|

En çok hangi il kitap okuyor?

Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Onur Bilge Kula, "Yazınsal tür içinde yüzde 90 roman okunuyor. Okurların yüzde 83'ü, kitabı satın alarak okuyor. Erzurum ve Erzincan, en çok kitap okuyan iki ilimiz" dedi.

İha
00:00 - 17/10/2014 Cuma
Güncelleme: 12:15 - 17/10/2014 Cuma
Yeni Şafak
En çok hangi il kitap okuyor?
En çok hangi il kitap okuyor?

Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Onur Bilge Kula, Türkiye genelinde bir kişinin ortalama 6 kitap okuduğunu ve ağırlıklı olarak edebiyat kitaplarını okuduğunu belirterek, "Yazınsal tür içinde yüzde 90 roman okunuyor. Okurların yüzde 83'ü, kitabı satın alarak okuyor. Erzurum ve Erzincan, en çok kitap okuyan iki ilimiz" dedi.

Uluslararası Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi Kongresi'nin 5'incisi Mersin Üniversitesi (MEÜ) ev sahipliğinde gerçekleşiyor. Çiftlikköy Kampüsü Prof. Dr. Uğur Oral Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen 5. Uluslararası Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi Kongresinin başlığı, 'Yerel Bağlamlar, Küresel Yakınlıklar: Edebiyatta, Kültürde ve Sanatta Geçişler, Kopujşlar, Yenileşmeler' olarak belirlendi. Kongrenin açılışına, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Gürol Emekdaş, Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Gizir, kongreye bildiri sunacak öğretim elemanları ve MEÜ öğrencileri katıldı. Akademik Oda Orkestrası'nın açılışta verdiği mini konserle başlayan kongre, MEÜ'yü tanıtan kısa bir film gösterimi ve ardından açılış konuşmalarıyla devam etti. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Gürol Emekdaş , Mersin Üniversitesi'nin kuruluşundan bu yana dil bilimine önem veren bir eğitim kurumu olduğunu belirtti. Emekdaş, MEÜ'de var olan İngilizce, Fransızca ve Almanca dil eğitiminin önümüzdeki yıllarda zenginleştirilerek yeni ve farklı dillerde eğitim verilmesi konusunda adımlar atılması gerektiğini de kaydetti. Sınırların kalktığı, küreselleşmenin arttığı günümüzde, toplumların sürekliliği ve kalıcılığının ancak kültür, dil, sanat ve sosyal yaşantıdaki farklıların temeline inilerek sağlanabileceğini belirten Emekdaş, "Bilimin ana unsurlarından birisi, verilerin karşılaştırılmasıdır. Sizin yapmış olduğunuz çalışmayı başka verilerle karşılaştırılmazsanız o alandaki verilerinizin değerlendirmesinin bir önemi olmayacaktır. Dolayısıyla farklı diller arasındaki geçişlerin karşılaştırma suretiyle gündeme getirilmesi, kültürel sürdürülebilirliğin sağlanmasında son derece önemlidir" diye konuştu.

Prof. Dr. Murat Gizir ise kongrenin, karşılaştırmalı edebiyat biliminin Türkiye'de ulaştığı seviyeyi göstermesi bakımından dikkate değer olduğunu belirtti. "Kongrenin başlığı, sunulacak bildirilerin, tematik oturumlar ve yapılacak çalıştayların yerel ile küresel arasındaki ilişkileri çeşitli yönlerden irdeleyeceğini ve ulaşacağı sonuçlarla yerel özelliklerin küresel bağlamda anlaşılmasına katkıda bulanacağını göstermektedir" diyen Gizir, kongrenin düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür etti.

Kongrenin Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Cemal Sakallı da karşılaştırmalı edebiyat biliminin kuruluşuyla ilgili bilgiler verdikten sonra MEÜ'de Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nün kurulduğunu hatırlattı ve bu girişim destekleyen isimlere teşekkür etti.

