|

Şiir adımlı yolcular

Haydar Ergülen'i yakından tanımak isteyenler, içtenlikli, sıcak ve akıcı bir üslupla kaleme alınmış olan Şiir Adımlı Yolcu'yu mutlaka okumalı, hiç değilse “Sözlüğü”nü. Şairin birbirinden ilginç fotoğraflarını görmek de bir diğer kazanç olur

Turan Karataş
00:00 - 12/01/2011 Çarşamba
Güncelleme: 23:32 - 11/01/2011 Salı
Yeni Şafak
Şiir adımlı yolcular
Şiir adımlı yolcular

Bir yılın ardında ve altında nice kitaplar kalıyor. Alınmadık, bakılmadık, okunmadık, hakkında söz söylenmedik. İlk kitaplar, son kitaplar, belki de “başyapıtlar” sahibinin nezdinde. Kuşkusuz her kitabın, az veya çok, bir değeri vardır. Hemen hepsi, şöyle ya da böyle, söz konusu edilmeyi arzular, dahası hak edenler az değildir. Vâ-hayfâ ki, “buna ne ihtimal ne de imkân var.” Her yıl binlerce çeşit kitabın yayımlandığı ülkemizde, kapağı açılmayan kitapların sayısı saymakla bitmez. Size şaka gibi gelse de, isterim ki tez elden bir “kitap değer belirleme enstitüsü” kurulsun, iyiyi kötüden, edebî olanı popüler olandan/ piyasa malından ayırsın, hiç değilse “değerli” kitapları okuyucuya duyursun; akademisyenleri, eleştirmenleri, araştırmacıları, yazarları iyi kitaplar hakkında kapsamlı incelemeler, eleştiriler, tahliller, tanıtımlar yazmaya davet ve teşvik etsin.

Uzun Yağan Yağmurlar, 2010 yılının son şiir kitaplarından biriydi. Şairinin ise ilk kitabı. Kaç kişinin eline değdi, hangi okuyucuların iltifatına mazhar oldu bilemiyorum. Hemen ilk nazarda gördüğüm, Ali Osman Kurun'a bir şiir söyleme yeteneğinin bağışlanmış olduğudur. Ne var, bugünün genel eğiliminin dışında bir biçimle şiir yazıyor Kurun. Bu tutum, kötü değil. Fakat yetmiş yıl önce yazılan ve Türk şiirindeki ömrünü neredeyse tamamlayan bir “hece şiiri” bu. Söz konusu biçim çerçevesinde başarılı olmak, aynı yolda söylenmiş bunca güzel şiirden sonra zor görünüyor. Biraz sabırlı olalım, bakarsınız ummadığımız bir yola evrilebilir.

Ali Osman Kurun'un ürünlerinde incelikli bir ses var; naif ve yer yer dokunaklı. Hüznü duyuran bir söyleyiş. Lâkin, yazdıklarından birçok şairin izini atamamış. Yahya Kemal, Haşim, Necip Fazıl, Dıranas, Cahit Sıtkı, Ziya Osman rüzgârlarıyla ıslatıyorlar Kurun'un körpe manzumelerini. En fazla da Ziya Osman'ın şiirlerinin gölgesi düşüyor. Belki de yanılıyorum biçimden dolayı. Bu bağlamda bir şey daha, “Kelebek”, ne iyi bir şiir. Fakat mülhimesi belli, öncülü (Necip Fazıl) güçlü olduğu için, tatlı bir söyleyiş olarak kalıyor; yani, bir özgünlük arz etmiyor.

Sevindirici olan, bir sesi var bu şiirlerin bir anlamı. Bir bütünlük içinde her ürün. Genç şair, “Trenler” gibi bir çeşit “Monna Rosa” süreği/ benzeği olan şiirlerden vaz geçip “Söz” bölümünde okuduğumuz kimi iyi dizeleri çoğaltmalıdır. Söz gelimi, “Bir solgunluk vardır yanan alevde”, “Yağmurlardır kapıları çalan böyle upuzun”, “Ah, ben ne yazlar yaşadım bin ömürden tatlı”, “Şiirler ah, şiirler içimden tütmeseydi,/ Başak başak günleri yıllar öğütmeseydi”… benzeri dizeler. “Med Cezir” örneği şiirleri daha iyi Kurun'un. Bu kabil örnekleri artırmalı, biraz daha derinleşerek, çağrışımları çoğaltarak.

