|

Her Fırst Lady''nin Çankayası farklı

Bugüne kadar Çankaya''da ikamet eden First Ladylerin her biri kendi duruşunu sergiledi, köşke kendi havasını yansıttı. Köşkün tarihine bir de First Ladylerin gözünden baktık.

Yeni Şafak
00:00 - 10/08/2014 Pazar
Güncelleme: 19:36 - 9/08/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Her Fırst Lady''nin Çankayası farklı
Her Fırst Lady''nin Çankayası farklı

Latife Hanım, Mevhibe İnönü, Reşide Bayar, Melahat Gürsel, Atıfet Sunay, Emel Korutürk, Sekine Evren, Semra Özal, Nazmiye Demirel, Semra Sezer ve Hayrünnisa Gül… Onlar Türkiye Cumhuriyeti''nin 11 first lady''si... Çankaya Köşkü''nün sahibeleri. Onların hayatını çok az biliyoruz. Derin Tarih dergisi son sayısında cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken konuya farklı

bir pencereden bakmayı tercih etti. Ürün Dirier''in, Ayça Atikoğlu''nun Cumhurbaşkanı Eşleri: Çankaya''ya Dokunan Kadın Elleri adlı kitabı üzerinden kaleme aldığı yazı Köşk''ün tarihini cumhurbaşkanı eşleri açısından inceliyor.

KENDİ DURUŞLARI VARDI

Çankaya Köşkü''nün hanımefendileri, Latife Hanım gibi toplulukta eşine bağıracak kadar ileri gitmeseler de kendi duruşlarını sergilemişlerdi.

Mesela Mevhibe Hanım, Meclis''ten Deniz Gezmiş''lerin idam kararı çıkmaması için paşasına yalvar yakar olmuş. Reşide Hanım protokole karşı çıkarak Yunan kral ve kraliçesini ağırlamayı reddetmiş. Yassıada duruşmalarına da katılmamış. Atıfet Sunay Genelkurmay Başkanı olan eşini götürmek için evi basan genç subayları askerî mahkemeye karşı korumuş. Sekine Evren Çankaya''da oturmayı reddetmiş ve hayata gözlerini bir lojman dairesinde yummuş. Semra Özal kocasına rağmen ANAP''ın dindar kanadını tasfiye etmek için İstanbul İl Başkanlığı''na soyunmuş. Nazmiye Demirel Hamzaköy''de Süleyman Bey''le yürüyüş yapmayı bile ''Biz buraya tatile gelmedik'' sözleriyle reddetmiş.

Köşk''te sadece iki yıl oturabilen ve hüsranla biten bir evliliğin başrol oyuncusu Latife Hanım''dan başlayalım. Latife Hanım kaynaklara daha çok Batı özentisi içinde olan, şımarık bir kadın olarak geçmiş. Ancak onu, Mustafa Kemal''e insan içinde avaz avaz bağıracak kadar tedbirsiz ve doğal bir karakter olarak tanımlamak da mümkün. Paris''te hukuk okumuş, bir süre Londra''da yaşamış, İzmirli zengin bir ailenin kızı olarak sergilediği tavırları, bugünün gözünden bakınca anormal sayılmaz. Ancak kocası Mustafa Kemal en nihayetinde bir Osmanlı erkeği ve hayranı olduğu Batılı kadın figürünü eş olarak uzun süre yanında taşıyamamış.

Kocasının gece geç saatlere kadar silah arkadaşlarıyla oturması da genç kadını yalnızlığa itmiş. Üstelik bu arkadaşların evdeki bembeyaz örtülere çamurlu ayakkabılarını silmesi gibi muaşeretten yoksun davranışları, Latife Hanım''ı iyice yıpratmış. Batı özentiliğiyle sıkça eleştirilen Latife Hanım''ın, köşke yerleşir yerleşmez derhal fasıl heyetini kaldırarak yerine piyano ve viyolonsel koydurması, hizmetlilere beyaz eldiven giydirmesi de anlatılanlar arasında. Mustafa Kemal, yüzünü Batı''ya dönmüş genç bir kadınla, Latife Hanım da kendine yakışır mertebede bir paşayla evlenmişti. Yani her ikisi de aslında birer vitrinle evlendiler. Sonuç tabii ki hüsran...

