|

Yazılan her biyografide aslında iki kişi vardır

Hem II. Abdülhamid hem de Meşrutiyet döneminde önemli görevlerde bulunan Avlonyalı Ferid Paşa''nın biyografisini kaleme alan Doç. Dr. Abdulhamit Kırmızı, ''Her biyografide aslında iki kişi vardır: Kitabın başlığındaki adam ve kitabın yazarı. Neyi anlattım neyi anlatmadım, nasıl anlattım, bunlar biraz da benimle ilgili; sadece kaynaklar değil. Yarın birisi çıkar Ferid Paşa''dan başka bir hayat hikâyesi çıkarır'' diyor.

Halil Solak
00:00 - 29/09/2014 Pazartesi
Güncelleme: 18:45 - 29/09/2014 Pazartesi
Yeni Şafak
Yazılan her biyografide aslında iki kişi vardır
Yazılan her biyografide aslında iki kişi vardır

Çalışmalarını Abdülhamid dönemi devlet adamları, bürokrasi ve oto/biyografi yazımı üzerine teksif eden Şehir Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdulhamit Kırmızı ile Klasik Yayınları arasından neşredilen Avlonyalı Ferid Paşa: Bir Ömür Devlet adlı yeni kitabını konuştuk.

Biyografisini kaleme aldığınız Avlonyalı Ferid Paşa''yı hayat hikâyesi ve kariyeri göz önünde bulundurulduğunda ''tipik bir Osmanlı devlet adamı''ndan ayırarak ''sıradışı'' yapan neydi?

Şöyle bir hayatı yaşadığını düşün: Bugün Arnavutluk''ta bulunan Vlora/ Avlonya''da doğuyor, orta ve liseyi bugün Yunanistan''da yer alan Yanya''da okuyorsun. Sonra Girit adasında memuriyete başlıyorsun. Yirmili yaşlarda kariyerine Bosna-Hersek''te devam ederken bu toprakların kaybedildiğini görüyorsun. Aynı sırada elden giden Bulgaristan''da diplomatik bir göreve gönderiliyor, orada Müslümanlara yapılan zulmü önlemeye çalışıyorsun. Nihayet bugün Türkiye sınırları dahilinde bulunan Diyarbekir''e, Malatya''ya, Mardin''e gönderiliyorsun. Sonra bugün Suriye''de bulunan Halep''e... 30 yaşına yeni girdin, 47 yaşında Konya''ya vali olarak gönderilinceye kadar başkent İstanbul''da çalışıyorsun. Orada çok başarılı olduğun için padişah seni sadrazam (bugünün başbakanı) yapıyor. Artık bütün Osmanlı coğrafyasından sorumlusun. Sonra gençler ayaklanıyor, ülkede yönetim şekli değişiyor, sen parlamentoda senatör oluyorsun. Dur, ihtiyarsın ama daha yıkılmadın, kısa da olsa İzmir''e vali, sonra İçişleri Bakanı oluyorsun. Artık gençler idarede dizginleri daha sıkı tutmak istiyor; sense bir ömür devlette yaşadıklarını yaşamamış olan gençlerin ülkeyi uçuruma götürdüklerine inanıyorsun. Onlar da yaşlısın ve görüşlerinle eski rejimi hatırlatıyorsun diye senden kurtulmaya çalışıyor. Artık Mısır''da, Almanya''da, İsviçre''de yaşıyorsun, İstanbul''a dönemiyorsun ve İtalya''da ölüyorsun...

Nasıl, heyecan verici bir ölçek, değil mi? İşte böyle sıra dışı bir imparatorluk kariyeri var Ferid Paşa''nın. O çağda birçok imparatorluk bürokratı bir yere kadar böyle hayatlar yaşadı. Ama o en iyilerdendi, Sultan Abdülhamid onu valilikten sadrazamlığa getirdiğinde henüz 51 yaşındaydı. Abdülhamid idaresinde hiç ara vermeden en uzun süre sadrazamlık yapan odur. Mülkiye, hariciye ve adliye mesleklerinden geçerek yükseldi, genelde bu yollardan sadece birisinden tırmanılırdı. II. Abdülhamid''in dedesi II. Mahmud''un tepelediği Tepedelenli Ali Paşa''nın torunu bir Arnavut olarak sadrazamlığa kadar yükselmesi de kaderin cilvesi. Ama galiba asıl ilginci, 1912''de Arnavutluk''u Avlonya''da kuran kardeş, kuzen ve akrabalarına katılmayıp, kaderini İstanbul''a bağlamaya devam etmek istemesiydi.

Ferid Paşa hem Abdülhamid hem de Meşrutiyet döneminde önemli görevlerde bulundu. Bu iki dönem arasındaki ''uçurum'' zannettiğimiz kadar derin değil galiba...

Dönemler birbirilerinden bıçak kesiği gibi ayrılmaz. Pedagojik faydası olduğu için, mecburen dönemlendirme yaparız. Meşrutiyet döneminde Abdülhamid''in adamlarının tamamen tasfiye edildiğini düşünüveriyoruz. Yepyeni bir dünya kurulmuş ve eski devir enkaz altında kalmış gibi. Sürekliliği ihmal etmemek lazım. Mesela Sultan Hamid''le vali ve sadrazam olarak en yakın ve en uzun süre çalışmış olan Said, Kamil ve Ferid Paşalar neredeyse 1913-14''te peş peşe ölünceye kadar iktidar savaşının içindeler. Asıl kırılma belki de Ocak 1913''teki Babıali Baskını. O zamana dek eski devir ricâli hala siyasette ve idarede etkin. Babıali Baskını''na kadar siyaset savaşını İttihatçıların kazanacağı hala belli değil...

