Cennetimden Bakarken kitabı geçen ay raflarda yerini aldı. Tipik gerilim romanlarından farklı olarak kitapta, bir kızın cinayete kurban gitmesi ve sonrasında geride kalan ailesinin durumu anlatılıyor. Konu gerilim-macera türü kitaplar olunca, şüphesiz çevirmenlerin işi de zorlaşıyor. Orijinalini bozmadan anlamını vererek tercüme yapmaya özen gösteren Baysan Bayar da, son olarak Cennetimden Bakarken kitabını dilimize kazandırdı. Eşi Dr. Nuri Bayar'ın siyasetçi olmasından dolayı dilini hep tercüme için kullanmış olan Baysan Bayar, çevirmenliğe hobi olarak başlamış. Ailece Osmanlı Türkçesi kelimeleri hâlâ kullandıklarını anlatan Bayar, yeni kelimelerin istediği derinliği vermediğini söylüyor.
Ankara Koleji ve Arnavutköy Kız Koleji'ni bitirdim. Bir tek İngilizce lisanını çok iyi biliyordum. Ve tercüme yapabileceğimi düşündüm. Bir arkadaşımın teşvikiyle İntikam Planı kitabından başladım. Akabinde kendimi profesyonel tercüman olarak buldum. Yazmayı, okumayı çok seviyorum. 20 küsür kitap yaptım, tercüme hayatımın bir parçası haline geldi. Son 11 senedir bu mesleği profesyonel olarak yapıyorum.
Eşim Nuri Bayar, doktordu. Siyasi yaşamında yabancılarla temas ediyordu. Birçok önemli görev yürüttü. Bu süre içinde eşimin simültane tercümanlığını yaptım. Hayatımda lisanım tercüme olarak kullanıldı. Yani tercüme gündelik hayatımın parçasıydı.
Meslekte en büyük problemim yaşım itibariyle ve aile konumu itibariyle dil oldu. Biz ailece Osmanlı Türkçesi konuşan insanlarız. Babam, eşim ve oğlum eski Türkçe kelimeleri kullandıkları için zorlandılar zaman zaman. Yeni kelimeleri öğrenmek zor değil ama sevmedim. Birçok anlamı tek kelimenin içine sığdırdılar. Mesela mutluluk kelimesi; bu gibi kelimeler tercümede kısıtlayıcı oluyor. Yeni kelimeler istediğim derinliği vermiyor. Editörler bazen kelimeleri değiştiriyor, bunu sevmiyorum. O yüzden kitapların başına 'Bazı kelimeleri değiştirmeyin' yazarım. 'Olanaksız' yerine, 'mümkün değil' kelimesinin kullanılması gibi. Dildeki sığlığı sevmiyorum.
Bir kitabı çevirirken anlatılanları Türkiye'ye adapte etmek zorundasınız. Benzer sebzeyi seçerken bile dikkat etmek gerekiyor. Bunun dışında ben dipnotlu çalışıyorum. Çeviri yaparken mutlaka yazara sadık kalınmalı.
Türkiye'deki çevirileri çok okumuyorum. Kendi lisanımı kaybetmemek için kitapları İngilizce okuyorum. Ama okuduğum ve beğenmediğim çeviriler çok oldu.
Konu antipatik ve üzücü bir konu, hele anneyseniz. Küçük bir kızın öldürülmesi ve cennetten kendisini yazıyor olması konusu etrafında şekillenen bir kitap. Kızı ölmüş olarak görmüyorsunuz, kitabın ümit veren kısmı var. Başından böyle üzücü olaylar geçen anne-babalara bile ümit verecek bir konu.
Kitap ve film farklı. Kitapta, kızın gidişinden sonra, ailenin yaşadıkları üzerinde yoğunlaşılmış, filmde ise yaşananlar kız üzerinden anlatılmış. Film çok güzel ama ben kitabı tercih ederim. Filmlerde ya da kitaplarda bu gibi hikayeler anlatıldığı zaman genelde insanlar kızın duygularına yoğunlaşıyor. Kitap, o ailelerin sonraki hayatını, yaşadıklarını hissettiriyor. Çok sade gibi görünse de çok derin bir konu.