Mütevazı bir anne!

Atatürk''ün ardından Köşk''e İsmet İnönü çıkar. Kendisine sayısız aşk mektubu yazdığı zarif eşi Mevhibe Hanım da 1938 ile 1950 yılları arasında Köşk''ün hanımefendisi olur. Kimsenin kalbini kırmayan, aşırı hiçbir söz ya da harekette bulunmayan bu kadın, Süleymaniye''de dindar ve gelenekçi bir ailede büyür. Komşu konakta yaşayan 32 yaşındaki İsmet Bey''le evlendirildiğinde 19 yaşındadır.

Mevhibe Hanım giyime, süse hiçbir zaman ilgi duymaz. Hatta eşinin yanında Lozan''a gittiğinde kocası otel odasına Mevhibe Hanım için modern, Avrupaî giysiler gönderir. Böyle giysiler giymekten çekinen Mevhibe Hanım''ın mutsuzluğunu gören kocası da ''O paketler yanlış gelmiş. Latife Hanım''ın odasına gidecekti'' diye paketleri göndertiverir.

Köşke çıkınca da mütevazı tarzını sürdürür. Giysilerini Kız Enstitüsü''nde diktirir, tuvaletlerini bozdurup kızına elbise yaptırır. Kocasının pijamalarını bile ördürür. Eşiyle her hafta klasik müzik konserine gider, Köşk''e sinema perdesi çektirip film izler. At biner, otomobil kullanmayı sever. Israrcı olmayan ve eşinin işlerine karışmayan bu kadın, sadece Deniz Gezmiş''in asılmaması için kocasına yalvarır. O kadar ki, eşi belki de ilk kez onu ''Yeter be kadın!'' diyerek tersler.

Reşide Bayar''lı yıllara gelince, siyasî ortamın çetrefilleştiğini görüyoruz. Dışa dönük Celal Bayar''ın tersine Reşide Hanım içine kapalı biridir. Çankaya Köşkü''ne 1950 yılında orta yaşlı bir büyükanneyken yerleşir. Köşk çalışanları onu sessiz, sakin ve dinine bağlı bir hanımefendi olarak tanımlar. Bir evladını kaybetmiş acılı bir anne olduğu için bu kadar sessizdi belki de.

27 Mayıs darbesine kadar 10 yıl Köşk''e ev sahibeliği yapan Reşide Hanım, açık sözlü ve doğru bildiğinden taviz vermeyen biridir aynı zamanda. Örneğin bir kabul gününde kendisini ziyaret eden bir hanımın hoşluk olsun diye kocasının karşı partideyken istifa edip Demokrat Parti''ye geçtiğini söylemesi üzerine ''Kızım, kocan için söylediklerin iyi vasıflar değil. Onun aleyhine konuşuyorsun. Bunu duymamış olayım'' der. Yine Yunan kral ve kraliçesinin ziyaretinde protokole katılmayı ''Dün düşman olduğum insanların bugün elini sıkamam'' diyerek reddeder. Aynı zamanda halkla haşır neşir olmaktan hoşlanır ve Köşk''ü ilk kez halkın ziyaretine açar. Reşide Hanım''ın en belirgin özelliklerinden biri de dillere destan cesaretidir. Ailesi, 27 Mayıs darbesinden sonra onun bu cesaretiyle ayakta kalır. Eşine ve DP''ye yapılan haksızlığı korkusuzca dile getirmekten çekinmez. Eşi Kayseri''deki cezaevine nakledince ziyaretlerine devam eder. Yine Bayar''ı ziyaret için bindiği Ankara Ekspresi''nde vefat eder. Cenazesi diğer first ladylerden hiç birine nasip olmayacak bir kalabalığa sahne olur. Şüphesiz bu, halkın kendisine verdiği kıymeti göstermektedir.

