|

Sokaktan saraya bir kızın hikayesi

Osmanlı hanedanının son temsilcilerinden Kenizé Murad’ın son romanı geçen yıl Türkiye'de “Begüm: Bir Devrimin Ruhu" ismiyle yayınlanmıştı.  ABD’de raflarda yerini alan kitap, okurlardan büyük ilgi gördü.

00:36 - 18/12/2014 Perşembe
Güncelleme: 12:36 - 31/12/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
NESLİHAN DEMİRCİ

Osmanlı hanedanının son temsilcilerinden, kitaplarıyla gündeme gelen, üretken bir yazar Kenizé Murad. Yazarın son romanı Begüm: Bir Devrimin Ruhu, Fransa’dan hemen sonra Türkiye’de yayınlanmıştı (Everest Yayınları, 2011). Kasım ayında Amerika’da In The City of Gold and Silver başlığıyla raflarda yerini alan kitabı vesilesiyle Washington’da çeşitli programlara katılan Murad, farklı kültürlere sahip okuyucularından yoğun ilgi gördü. 


Alt başlığı The Story of Begum Hazrat Mahal olan kitapta yazar, Hintliler’in İngilizler’e karşı ilk bağımsızlık mücadelesi diye bilinen 1857 Hint Ayaklanması (Sipahi İsyanı)’na odaklanıyor ve bu süreçte lider rol üstlenmiş Begüm Hazret Mahal’in hayat hikayesini anlatıyor. Osmanlı hanedanının hüzünlü hikayesini konu edinen Saraydan Sürgüne romanında olduğu gibi son derece titiz bir araştırma sürecinin verimiyle yazılan roman, dönemin tarihine dair zengin bir bibliyografya eşliğinde okuyucuya sunuluyor.


İKİ DİNİN BULUŞTUĞU RÜYA ŞEHİR

Kitap boyunca okur da kahramanlarla beraber Awadh devletinin başkenti kadim Lucknow’un her iki dine ait mabetlerinde; şiir, müzik ve dansla şenlenen köşklerinde ve bahçelerinde dolaşıyor. Bugün Hindistan’ın Uttar Pradeş eyaletinde yer alan Lucknow’a her iki kültürü temsilen “altın ve gümüş medeniyetinin merkezi” denilirmiş; kitabın orijinalindeki ve İngilizce baskısındaki ismi buradan geliyor. Hindu ve İslam kültürlerinin bir arada yoğrulduğu, asırlar öncesinde gerçek hoşgörünün yaşandığı bir rüya şehirmiş Lucknow. Her iki dinin mabetlerinin İngiliz işgaliyle nasıl saygısızca çiğnendiğini okuyunca sömürgeciliğin her devirde aynı yıkıcı mantıkla işlediğini bir kez daha bütün burukluğuyla anlıyoruz. Zaten kitap, bugün bize çokça tanıdık gelen, Batı’nın sözüm ona iyi yönetilmeyen halkları kurtarmak için göz koyduğu topraklarda nasıl huzur bırakmadığının bir belgesi niteliğinde.  


1750’lerden itibaren Babür İmparatorluğu’nun Hindistan’daki etkisi zayıfladıkça Britanya Krallığı adına bölgede yayılan, krallıklar arasındaki anlaşmazlıklara karışan ve nihayetinde işi, devletlerin iç meselelerine müdahalelere kadar vardıran Doğu Hindistan Şirketi, 1856’da Kuzey Hindistan’ın en zengin krallığı Awadh’ı işgal eder. Awadh sultanı Vacid Ali Şah, tahtından indirilerek Kalküta’ya sürülür. Lucknow’da kalan, Şah’ın dördüncü karısı Begüm Hazret Mahal, isyan hazırlığındaki Hintli sipahi askerlerinin başına geçer. Begüm’ün onbir yaşındaki oğlu Birjis Qadar tahta getirilir, Begüm de kraliçe makamına. Haremdeki rekabet ve entrikalara aşina olan, sarayda söz hakkı dördüncü sırada gelen, sultan ülkeden sürülürken de geride yalnız bırakılan Hazret Mahal için, hayal bile edemeyeceği bir konumdur bu. Öte yandan, kısa da sürse, iktidar bir o kadar tehlikelidir ve elbette bedeli de ağırdır.


YOKSUL KIZ SARAYDA

Yetim bir kız çocuğuyken ailesi tarafından cariye olarak yetiştirilmek üzere satılan (ilk adıyla) Muhammedi, yazdığı şiirlerle Vacid Ali Şah’ın dikkatini çekerek sarayın haremine girer, İftiharünnisa ünvanıyla kralın eşi olur, oğlunu dünyaya getirince Hazret Mahal adını alır. Begüm, fakir bir aileden gelip kraliçeliğe uzanan, savaş meydanlarında orduyu kumanda eden müslüman bir kadın, sıradışı bir örnek. Hindistan’da saraydaki kadınların purdah ile örtündükleri ve erkeklerle hiçbir şekilde aynı mecliste bulunamadıkları bir dönemde, ülkeyi ve bir savaşı yönetme yürekliliğini gösteren Begüm, Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasına giden yoldaki ilk kahramanlar arasında görülüyor. 

Kenizé Murad’ın anne ve babasının saray hayatı ve sonrasında yaşadıkları zorluklar, kitaptaki kimi unsurlarla örtüşüyor. Yazarın babası da Lucknow’da büyümüş, küçük bir devleti yöneten bir Hint racası. Ayrıca Kenizé Murad’ın annesi Selma Sultan’a her yerde refakat eden harem ağasının bir benzeri de romanda yalnız ve korumasız kalan Begüm’e eşlik ediyor. Yazar, ailesinin yaşadığı dramlardan beslenen anlatısında kendi geçmişiyle de hesaplaşıyor sanki. Lucknow’u kaybedince ülkesinden ayrılmak zorunda bırakılan Begüm’ün ruh halini en iyi anlayanlardan biri, ailesi sadece gidiş pasaportuyla sınır dışı edildikten, annesi Paris’te sefalet içinde vefat ettikten sonra, İstanbul’da dedelerinin yaşadığı sarayları turist gibi gezmek zorunda kalan Kenizé Murad olsa gerek.

Kitabın künyesi:

In The City of Gold and Silver


Kenizé Mourad

tr. Anne Mathai, Marie Louise Naville

Europa Editions

New York

2014.
#osmanlı
#hanedan
#kitap
#roman
#Kenize Murat
9 yıl önce
default-profile-img