Ferid Paşa ülkeyi zayıf bir atın çevirdiği bostan dolabına benzetiyor. Yavaş da olsa iş görüyor, bostan sulanıyor. Ama o zayıf atın yerine genç bir küheylan konursa eski düzenek onun hızına ayak uyduramaz ve parçalanır. Bu yüzden devletin gençlik gururuyla idare edilemeyeceğini düşünüyor. Hatta Ferid Paşa Mayıs 1909''da Dahiliye Nazırı iken İttihatçı liderleri Fizan''a sürmeyi planlıyor! Meşrutiyet dönemine bugünden bakınca olması gerekenin olduğu bir hikâye görüyoruz. Çünkü hikâyenin sonunu biliyoruz. O dönemi yaşayanlar bizim bildiklerimizi bilmiyorlardı, yani bu iktidar çatışmalarının nasıl sonuçlanacağını. Biz de onların yaşadıklarını tam inşa edemiyoruz.

Daha önce neşrettiğiniz Abdülhamid''in Valileri, Osmanlı Sonrası Arnavutluk ve Otur Baştan Yaz Beni adlı kitaplara baktığımızda sanki son kitabınıza hazırlık mahiyetinde eserlermiş gibi bir intiba oluşuyor...

Abdülhamid''in Valileri''nde en dikkat çeken valiydi Ferid Paşa, o yüzden aslında önce onu yazmaya başladım. Bunu bilen Ali Birinci hocam sağ olsun Ferid Paşa''nın kardeşi Avlonyalı Süreyya Bey''in yayınlanmamış hatıratını verdi. Önüne uzun bir biyografi yazarak hatıratın edisyonunu yapıp yayınladım; Osmanlı''dan Sonra Arnavutluk böyle çıktı. Sonra hayat yazımı literatürüne dalınca, bir hayatı anlatmanın teorik ve biçimsel sorunlarıyla karşılaştım, işimin kolay olmadığını gördüm. Bilim ve Sanat Vakfı''nda Biyografi Atölyesi kurduk, oradaki çalışmalar Otur Baştan Yaz Beni kitabıyla sonuçlandı. Nihayet artık Ferid Paşa''yı bitirebilirdim...

60 YILLIK ÖMÜR 600 SAYFAYA SIĞAMAZ
Genellikle bir Osmanlı aydın, şair, bürokrat vs. biyografisi yazılırken artık klasikleşmiş bir usûl vardır; fakat siz bunun dışına çıkıyor ve neredeyse okuyucuda bir ''roman'' tadı bırakıyorsunuz. Böyle bir ''nev-râh'' tercihinin sebebi nedir?

Kuru ve tatsız bir anlatımdan sakınmaya çalıştım. Ancak kitapta meslek deformasyonuyla okuyucuyu lüzumsuz ayrıntıya boğduğum zevk vermeyen bölümler de yok değil (Gülüyor). Konya bölümü böyle.

Yazar hayat hikâyesini üzerinde inşa ettiği malzemenin rastlantısal olduğunu, aynı kişinin mümkün olan birçok hikâyesinden sadece bir tanesini anlattığının farkında olmalı. Okuyucu da bir insan hakkında anlatılabilecek muhtemel hikâyelerden sadece bir tanesini okuduğunu bilmeli. Hiçbir hayat olduğu gibi bir kitaba yansıyamaz, 60 yıllık ömür 600 sayfaya sığamaz. Biyograf şekil verir o hayata, malzemenin sınırlılığı ve içinden seçtikleri çerçevesinde. Dahası yazar o yazdığına kendini katar. Her biyografide aslında iki kişi vardır: Kitabın başlığındaki adam ve kitabın yazarı. Neyi anlattım neyi anlatmadım, nasıl anlattım, bunlar biraz da benimle ilgili; sadece kaynaklarla değil. Yarın birisi çıkar Ferid Paşa''dan başka bir hayat hikâyesi çıkarır.

Orhan Gencebay''ın ''Karaçalı'' şarkısındaki ''Göz gözü görmüyor/Bir ihtilal mı var'' dizeleri kitapta bölüm başlığı olmuş. Eski makalelerinizde de şarkılara ve şiirlere atıflar var. Tarih yazımında buna pek alışkın değiliz. Tarihçi kendine tesir eden şarkı ve şiirleri tarihî hadiseleri ve kişileri anlatırken kullanabilir mi?

Ben kullandım oldu (Gülüyor) . Böyle öğeler akademik metinleri daha okunur hale getiriyor. Araya böyle izler serpiştirmek biraz da muziplikten belki, akademyanın kendini fazla ciddiye almasına karşı ufak itirazlarım... Bu ciddiyet hepimizi örseliyor. Hayatımda şiir ve şarkı varsa, yazdıklarımda da olmalı. İsterim ki yazdıklarım benim doğal uzantılarım olsun.

Kitabın Künyesi:

Avlonyalı Ferid Paşa

Abdülhamit Kırmızı

Klasik Yayınları

2014

542 sayfa

10 yıl önce