|

Şiiri savunmak gerekli mi?

Percy Bysshe Shelley'nin, genç yaşta kaleme aldığı Şiirin Bir Savunması başlıklı uzun makalesi, 19. yüzyılın başlarında şiirin itibardan düştüğünü, estetik kıymetinin, etkisinin, işlevinin azaldığını dillendirenlere karşı bir 'başkaldırı'dır

Turan Karataş
00:00 - 14/03/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:25 - 13/03/2012 Salı
Yeni Şafak
Şiiri savunmak gerekli mi?
Şiiri savunmak gerekli mi?

Edebiyatımızda şiir üzerine "muaheze"lerin, mülahazaların tarihi eski sayılmaz. Şiir sanatı hakkında yazıya geçen kuramsal denecek düşünceler ise pek yenidir; bir asırdan biraz geriye gider. Şiirin ne olduğu/ olması gerektiği, nasıl söylendiği/ yazıldığı; söylenmesi ya da yazılması yolundaki görüşler; harici ve dâhili oluşum şartları; biçimi özü/ iç ve dış unsurları üstüne düşünceler veya benzer şiir sorunları hakkında yazıların 1880'den sonra yayımlandığını görmekteyiz. Bu yazıların hemen çoğu da, başlangıçta, hemen neredeyse şiirin biçimsel özelliklerine dairdir. Şiir sanatının birçok yönüyle ortaya konması, şiire estetik bir zaviyeden bakmanın bütünlüklü ifadesi, Ahmet Haşim'in meşhur yazısını ("Şiirde Mana", 1921) bekleyecektir. Bu tarihten sonra şiir üzerine kuramsal, eleştirel, açıklayıcı, tanımlayıcı, tanıtıcı, ayırt edici yazıların sayısı giderek artacaktır. 2000 yılına kadar yayımlanan bu yazıların epeycesinin künyesini belirleyip bir "şiir kaynakçası" hazırlamıştım. Söz konusu listenin başına da şiir üstüne yazılan kitapları almıştım ("Türkçe Şiir Literatürü", Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C. 4, S. 7, 2006, s. 25-97) Bugün artık, şiir üstüne ileri geri söylenenler, yazılanlar o kadar çoğaldı ki, bırakınız okumayı, nerede ne çıktığını takip edebilmek bile imkânsız hale geldi neredeyse.

Bugünlerde okuduğum bir kitaptan anladığım kadarıyla, Batı'da şiir üzerine düşünmeler bizden epeyce önce başlamış. Örnekse, İngiliz yazar Philip Sidney (1554-1586), 1579 yılında "An Apologie for Poetrie" başlıklı bir makaleyi yazdığında durgun suya ilk taşı atmış. Sidney'in bu yazısı, ilginçtir, bundan dört yüz küsur yıl önce, 'edebiyat bozuldu, şiir ölüyor' kabilinden feryatlara bir tepki, bir savunma; sanatı bilhassa şiiri yüceltme teşebbüsü olarak kaleme alınmış. Bu yazıdan tam iki yüz sene sonra Thomas Love Peacock, "Şiirin Dört Evresi"ni yazmış ve şöyle buyurmuş: "Ne kadar teori de üretsek, ne şairin muradını anlamak mümkün, ne de şairin ortaya koymuş olduğu eseri." Her sav söz gibi, bu cümlenin de izaha muhtaç tarafları var; zamanına ve şairine göre doğru ya da yanlış diyebileceğimiz sonuçları. Yazar biraz daha ileri gidip, aynı yazıda şu iddiayı da dillendirme cesareti bulmuştur: "İnsanlık medeniyet denilen şeye ulaştıkça şiire olan ihtiyaçları azaldığından şairlerin üzerinde bulunan 'görev', devlet adamları ve filozoflara geçmektedir."

Benim asıl üzerinde duracağım eser, Peacock'un yukarıdaki "tahrik edici" görüşleri üzerine, Percy Bysshe Shelley'nin (1792-1822) kaleme aldığı Şiirin Bir Savunması'dır ( A Defence of Poetry). Bünyamin Kasap'ın dilimize kazandırdığı bu küçük kitap (Şule Y. , 2011), Sidney'in savunmasına benzer bir savunma. Bir çeşit şairin, şiiri yüceltme girişimi. Zaten kısacık bir dünya ömrüne sahip olan Shelley'nin, genç yaşta kaleme aldığı bu uzun makalenin coşkuyla ve sakınımsız, ölçüsüz yazıldığı anlaşılmaktadır. 19. yüzyılın başlarında şiirin itibardan düştüğünü, estetik kıymetinin, etkisinin, işlevinin azaldığını dillendirenlere karşı bir 'başkaldırı'dır. Benzer yakınmaların, savunmaların, kaygıların ve karşı çıkışların hemen her devirde vuku bulduğunu, bundan böyle de olabileceğini bilmekteyiz. İyi şiirin, bir savunuya ihtiyacı yoktur aslında. İşin esasına bakarsanız, Shelley bu savunu vesilesiyle şiir üstüne görüşlerini ortaya koyma fırsatı bulmuştur. Şiirle ilgilenenlerin ilgisini çekeceğini tahmin ettiğim; kendimce önemli bulduğum bazı görüş, sav, tespit ve düşünceleri, bir kısmını anladığımca kendi ifadelerime çevirerek, bir kısmını da aynen alıntılayıp sizinle de paylaşmak istedim:

