kalıversin düğün' lafı, kalıversin denir ama kalmaz der içinden. Ne olduysa olur, kalıverir düğün, eli böğründe altı ay sonra başka bir köye gider gelin, bu sefer altın istemez anası ama ne çare kalıverir Akif ile kavuşması mahşere.”


MEYAN KÖKÜNDEKİ KAN

Şerbetlerin hepsi tatlıdır ama bazıları rengini verir hikayeye, meyan gibi. “Kahverengi” adlı öykü, meyan kökü şerbeti tarifiyle birlikle töreye kurban giden kadınların ardında kalanların acılarına ortak olmaya çağırıyor:

“Ondört yaşında ilk çocuğunu kucağına aldığında bebeğini patatese benzetmişti. Şimdi kucağındaki torununa bakarken, düşündü ki; insan ancak çocuk anne olunca bebeğim patatese benziyor diyebilir. Bir tutam meyan aldı, karla ıslattı sonra rengi çıkana kadar karla doldurdu mavi kabı, şekerini ekledi, sonra biraz daha kar. Birden mavi leğene kırmızı bir şey düştü pat diye. Meyan şerbeti olacaktı hâlbuki şimdi kırmızıya boyandı. Kocasının leğene attığı ördeği görünce birden kızı Zeliha'yı doğururken atamadığı çığlıklardan atmak istedi ama olmadı yine düğümlendi boğazına sesi.

Kanlar içindeki ördeği alınca eline ağladı hiç durmadan. Dün kocası Zeliha'yı kız çıkmadı diye öldürdüğünde dökemediği yaşları döktü, küçük ördeğin ölüsüne.” Her öyküsü bir şerbet, bir tarif ve bir hayatı anlatan “Kalbin Limon Hali” kitabı, okuyucuyu gizemli ev içlerine götürüyor. Gülcemal Hanım, Mübeccel Hanım, Ayşe, Zeynep, Kazime Hanım, bir köşeyi dönünce karşımıza çıkabilirmiş gibi hayatın içinden kahramanlar. Kalbin Limon Hali'nde acılarını şerbetlerle tatlandıran kadınların çocuklukları, genç kızlıkları, aşkları, çığlıkları bir bir sayfalara işleniyor.

16 yıl önce