|

Şiir yazılmasa ne olur/du?

Garip şiirinin üç atlısından biri olan Oktay Rifat'ın “Şiir Olmasa” başlıklı yazısının da aralarında bulunduğu yazıları, konuşmaları ve birkaç ankete verdiği cevap 'Şiir Konuşması' başlığı altında bir arada

Turan Karataş
00:00 - 9/09/2009 الأربعاء
Güncelleme: 22:31 - 8/09/2009 الثلاثاء
Yeni Şafak
Şiir yazılmasa ne olur/du?
Şiir yazılmasa ne olur/du?

Bir sohbet arasında Metin Eloğlu, Oktay Rifat'a şunu sorar: “Şiir yazılmasa ne olurdu?” İlk bakışta “lüzumsuz” gibi görünen bu soru üzerinde, aslına bakarsanız, şiire el atan ya da şiir yaratan herkes düşünmelidir. Başka bir deyişle, şiir erlerince evvela bu sorunun cevabı bilinmelidir/ bulunmalıdır. Söz konusu soruya verecek bir cevabı olmalıdır şiirle ilgi kuracak insanın. Konuşma anında sorulana yarım yamalak cevap veren Perçemli Sokak şairi, sonraki günlerde kaleme aldığı “Şiir Olmasa” başlıklı yazısında bu ilgi çekici soruya yanıt aramaya çalışır. Elbette yüzlerce, binlerce karşılık bulunabilir söz konusu soruya. O. Rifat, “dünyanın insan eliyle donatımında” şiirin de tuzu biberi olduğunu söyler ilkin. Sonra, Valery'nin bir tespitini genişletip “şairini de, okuyucusunu da doğuran şiir, gerçeği de doğurur” deyiverir. Şiirin yaşayışımıza karışmış bir gerçek olduğunu hatırlatarak. Nihayet, cevabını şu şekilde özetler: “Şiir olmasaydı, yaşama dediğimiz oluşun çarklarından biri eksilirdi. Belki kıyamet kopmazdı ama insanlar sevişemez, beğenemez, yarınların yeni düzenine şiirli dünyanın hızıyla kavuşamazdı.”

Yukarıdaki yazının da içinde bulunduğu Şiir Konuşması adlı kitapta, Garip şiirinin üç atlısından biri olan Oktay Rifat'ın (1914-1988) yazıları, konuşmaları, birkaç ankete verdiği cevap bir araya getirilmiş. Doksan yazı, yirmi iki söyleşi, bir de “Alain ve Halk Şairlerimiz” üstüne bir konferans metni var kitapta. Şairin yazı bakımından en üretken olduğu dönemi belirtmek için söylüyorum; yazıların 67'si 1945-1961 yılları arasında yayımlanmış. Bir başka tespit de, O. Rifat'ın düzyazıya fazla itibar etmediği. Bütün ömrünce yazdıkları bir kitabı ancak doldurabiliyor.

Şairin kendi ağzından kitabın başına konan özgeçmişten birkaç hususu hatırlatmak isterim, merak edenler için. Bir paşazadedir Oktay Rifat. Vali Samih Rifat'ın oğlu. Samih Bey, Cumhuriyet döneminde dil çalışmalarıyla ünlüdür. O. Rifat, hukuk doktorası yapmak üzere, devlet hesabına Paris'e gitmiş. Geçimini avukatlık yaparak sağlamış, ama şairlik dışında her uğraşı ikinci bir iş olarak görüyor. Bu arada, materyalist ve sosyalist olduğunu yazılarında söylüyor Âşık Merdiveni şairi. “Horozcu” soyadını benimsememiş olmalı ki, pek kullanmamıştır. Kitabın adına bakarak içindeki yazıların, söyleşilerin hepsinin şiir üstüne olduğunu düşünmeyin. Yazılar, konu bakımından geniş bir yelpaze oluşturuyor. Sanatın diğer şubelerine, edebiyatın farklı türlerine ve meselelerine dair değerlendirmeler, değiniler mevcut. Ne var, çoğu dönüp dolaşıp bir yerde şiire, şaire yol düşürüyor. Yazıların ortaya çıkışında güncel sorunların payı olduğu anlaşılıyor. Yani yazılarda zamanın gündeş meseleleri ele alınmış çokluk. Bazı ölümlerin (Orhan Veli, Sait Faik) ardından yazılanlar yahut şairin yazıları üstüne kaleme alınan başka yazılara cevap olan değiniler de var. Yazılarını eleştirenlere cevap vermeyi ihmal etmemiş O. Rifat. Sanat, edebiyat meselelerinin tartışılmasını önemsiyor. Bu arada, yeni çıkan kitapların değerlendirildiği birkaç yazı ile şairin kitaplarına “ön söz” olarak koyduğu metinler de bu toplam içinde. Dil üzerine o günkü düşünüşleri, değinileri, tartışmaları da az değil. Oktay Rifat, 1952'deki bir yazısında “ellerinden öperim sevgili üstadım” dediği Ataç'la dil bahsinde pek anlaşamıyor. Ataç gibi dilde “köktenci” ya da “öztürkçeci” değil. Eski ve yeni sözcükler karşısında daha ılıman ve de makul. Dilde benimsediği yol doğru, bizce.