  • Şiir, bütün sanatların en 'ulu'sudur hatta bir çeşit yaratıcısı. Dolayısıyla bu 'dinin' yani sanatın peygamberleri de şairlerdir. Onlar hayatın da mucitleridir.
  • "Şiir, esasen ilahi bir şeydir."
  • Şiir, kavranamamış binlerce düşünce tortusunu yorumlamaya çalışır. Bu nedenle zihni açar ve uyandırır.
  • "Şiir, dünyanın saklı güzelliği üzerindeki örtüyü kaldırır; aşina olunan nesneleri sanki aşina değilmişiz gibi sunar, temsil ettiği her şeyi yeniden üretir."
  • Şiir, güzel olanın güzelliğini yüceltir, bozulmuşa da bir güzellik katar. Dokunduğunun doğasını değiştirir adeta.
  • Dünyadaki 'güzel'i ve 'iyi'yi ölümsüzleştiren şiirdir.
  • Şiir, tüm düşünceleri etkileyecek bir güce ve lezzete sahip olduğu için hayalimizin çehresini de genişletir.
  • Şiir, insanlığın kemaline katkıda bulunur.
  • "Şiir, bahçelerdeki çiçeklerin güzel kokularını birbirine karıştıran hırçın Haziran rüzgârları gibidir."
  • Şiir, insanın kaldırabileceği bütün hazlarla ilişkili olmuştur.
  • Şiir, hayatın ışığıdır; güzel cömert ve hakiki olanın özü, her halükarda onda kendine yer bulur.
  • "Şiir, şekli bozulmamış olanı güzelleştiren bir aynadır." Bu güzellik nedeniyle, muhatabına da bir hazzın kapılarını açar.
  • Her yeni şiir, yeni bilgilerle, yeni lezzetlerle var olur.
  • "Güzel bir şiir, zevk ve bilgeliğin sularına akan bir kaynaktır."
  • Şiirin getirdiği "ışık" ve "ateş" olmasaydı; erdem, aşk, dostluk, vatanperverlik nasıl anlatılabilir, nasıl anlaşılabilirdi. Şiir olmasaydı, "içinde yaşadığımız bu güzel evren, mezarın bu tarafındaki tesellilerimiz ve ötesinde soluklanmalarımız ne olacaktı?"
  • "Güzellik, hakikat ve ihtişam" işte şiirin doğduğu üç ana damar; şiiri tanımlayan üç temel kavram.
  • Bir şair söylediklerini/ yazdıklarını, kurguladıklarını zaman, mekân ve nicelikle ilişkilendirmediği müddetçe ölümsüzlüğe kavuşur.
  • Tüm yüce/ iyi şiirler, sonsuza kadar yaşar.
  • Şiir, genel mantıktan ayrılır. Doğuşunun da, "istek ve bilinçle hiçbir bağı yoktur".
  • Şiir çevirisi, beyhude bir çabadır. Gökkuşağının bir kaba koyulmaya çalışılması gibi boş bir uğraş. Gökkuşağı bir kaba sığar mı, sığsa da o ışık görkeminden geriye ne kalır ki!
  • Shelley'nin şaire bakışı da yüceltmecidir; dolayısıyla eksiktir. Şairleri en yüce insanlar olarak vasıflandırır. Şairlerin hataları tartılsa, bir tozdan ibaret olduğu görülecektir, der. Onlar, kusursuz bir erdeme sahiptirler. Şairler, sağlam yapılıdır; hem kendi acı ve hazlarına hem de diğer insanların acılarına ve hazlarına duyarlıdırlar ve dayanırlar. Büyük şairlerin söylediklerini irkilmeden, bir çeşit çarpılmadan okumak imkânsızdır. Anlaşılmaz ilhamları olan din adamlarına benzetilen şairler, "istikbalin devasa gölgesini şimdiye düşüren aynalardır." Shelley'nin 40 sayfayı bulan uzun poetikasından, ya da şiir savunmasından, her biri redde ve kabule açık, izaha muhtaç görüşlerinden paylaşmaya değer bulduklarımı huzurunuza getirdim. Bir de siz okuyun bakalım söz konusu kitabı, başka neler göreceksiniz?

    12 yıl önce