1966-73 dönemi ise Köşk''te Atıfet Sunay yıllarıdır. Moda düşkünü Atıfet Hanım, Karadeniz fıkraları anlatmayı seven, konken oynayan, rahat, neşeli ve hareketli bir kadındır. Latife Hanım''dan sonra köşkü değiştirmeye çalışan ilk kadın olur. Tarihî eserleri tamir ettirir, yeni mobilyalar aldırır. Köşk''e misafir gelen Kraliçe Elizabeth için yatağa sereceği çarşafı gelininin çeyizinden alacak kadar da naif bir kadındır.

1973 ile 1980 yılları arasında köşkte oturan hanımefendi Emel Korutürk oldu. Dame de Sion''da okumuş, seçkin bir aileden geliyordu ve yaptığı her işte bunu belli ediyordu. Emel Hanım ressamdı ve kuraldışı kişiliklere hayrandı. Resepsiyonlara hep sanatçıları davet ederdi. Sola en yakın first lady olarak devrimci kadınları Çankaya''da ağırlamışlığı da vardı. Dil bildiği için her daim yurtdışından konukları olurdu. Fikret Mualla''nın Karacaahmet''teki mezarını yaptıran odur.

Sekine Evren: Çankaya'ya gitmem

27 Mayıs darbesinden 28 Mart 1966''ya kadar Köşk''ün sahibesi Melahat Gürsel''dir. Melahat Hanım sade ve ciddi yapısı ile dikkat çeker. Tutumludur. Oturma takımlarını bile Sümerbank''tan aldığı kumaşlarla kaplatır. Fazladan yanan ampulleri mutlaka söndürtür. Eşi cumhurbaşkanı maaşını almayı kabul etmediği gibi, Köşk''ün mutfak masrafları da emekli general maaşı ile karşılanır.

12 Eylül darbesiyle Köşk''ün kaderine tanıklık eden kadın Sekine Evren olacaktı. Hayatı asker kocasının peşinde ilden ile sürüklenerek geçen çilekeş bir kadındı Sekine Hanım. Evine koltuk takımı bile almadı. Daima portatif sandalyelerle idare etti. Kendisinin ve çocuklarının giysilerini kendi elleriyle dikerdi.

Eleştirel bir mizacı vardı, sözünü dinletirdi. Lüksten nefret eden bu kadın, çok uzak akrabalarını bile ziyaret edecek kadar vefalıydı. Köşk''te oturmayı reddedecek kadar da gururlu.

Kenan Evren cumhurbaşkanı olduğunda Sekine Hanım felçliydi, yerinden kalkamıyor ve zar zor konuşabiliyordu. Kocasının ''rahat edersin'' diye köşke taşınmayı teklif etmesine şiddetle karşı çıkmış ve ''Ancak referandum yapılır da halk isterse Çankaya''ya giderim'' demişti. Ömrü bunu görmeye vefa etmeyen Sekine Hanım, lojmandaki evinde vefat edecekti.

Türkiye''de her şeyin değişmeye başladığı bir döneme (1989-93) farklı yapısı ve eğlenmeyi seven mizacıyla damga vuran isim Semra Özal oldu. Havyar, şampanya, yaz tatilleri, yurt dışı gezileri ve balyajlı sarı saçlarıyla değişen Türkiye''nin sembolü gibiydi. Gece hayatı ve eğlence Semra Hanım''ın rahatlığı üzerinden birden tüm Türkiye''ye yayılmıştı. Eşini çok seven ve çok sevilen Semra Hanım, Özal''ın vefatından sonra bir süre inzivaya çekildiyse de çok geçmeden gece hayatına geri döndü.

Nazmiye Demirel: Neyleyim köşkü...

Ve Nazmiye Demirel... Kimsenin sesini bile duymadığı, eşinin yanında ve daima bir adım gerisinde duran tipik bir Anadolu kadını. Evine bağlı olan Nazmiye Hanım, Köşk''e gitmeyi hiç istememiş, Güniz Sokak''taki evinden çıkmak ona zor gelmişti. Zaten daha sonra da yemeğini evinde yapıp Köşk''e buradan götürmeyi adet edinmişti. 1993-2000 yılları arasında Köşk''te sakin olan Nazmiye Hanım, yakın çevresince esprili olmasıyla tanınıyordu. Anne olamadığından, içinde bir yerlerde bunun acısını hep hissettiğini tahmin edersiniz.

10 yıl önce