|

Türkiye'de İslamcılığın teklif ve arayışları

Prof. İsmail Kara, Rönesans ve Reform hareketlerinden alarak Osmanlının son yüzyılındaki savaşlara, siyasi meselelere, Müslüman ülkelerin içinde bulunduklarını mahrumiyete, Müslümanların Batı hayranlığının vardığı noktalara, şarkiyatçılık ve misyonerlik faaliyetlerine temas ederek İslamcılık düşüncesinin meydana çıkmasının çerçevesini çiziyor

Yakup Öztürk
00:00 - 13/04/2011 Çarşamba
Güncelleme: 23:17 - 12/04/2011 Salı
Yeni Şafak
Türkiye'de İslamcılığın teklif ve arayışları
Türkiye'de İslamcılığın teklif ve arayışları

Prof. Dr. İsmail Kara'nın daha önce okurla buluşmuş, Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi adlı çalışması genişletilmiş baskısıyla iki cilt halinde Dergah Yayınları'nca yeniden yayımlandı. İslamcılık düşüncesinin Türkiye'deki seyrini metinler üzerinden takip edebileceğimiz eser, Kara'nın hemen bütün çalışmaları gibi bir referans kitap olma özelliği taşıyor. Metinler üzerinden İslamcı düşüncenin serüvenine yer verilen çalışmada Filibeli Ahmed Hilmi, Said Halim Paşa, İskilipli Mehmed Atıf, Mehmet Akif Ersoy, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Ahmed Hamdi Akseki, Bediüzzaman Said Nursi gibi alim ve münevverlerin yazdıkları bir “çıkış yolu” olarak İslam'ın Osmanlı'nın son döneminde bu topraklara nasıl yansıdığını gösteriyor.

Kitabın giriş bölümünde İsmail Kara'nın bir İslamcılık tarifi var. Bu tarif bize, kitabı okurken ayna olacabilecek kadar geniş ve derinlikli bir biçimde yazılmış: “İslamcılık, XIX-XX. Yüzyılda, İslamı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, eğitim...) 'yeniden' hayata hakim kılmak ve akılcı bir metodla Müslümanları, İslam dünyasını batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden... kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist, modernist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların, arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva eden bir hareket olarak tarif edilebilir.”

Gelenekten ayrı düşüş

Bu tarifin dikkat çeken kelimesi “yeniden.” 19. asırda ortaya çıkan İslamcılık düşüncesi, dönem dönem tekrar edilen “yeniden İslam'a dönüş”e çekilmektedir. Hadis-i Şerifte de geçtiği üzere bu “yenilenme” kelimesi oldukça önemli. Tecdid hadisinde “Şüphesiz Yüce Allah bu ümmet için her asır başında onlar için dini hayatlarını tecdid edecek birisini gönderecektir.” buyurulmaktadır. Buna rağmen yenilenme olgusu bihakkın İslamcı düşünce serüveni içesinde ikame edilememiştir. Kaynaklara dönüşe, özel bir önem atfedilmektedir fakat yenilenmeyi ilke olarak dahi benimsemedikleri görülür. İsmail Kara bu noktada şu tespitte bulunuyor: “Bir kurtuluş, kalkınma, iktidar ve hakimiyet peşinde oldukları için geriye bakmaktan çok ileriyi düşünmek, şimdiki zamanı öne almak ve mevcut problemlere acil çözüm bulmak onlara daha cazip geldi. Evrim düşüncesinin bir ürünü olan ilerleme (terakki) fikrine çok bel bağlamaları onları zaten büyük ölçüde geçmişten, gelenekten ayrı düşürmüştü.”

Osmanlı toplumunda cereyan eden İslamcılık fikri, bir kurtuluş ideolojisi olarak Osmanlıcılık hareketinin devamı olarak görülebilir. Yine Kara'nın ifadesiyle İslamcılığı Milliyetçilik ve bir ölçüde Türkçülük cereyanının öncesi şeklinde ele almak doğrudur. İslamcılık bir “politika” olarak II. Abdülhamid döneminden kabullenildi. Padişah'ın yerine halifenin kullanılması da bu politikanın bir gereğiydi. Bu dönemde dini öğretime ağırlık verildi. İslam dünyasının muteber alimleri İstanbul'a davet edildi. Daha nice farklılıkla bu dönemde karşılaşıldı. II. Abdülhamid'e karşı olanların da İslam siyaseti etrafında toplandıkları bir durum sözkonusuydu.