Oktay Rifat'ın ilk dönem yazdıkları içinde de mutlaka okunması gerekenler var, söz gelimi 1947'de Varlık dergisinde çıkan “Şiirde Mana” başlıklı yazı gibi, ama asıl son yıllarında kaleme aldığı yazılar daha önemli göründü bana. Bilhassa 1981 yılında Yazko Edebiyat dergisinde çıkan dört yazı. Bunların biri “gerçeküstücülük” bir diğeri de “şiir çevirisi” hakkında.

Şiir Konuşması'ndaki metinler dikkatle okunduğunda O. Rifat'ın poetikası ortaya konabilir. Kuşağının (Garip) şiir anlayışına dair, bilhassa Orhan Veli üzerine dikkate değer bilgiler görülebilir. Bir başka şey, 1945-60 arasında edebiyat dünyamızın neleri tartıştığı, 1950 öncesi şair ve yazarlarımızın İnönü (CHP) diktası altında nasıl kıvrandığı yazılardan çıkarılabilir.

O. Rifat'ın sanat/şiir üzerine düşünceleri başlı başına bir yazının konusu. Burada bir ikisini zikredeceğim. Yarım asır önce, “sanatın taze balık yemek, iyi süt içmek gibi bir ihtiyaçtan doğduğunu kavrayamadık” diye dertleniyor şair. Bugün kavradığımız söylenebilir mi? Sanmıyorum. Şiirle uğraşan gençlere de şu önerisini aktarayım yeter: “Ağız kalabalığından, yapay üslûpçuluktan, gereksizden kaçınmak, iyi şiir yazmanın başlıca koşulları. Ama şiirin koşul tanımadığını da bilenlerdenim.”

Fransa'daki sanat ve edebiyat gelişmelerinden haberli olan O. Rifat'ın sanat-edebiyat bahsinde en önemli referansı Alain. Her fırsatta onun görüşlerine yer veriyor. Dahası onun ne düşündüğünü önemsiyor. Kendi değerlendirmelerinde onları da dayanak olarak kullanıyor. Zaten, her halükârda O. Rifat'ın örnekleri de çokluk Batı'dan. Klasik/ kadim edebiyatımızı başlangıçta hiç anmıyor. Sonraları da birkaç kez. Çünkü geleneğe itibar etmiyor.

Bana kalırsa, Oktay Rifat'ın içinden çıkamadığı husus, sanat planında da Batı'yı kılavuz kabul etmemiz gerektiği takıntısıdır. Edebiyatta bahusus şiirde geleneği çok çok önemseyen T. S. Eliot'ın “şiir, ölü şairlerle birlikte dokunan bir kumaştır. Hiçbir şairin, hiçbir sanatçının kendi başına tam bir anlamı yoktur.” cümlelerini “Sanat ortamı” başlıklı yazısında alıntılayan O. Rifat, bu düşüncelere arka çıktığını belirtir, ama “ölü şairler” nitelemesiyle Batı'nın şairlerini anlar. Türk şiiri söz konusu olduğuna göre anlaşılması gereken kendi şiir geleneğimiz, kadim şairlerimiz olmalı değil mi?. Tuhaftır, O. Rifat Batılı şairleri, sanattaki “geçmişimiz” olarak düşünür. Hazin bir çelişki elbette.

O. Rifat'ın anlatımı pürüzsüz, ne dediği açık. Duru bir dil hâkim yazılara. Yazarken özentiden uzak sağlam bir dil yapısına dikkat ediyor. Bu türden yazıların okunması kolay değildir, keyif vermez çokluk okuruna. Hâlbuki o yazdıklarını kolaylıkla, sıkmadan okutabiliyor. Bu, önemli bir meziyet.

Oktay Rifat'ın yazılarına yayılan düşüncelerin bir kısmının bugün modası geçmiş, yanlışlığı ayan beyan ortaya çıkmış ya da işe yaramazlığı anlaşılmıştır. Bunlar içinde çelişkiler, yanlış çıkarımlar, uç yorumlar, katılmayacağınız görüşler, tespitler hiç de az değildir. Ne var, ilgili okurun yararlanabileceği azımsanmayacak bilgi, tespit, iddia ve sonuç da bulunacaktır bu yazılarda. Düşünen kafaların az olduğu bir vasatta böyle ayrıksı, yer yer özgün bir bakışın ve düşünüşün ürünlerini bir araya getiren Şiir Konuşması, her şeye rağmen önemli bir kitap olarak karşımızda.

٪d سنوات قبل