Ali Osman Kurun, kafiyeyi de şiire bir yük, bir boyunduruk olmaktan kurtarmalı, farklı biçimde kullanmalıdır eğer kullanacaksa. Ayrıca, küçük oyunları terk etmeli. Mesela “ 'H' ve Yağmur” başlıklı şiirde yapılan birtakım kelime oyunlarının okura hayret, haz ve feyz veren bir tarafı yok. Önemli bir şey daha, şiirindeki harcıâlem deyişleri, artık okumaktan gına geldiğimiz ve ne manaya geldiğini de bir türlü kestiremediğimiz kelimeleri/ kavramları ayıklamalıdır.

Bu bir ilk kitap, elbette eksiği çok olacaktır. Bekleyelim görelim, Ali Osman Kurun'un yazdıkları nereye varacak. Bakalım, bu genç adam, Türk şiirinde yer tutacak ve kalıcı olacak iyi ürünlere imza atabilecek mi?

***

Sıddık Akbayır, sıra dışı bir akademisyen. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Bir hakikate işaret etmek için bilhassa “sıra dışı” dedim. Okuyor ve üretiyor. Çalışkan bir araştırmacı. İlginç konular da buluyor. Söz gelimi, 2010 yılının başında Aynı Göğün Uzak Yıldızları: Nâzım Hikmet-Necip Fazıl (İstanbul: Asur Y.) isimli kitabı çıkmıştı. Üzerinde pek durulmadı maalesef. Hâlbuki şiirleri kadar hayatları da çok renkli olan bu iki şairi birbirine yakın ve uzak kılan ne çok malumat vardı kitapta. Çelişkileri, okur tipolojileri, birbirine bakışları, şiire başlama biçimleri, içki/sigara/para hususunda tutumları, Memet ve Mehmet'in babaları olmaları, dostları, mahpuslukları, anne ve gurbet duyguları gibi daha çok edebiyat sosyolojisinin ilgi alanına giren merakı mucip konular anlatılmaktaydı. Çalışmasının “sunuş”unda, “Bu ülkede gerçek bir açılımdan söz edilecekse, bunun biraz da Nâzım Hikmet-Necip Fazıl buluşmasından geçebileceği”ne vurgu yapıyor ve haklı olarak bunun umudunu taşıyordu Akbayır.

Şimdi yine emek mahsulü bir çalışmayla karşımıza geldi Sıddık Akbayır. Şiir Adımlı Bir Yolcu: Haydar Ergülen (İstanbul: Ferfir Y.) isimli kitabı yıl biterken çıktı. Bir sevginin tezahürü olan kitapta Ergülen'e dair (hayatı, mizacı, çevresi, eserleri) ne aranırsa var. Aslında bir çeşit resimli Haydar Ergülen Ansiklopedisi. Çalışmanın sonunda da, renkli bir “Haydar Ergülen Sözlüğü” (s. 371-412) ve “Kaynakça” yer almakta.

Hemen kitabın başında, Ergülen, Eskişehir günlerinden bahsederken kimliğine, kişiliğine ve duruşuna dair önemli bir belirleme yapıyor: “Alevi ve solcu bir aileden gelen bir çocuk olarak Müslüman entelektüellerin, şair ve yazarların oluşturduğu bir çevreyle tanışmak hem ilginç hem de çok değerli bir buluşma olmuştu benim için, hâlâ da öyle.” Bütün kitap, bu cümlenin taçlandırdığı samimiyet ve hoşgörü ikliminde okunabilir.

Haydar Ergülen Sözlüğü'nde birkaç kavramın (bilhassa kısa olanların) karşılığını çok beğendim. Sizin de görmenizi istedim. Deniz: Şiir yazarken sırtın dönüldüğü yerdir. Ev: İçimizdeki sokak. Eylül: Günaydın hüzün. Haziran: Aylardan Haziran'sa, vakitlerden de şiir demektir. Kar: Eski mektup. Hüznü bile mutluluğa benzer. Sakal: Çok istediği 'doçent ceketi'ni, uğruna feda edebilecek kadar sakalına tutkundur. Sırat: Her yerde. Şiir: Şiiri; mülk, elbise, para, ev, arkadaş olarak görmez. Yani, şiirle 'dünya malı' bir ilişki kurmaz. Şiiri, bir 'hatıralar dükkânı', bir 'mazi şehri' olarak görür. Turna: Gökyüzü treni. Vazgeçilmezleri: Kızı Nar, eşi İdil, kedileri, kardeşleri, arkadaşları… Bunların hepsi şiirden de önce gelir. Yağmur: Sokağın kalbi. Yalnızlık: Dünyanın en uzun kelimesi.

Haydar Ergülen'i yakından tanımak isteyenler, içtenlikli, sıcak ve akıcı bir üslupla kaleme alınmış olan bu kitabı mutlaka okumalı, hiç değilse “Sözlüğü”nü. Şairin birbirinden ilginç fotoğraflarını görmek de bir diğer kazanç olur.



13 yıl önce