Kongrenin açılış konferansı Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Onur Bilge Kula tarafından verildi. Aynı zamanda MEÜ'nün kurucularından olan Prof. Dr. Kula, sunduğu "Türkiye'de Edebiyat Üretimi ve Edebiyat Bilimi" başlıklı konferansta edebiyatın bilimle ve sanatla olan ilişkisine değindikten sonra ülkemizde edebiyat üretimi ile ilgili 2013 yılına ilişkin bazı sayısal verileri aktardı. Yeni başlık kitap yayımı sayısının 2013 yılında, 47 bin 352, yetişkin edebiyat üretiminin ise 6776 olduğunu söyleyen Kula, bu rakamın dünya ortalamasının üzerinde olduğunu belirtti. Anadolu'da edebiyat üretiminin Homer'den başlayıp günümüz yazarlarına dek uzanan geniş bir yelpazeyi kapsadığını ve tarihin her döneminde her yazınsal türde edebiyat üretildiğini ifade eden Kula, çok büyük bir edebiyat zenginliğinin üzerinde yaşadığımızın altını çizdi ve Türkiye'nin Türkiyelileşmesinin bu birikimin bilincine varılıp, buna uygun çoğulcu demokratik tavrın geliştirilmesiyle olanaklı olduğunu kaydetti. Türkiye'deki edebiyat dergiciliğine de konuşmasında yer veren Kula, ülkemizde görece canlı bir edebiyat dergiciliği olduğunu söyleyerek bu işin büyük bir özveriyle yapıldığı ve varlığını sürdürebildiğini belirtti. Kula, halk kütüphanelerinin, pek azı bu ismi hak etse de, Türkiye'deki yayım üretimini destekleyen kurumlar olduğu, edebiyat dergilerinin pek çoğunun halk kütüphaneleri olmadan varlığını sürdüremeyeceği yönünde görüş bildirdi.

OKUR CİNSİYETİNDE KADINLAR ÖNE ÇIKIYOR

Türkiye'nin çok iyi bir yazarlar topluluğuna sahip olduğunun, kadın yazarların sayısının giderek arttığının ve bunun toplumun dengeli gelişimi açısından önemli olduğunun altını çizen Kula, edebiyatta okurlar ve okur görünümleri üzerine yaptığı bir alan araştırmasının sonuçlarını salondakilerle paylaştı. Türkiye genelinde bir kişinin ortalama 6 kitap okuduğunu ve ağırlıklı olarak edebiyat kitaplarının okunduğunu aktaran Kula, "Yazınsal tür içinde yüzde 90 roman okunuyor. Okurların yüzde 83'ü, kitabı satın alarak okuyor. Erzurum ve Erzincan, en çok kitap okuyan iki ilimiz, ancak okunan yayın türü bu illerde daha çok dinsel. Okur cinsiyeti bakımından kadınlar öne çıkıyor. Kitap başkenti, hem kitap basımı hem de okur bazında, İstanbul" şeklinde konuştu.

Edebiyatta çeviri ve telif konularına da değinen Kula, son olarak Türkiye'de edebiyat biliminin durumu ile değerlendirmelerde bulundu. MEÜ'de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde kuramın son derece sınırlı olduğunu savunan

Kula, edebiyat bölümlerinin kuram bakımından yetersiz olmasının insanları edebiyat tarihini ön plana çıkarmaya ittiğini söyledi. Edebiyat tarihinin, üretilmiş bilgiyi yeniden ürettiğini belirten Kula sözlerini şöyle tamamladı: "Edebiyat tarihinde üretilmiş bilgileri yeniden üreten bir araştırmacı, bilim adamı adını hak edemez. O ancak tekrarlamacıdır. Edebiyat tarihine sığınmayı insanların bırakması gerekir. Her şeyin tarihi tehlikelerle doludur. Tarih insanı bir takım kurgusal anlatıların tutsağı haline getirebilir. Bu edebiyat tarihi için de geçerlidir. Türkiye'de sosyolojide, tarihte olduğu gibi edebiyatta da yöntem milliyetçiliği başattır. Bunun aşılması gerekir. Bunu aşamayan bir bilimcinin Türk edebiyatının tüm çeşitliliğini beğeniyle ele alıp, bilimsel işlemden geçirip okurların edinimine sunabileceğini düşünmüyorum."

9 yıl önce