|

İstanbul'un tüm sesleri aşka geldi

Türkiye'nin önde gelen udilerinden Mehmet Bitmez'in 'İstanbul Rüyası' adlı albümü müzikseverlerle buluştu. Bitmez, yeni albümündeki eserlerini bugün Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda icra edecek

Eray Alptimür
00:00 - 15/02/2010 Monday
Güncelleme: 23:42 - 14/02/2010 Sunday
Yeni Şafak
İstanbul'un tüm sesleri aşka geldi
İstanbul'un tüm sesleri aşka geldi

Mehmet Bitmez, 'İstanbul Rüyası' albümünü uzun yıllar süren bir çalışmanın ardından ortaya çıkarmış. "İstanbul'a ait eserleri; yüzyıllardan beri süregelen bu hoş sadayı, farklı formlardaki müzikleri aynı şemsiyenin altında toplayarak sunmak istedim” diyen Bitmez, enstürmantel bir albüme imza atıyor.

Ailenizde çok sayıda udi olmasaydı, filmi başa sardığımızda seçeceğiniz enstrüman yine ud olur muydu?

Aslında çocukluğumdan beri istediğim hep gitar olmuştu. İlkokuldan itibaren her yıl, sınıfı geçersem bana bir gitar alınacağı sözü olurdu büyüklerimin. Ama başarı ile geçtiğim halde hiçbir yılın sonunda bu isteğim gerçekleşemedi. Enstrüman merakı ve öğrenme tutkusu lise eğitimi sonuna kadar devam etti. Üniversiteyi kazandığım zaman profesyonel çalışma ve eğitimle beraber sistemli ve disiplinli çalışmam da başlamış oldu.

Peki sizin teknik, üslup ve tavrınızı ayırt eden özelliklerin neler olduğunu düşünüyor ve bu bakımdan kendinizi kimlere yakın hissediyorsunuz?

Teknik özellikleri bakımından başta Tanburi Cemil Bey olmak üzere, büyük udileri -ki bunlar virtüoz sanatkarlardır- dinleyerek çok iyi etüd ve analiz ettiğimi söylemeliyim... Şerif Muhiddin Targan,Yorgo Bacanos ve Udi Nevres Bey gibi. Tüm bu analiz ve etüdlerin, ortak bir paydasını ortaya koyduğumu düşünüyorum. Teknik olarak ileri icra tekniği diye tanımladığım bir anlayışla çalışıyorum. Makam, kompozisyon ve yorum bu anlayışın içinde hem başarılması zor, ama bir o kadar da güzel örtüşüyor. Kritikler ve dünyanın birçok usta müzisyeni bunu çok olumlu ve başarılı bulduklarını ifade ediyorlar. Bu da uygulama ve metodumun nerede olduğunu gösteriyor. Beni çok mutlu eden ise bu uygulamayı yetiştirdiğim birçok öğrencide de görebiliyorum. Örneğin 2009 Haziran'ında Beyrut'ta düzenlenen Uluslararası En İyi Ud İcracısı Yarışması'nda bir öğrencim ikincilik ödülü aldı.

BİN YILLIK OSMANLI MİRASI VAR

Albüme geçecek olursak, İstanbul Rüyası adını seçme nedeniniz nedir?

İstanbul yüzyıllardan beri dünyanın en önemli merkezi olmuş ve olmaya devam ediyor. Bin yıllık bir Osmanlı kültür mirası geleneğinin cumhuriyete kadar taşınmışını takdire şayan buluyorum. Büyük bestekârlar, usta sazendeler, önemli gazelhan ve hanendeler hep İstanbul'da yetişmiştir ve İstanbul her alanda sanatın merkezi olmuştur. Bu topraklarda, hiçbir ayrım gözetilmeden farklı birçok etnik topluluk sorunsuz ve dostça bir arada yaşayarak; gerek İstanbul ve gerek dünya kültür mirasına önemli katkılar sağlamışlardır. Ben bu düşünceden yola çıkarak İstanbul'a ait eserleri; yüzyıllardan beri süregelen bu hoş sadayı, farklı formlardaki müzikleri aynı şemsiyenin altında toplayarak sunmak istedim. Kısacası bu projeye İstanbul Rûyası demek istedim çünkü hissettiklerimiz ve kokladığımız hava İstanbul idi.

