|

Bilge mimardan yeni ufuklar

Geçen yıl aramızdan ayrılan Bilge Mimar Turgut Cansever'in daha önce yayınlanmamış olan kültür, sanat, mimari ve şehircilik ile ilgili yazıları “Osmanlı Şehri” adlı kitapta kültür dünyamıza yeni bir ufuk açacak.

Şamil Kucur
00:00 - 2/03/2010 Salı
Güncelleme: 22:14 - 1/03/2010 Pazartesi
Yeni Şafak
Bilge mimardan yeni ufuklar
Bilge mimardan yeni ufuklar

Ülkemizin düşünce dünyasının en önemli isimlerinden Turgut Cansever, yaşadığı sürece insanın dünya üzerindeki vazifesine dikkat çekerken, kâinatın hüsnü muhafazasının ve insanın dünyayı güzelleştirme görevinin üzerinde durdu.

Mimari sahada Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen ve dünya üzerinde Ağa Han Mimarlık Ödülü'nü üç kez alan tek kişi olan Cansever'in Timaş Yayınları'ndan neşredilen, “Osmanlı Şehri”ndeki makaleleri ile de insanın bu en temel vazifesine ve bu vazifeyi yerine getirmede bize yol gösterici olacak Osmanlı tecrübesine dikkat çekiyor.

ŞEHiR CENNET TASAVVURUNUN BİR YANSIMASI

Turgut Cansever'e göre, “İnsanın, hayatını düzenlemek üzere meydana getirdiği en önemli, en büyük fizikî ürün ve insan hayatını çerçeveleyen yapı” olan şehrin imajı “İslam kültürlerinde cennet tasavvurunun bir yansımasıdır” ve şehir dünyayı güzelleştirmek için vücuda getirilmiştir. İnanç sahibi her insanın ulaşmayı ümit ettiği cennet kavramı, İslam toplumlarının hayatlarına dair çerçeveleri belirler. Bu nedenle Bilge Mimar'ın başta mimarlık olmak üzere tümü sanatla ilgili olan yazıları “Osmanlı Şehri”, diğer bir deyişle “Osmanlı Cenneti” başlığı altında derlendi.

KAİNAT, ALLAH TARAFINDAN İNSANA EMANET EDİLDİ

Gerçek bir entelektüel tavrıyla sahip olduğu geniş birikim ve sahip olduğu hayat tecrübesini geniş bir kültür coğrafyası ve zaman dilimi içerisinden özenle seçen Cansever, kendine has ve zaman zaman aykırı bir dille, metaforlar, darbımeseller, aforizmalar ve hadislerden yararlanması onun söylemini özgün ve zengin kılmıştır.

Turgut Cansever düşüncesi tüm kâinatın Allah tarafından insanoğluna emanet edildiği, onun hüsnü muhafazasında ve güzel hale getirilmesinde toplumların, dolayısıyla bireylerin ortak sorumluluğu bulunduğu şeklinde özetlenebilecek basit bir temel kabule dayanır. Yani onun için 'korumak' ve 'güzelleştirmek' anahtar kavramlardır. Cansever, “Osmanlı Şehri”nde yer alan makalelerinde insana, dünyaya ve varlığa dair bütüncül telakkinin mimariye ve hayatın her alanına nasıl uygulanabileceğini anlatıyor. Osmanlı evinden ve şehrinden yola çıkarak immateryal, sonsuzluğu, sınırsız mekânı temsil eden bir mimarî anlayışı ortaya koyuyor.

'ŞEHRİ GÜZELLEŞTİRME' GÖREVİNİ ÖNEMSEDİ

İnsanlığın karşı karşıya bulunduğu 'güzelleştirme' görevini önemseyen Turgut Cansever, içerisinde hat, minyatür, tezyinat, resim, şiir, müzik ve mimariyi barındıran geniş bir mecrada 'sürek avına' çıkar. İzini sürdüğü av, güzellik sevgisi kavramını açıklamaya, görünür kılmaya yarayacak ve yaşadığımız çağda bizi güzele ulaştıracaktercihlerin neler olduğu sorusuna cevap teşkil edecek felsefi yaklaşımlar ve eserler külliyatının içinde saklıdır.

ÜLKEMİZDE, ŞEHİRCİLİK ALANINDA BÜYÜK HATALAR YAPILDI

Turgut Cansever'in Türk mimarisini, Türk mimarlık tarihini, İslam ve Osmanlı şehirleri üzerine yaptığı tespit ve incelemeleri, mimarî yozlaşma açısından Türkiye'nin geleceği ve ülkemizdeki meseleleri çözümlemek ve bir senteze ulaşmak açısından isabetli görüşler ortaya koyduğunu ifade eden Prof. Dr. Suphi Saatçi'ye göre, Türkiye'de şehircilik alanında büyük hatalar yaşandığını defalarca dile getiren Cansever'in kitapları arasından en azından birini okumak, onun bu değerli görüşleri ve düşünceleri hakkında fikir edinmek açısından yararlı olacaktır.


Kendi geçmişimize bakalım

İslami kaynaklar dışında, Uzakdoğu, Antik dünya ve Batı felsefesinin önemli kaynaklarını mukayeseli olarak dikkatle inceleyen, 20. Yüzyıl'ın başında gelişen Yeni Ontoloji ekolünden etkilenen Turgut Cansever, insanlığın kendi yanlışlarının ürünü olan kaotik sorunların ancak sahibi olduğumuz tarihi tecrübe birikiminin şuuruna varılarak çözümlenebileceğini kavramış ve 'Kendi geçmişimize bakalım' önerisinde bulunmuştur. İnanç sistemlerinin varlığı kavrayışlarındaki farklılıklar, bu sorumluluğun üstesinden gelme niyet ve kararlarını uygarlıktan uygarlığa, çağdan çağa değiştirmiş olsa da, güzele ulaşma çabası hep varolagelmiştir. Sanat da, süreklilik içersindeki bu çabanın en genel tanımıdır. Sanat tarihi, çağlar boyunca değişen dünyayı algılama biçimlerini ve ihtiyaçlar nedeniyle oluşan farklılıkları ele alır.



14 yıl önce