Hakim siyasi düşünce

İslamcılık, ittihad-ı İslam adı altında 1870 yılından itibaren Osmanlı'nın hakim siyasi düşüncesiydi. Ancak İslamcılığı bir fikir hareketi olarak görmek için II. Meşrutiyet sonrasını beklememiz gerekecektir. 14 Ağustos 1908'de Sırat-ı Müstakim'in yayın dünyasına girmesiyle İslamcılık bir siyasi, hareket olarak anılacaktır. İslamcılık düşüncesinin bu biçimi ise 1918'de son bulacaktır. I. Dünya Savaşı bittiğinde Kara'nın ifadesiyle “bir 'İslam milleti' fikri” de bütün dayanaklarını yitirmiştir. İslamcılıktan geriye “İslamla takviye edilmiş” bir Milliyetçilik kalmıştır. Kurtuluş Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında da varlıklarını hissettirmeleri, vardıkları son noktayı bize göstermektedir.

İsmail Kara, kitabın uzunca olan giriş kısmında İslamcılığı hazırlayan sebeplere yer veriyor. İslamcıların “kendine yeterlilik inancını -belki de birçok haklı gerekçe yüzünden- kaybettiklerini belirten Kara, Rönesans ve Reform hareketlerinden alarak Osmanlının son yüzyılındaki savaşlara, siyasi meselelere, Müslüman ülkelerin içinde bulunduklarını mahrumiyete, Müslümanların Batı hayranlığının vardığı noktalara, şarkiyatçılık ve misyonerlik faaliyetlerine temas ederek İslamcılık düşüncesinin meydana çıkmasının çerçevesini çiziyor.

İslamcılığı hazırlayan sebepler

Kara, İslamcılığı hazırlayan birtakım sebepler olarak bunları gösterirken, İslamcıların “Nereden başlamalı?” sorusuna muhatap olduklarını da hatırlatıyor, onların bu soru karşısında geliştirdikleri ortak bir cevapları olmadığını ifade ediyor. Mesela, Cemaleddin Efgâni hemen hürriyet derken, Muhammed Abduh önce müesseselerin kurulmasını teklif ediyordur. Bu tartışmaların yanında Müslüman ülkelerin siyasi açıdan çöküntüye doğru gitmesi İslamcıları bazı sloganlar etrafında toplayabiliyordu: “İslamiyet mani-i terakki değildir.”, “İslamiyet medeniyetin hamisidir.”, “Hikmet mü'minin yitik malıdır, nerede bulursa onu alır.”

Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi'nde İslamcıların Siyasi Görüşleri başlığına da yer veriliyor. İlk olarak İttihad-ı İslam'dan söz açan Kara, bu görüşün I. Dünya Savaşı başlangıcında 'cihad fetvası'yla kullanılmak istendiğini fakat umulan neticenin alınamadığını belirtiyor. Daha sonraları da kültürel bir unsur olarak kullanıldığını vurguluyor. İslamcıların bir diğer düşüncesi ise Milliyetçilik. İslamcıların milliyetçilik fikrine yönelmeleri 1914'te Babanzade Ahmed Naim'in “İslam'da dava-yı kavmiyet” adıyla bir makale kaleme almasıyla oluyor. İsmail Kara, dönemin İslamcı fikir adamlarının yazılarından iktibaslarla onların Milliyetçilik düşüncesiyle olan ilişkilerine bakıyor. Bu bölümün son başlığını ise Devlet-Hilafet-Kanun-ı Esasi oluşturuyor. İslamcı düşüncenin kaynağını keşfetmek için okunması gereken ilk bölümlerden biri Devlet-Hilafet-Kanun-ı Esasi.

Son olarak, İsmail Kara'nın Cumhuriyet sonrası İslamcılık serüveni için söylediklerine yer verebiliriz: "İslamcılık düşüncesinin, cumhuriyet devrine, Türkçülük-Milliyetçilik ve Batıcılık düşüncesinin aksine ve en azından eser verme ve fikirlerini savunma açısından zayıflayarak, kırılarak yansımış olmasıdır. Denilebilir ki cumhuriyet devri İslamcıları, uzun müddet Türkçülük değilse de Milliyetçilik çerçevesinde varlık alanı bulabilmişlerdir.”

13 yıl önce