Anlıyorum peki 'İstanbul Gerçeği' diye bir albüm yapsaydınız bu albümdeki sadadan ne gibi farkları olurdu sizce?

Bu da herhalde bugünkü İstanbul'u anlatırdı. Yani içinde bulunduğu karışık düşünceyi, farklılığı, kaosu ve belki de İstanbul merkezli tüm Türkiye'yi…

BU ALBÜME MODERN DİYEMEYİZ

İstanbul Rüyası'nda saz eseri formunda yapıtlar yer alıyor. Buna bağlı olarak soruyorum; vokal kullanmamanın müziği zorlaştıran ya da kolaylaştıran yanları olduğunu düşünür müsünüz?

Bu her şeyden önce enstrümantal bir albüm, bir eser hariç çaldıklarımızın tamamı enstrüman için yazılmış peşrev, saz semâi, zeybek, longa, sirto vs… Dolayısıyla vokal söz konusu olmadı. Bir tane de Rumeli Türküsü icra ettik. Biz eserin melodilerini çaldık, dinleyicilerin eşlik etmesini istedik.

Albümdeki parçaları gelenekten ayrılmadan ama kendinize has, modern bir yorum getirerek seslendirmişsiniz. Bunu nasıl formüle edebiliyorsunuz?

Aslında modern demek pek yerinde bir ifade olmaz çünkü yapıyı değiştirmedik.

Notalara da pek dokunmadık ama şimdiye kadar düz icra edilen bu eserleri, kişisel düşüncelerimin ve ifadelerimin doğrultusunda yorumladık. Nüansları beraber hissederek aynı duygu içinde çalmaya özen gösterdik.

Her ne kadar Mezapotamya kökenli olsa da arbane İranlılar dışında Ortadoğu'nun yeterince ilgi göstermediği bir çalgı. Siz ise albümdeki iki düzenlemenizde arbane kullanmışsınız. Arbanenin ritme ne gibi katkıları oldu?

Arbane genellikle Türk Tasavvuf Müziği'nde kullanılır. Fakat benim kullanmam melodik yapı ve form anlayışına uygunluğundan dolayıdır. İcrada belli noktalarda arbanenin içindeki zincirlerin coşku ve heyecan kattığını söyleyebilirim. Hem esere renk kattı, hem de icrayı zenginleştirdiğini düşünüyorum.

Şefliğini üstlendiğiniz ve albümü birlikte seslendirdiğiniz İstanbul Sazkar Topluluğu'ndan da biraz bahseder misiniz, lütfen?

Yaklaşık 3-4 yıl önce bir projeme davet ettiğim sazendelere “bundan sonra konserlerimiz olacak. İsmini 'İstanbul Sazkâr Topluluğu' olarak planladığım bu oluşumun içinde yer almak ister misiniz” dediğimde hepsi “Sen neredeysen biz de oradayız” diyerek yanımda olmak istediklerini ifade ettiler. Bu usta genç icracıların hepsi İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı'ndan yetişmiş en iyi sazendeler, bizim de öğrencilerimizdi. Her konserimiz albüm kaydıymışcasına gerçekleşiyor. Her sazende gerek toplu icrada gerek sololarda gerçek performansını ve tüm hünerlerini ortaya koyuyor.

Müziğe oldukça geniş bir pencereden ve önyargısız bakıyorsunuz. Klasik Türk Müziği dışında severek dinlediğiniz türler neler?

Benim için iyi çalan ve söyleyen, performansı ve kalitesi yüksek her müzik ve icracı önemlidir. Dünyanın neresinde olursa olsun yapılan iş ve ortaya konulan başarı benim için daha anlamlıdır ve tabii ki nitelikli müzik hep ön plandadır. Dünya klâsik müziklerini tanıyor ve arşivimde yoğunlukla dinliyorum. Caz, etnik, blues ve bazen metal de dinlerim.





14 years ago