|

İçinde insan ve vicdan olan filmlerin babası

Siz hayatınıza devam ederken, bir çift göz gelir çaktırmadan hayatınızın orta yerine dalar, vizörüyle size bakar, sizi görür ve gidip sizi anlatır. Beyaz perdeye düşen yansımanızı izlerken yaşadıklarınızı birinin daha derince yaşadığını ve sizin anlatamayacağınız kadar güzel anlattığınızı fark edersiniz. Bu bir çift gözün sahibi Yavuz Turgul'dur.

Recep Yeter
00:00 - 4/05/2008 Pazar
Güncelleme: 22:04 - 3/05/2008 Cumartesi
Yeni Şafak
İçinde insan ve vicdan olan filmlerin babası
İçinde insan ve vicdan olan filmlerin babası

Bizim mahallenin delilerinden Sadık Battal'ın yüreğiyle kotardığı bir belgeseli izliyorum. 'Yavuz Turgul'un Dünyası' adını taşıyan bir belgesel bu… Epeyce emek harcanan, bu konuda kıymetli cümleleri olan kim varsa konuşturan, Hakan Albayrak, Selahattin Yusuf gibi güzel insanların da omuz verdiği bir çaba… Bir yandan belgeseli izleyip Sadık Battal'ı içten içe kutlarken, bir yandan da Muhsin Bey'den, Züğürt Ağa'dan, Aşk Filmleri'nin Unutulmaz Yönetmeni'nden cımbızla seçilmiş parçaları seyrediyorum. Bu sırada elimde tuttuğum kalem, not aldığım beyaz kağıda şunları karalıyor: Bizim kuşağımız, yani Yavuz Turgul'un filmlerini izleyerek büyüyen kuşak, sınırları 60 ve 80 rakamları ile çizilebilecek olan bu kuşak, öylesine şanslı ki… Biz eski ile yeninin, iyi ve kötünün, güzel ve çirkinin, doğru ile yanlışın tam ortasında bir yerde duruyoruz ve hayata yaşadığımız ikilemli kırılma noktalarının ruhumuzda açtığı derin travmalarla bakıyoruz. Severken böyle seviyor, aşık olurken böyle aşık oluyor, isyanlarımızı da bu travmalardan beslenen delikanlılığımızla yaşıyoruz. Hep 'bir' fazla olduğumuzu hissediyoruz, 'yeni ve eksik' ne görsek… Ve eski duygularla yeniyi de yaşabiliyoruz.


BASİT OLANI SÖYLEMEK O KADAR ZOR Kİ…

Yukarıdaki satırlara topluca bakınca aslında Yavuz Turgul'a dair bir başka şeyi daha fark ederiz. Turgul, filmlerinde, senaryolarında bize, hayata dair yeni ipuçları da verir. Biz, bu memleketin halkı, o ipuçlarını takip ederek gözümüzü ve gönlümüzü açar, peşinden de gördüklerimize dair esaslı cümleler kurma gayretine gireriz. Tam bu noktada heyecana kapılırsak bazen bir yanılgı da bekler bizi… Çünkü Turgul Usta'nın basit ve çıplak dili, bize onun yaptığının aslında ne kadar kolay olduğunu da gösterir. Halbu ki bu sadece bir yanılsamadır. Peki nedir Turgul'a hissedebilme ve hissettirebilme yetisini kazandıran, yazdığı senaryoda filmi izlerken oynamak üzere bize de bir karakter yükleme başarısını gösteren meziyetin mayası? Bunun cevabı da kanımca, Sadık Battal'ın penceresinden Yavuz Turgul'un dünyasına bakarken, usta yönetmenin dudaklarından dökülen bir cümlede saklı. 'Biz arkadaşımızın annesinden dayak yiyerek büyüdük' diyor usta yönetmen. Şimdi, şu an bu cümlenin sonunda, bu satırlardan gözlerinizi ayırın ve bu cümleyi bir kere daha düşünün. Ne hissediyorsunuz?.. Çok şey mi yitirmişiz? Evet. İşte Turgul, o yitirdiklerimizi, bugünün dünyasında bir yerlerde arayıp buluyor, getirip önümüze koyuyor ve bize bu mükellef sofranın tadına varmak kalıyor.


USTA ANLATICI…

Hani yaşadığınız bir olayı, bir sahneyi, hayatınızın herhangi bir anını bir başkasıyla paylaşmak istersiniz de, o anı yaşamış ve paylaşıyor olmanın heyecanı nedeniyle aynı yaşanırkenki coşkuyla anlatamazsınız ya… Yavuz Turgul, işte yine böyle bir anınızı yaşadığınız sırada gelir, yanı başınızda durur, siz hiç farkında olmadan sizi izler, notlarını alır ve sizden daha ustaca ve daha derinden yaşamışçasına anlatır. Çiçek Abbas'ı bu yüzden severiz, Davaro'ya bu yüzden güleriz, çocuksu ruhla izlediğimiz Fahriye Abla'da bu yüzden yüzümüz kızarır. Bu anlatım ustalığı, sinemayla üçüncü göbekten akrabalığı bulunan birine bile ahkam kestirir:'Yüreğinize, ruhunuza iltica edip, zihninizde çadır kurmuş bir Türk filmi söyleyin, ben size yönetmenini ve senaristini söyleyeyim' O birine, böylesine cesur bir cümle kurduran bir sanat adamıdır Yavuz Turgul.


AZ İŞ, İYİ İŞ

Yavuz Turgul, aynı zamanda günün 'popüler' kıstaslarına göre konuşursak, para kazanamayan yani kötü bir müteahhittir de… Asla malzemeden çalmayı beceremez. Bu yüzden yüzlerce bina dikmek yerine, mahallenin en güzel binasını diker. Sonra diğer büyük müteahhitler gelir ve o ilk binanın yanına benzerlerini kondurur. Ama onlarca yüzlerce binadan hiçbiri, o ilk bina kadar güzel değildir. Çünkü her şeyden önce o bina ilktir, çünkü o binada özen vardır. Oscar'lık Eşkıya böyle bir binadır bu sinema semtinde… Hatta 'Yaşasın, biz de film çekebiliyor muşuz' hissi vermekle bırakmaz, Eşkıya'yı izledikten sonra sete koşan, iyisiyle kötüsüyle ortaya yeni işler çıkaran bir dizi yeni yetme yönetmene yeniden aşk ve iştiyak verir.

Turgul, daima sanatıyla herkesin bir adım sonra kuracağı cümlenin ilk kelimesini söyler ve bunu çok naif bir inceliğinin sayesinde yapar.; geleceğini görmek için geçmişine bakar. Orada Ömer Lütfi Akad vardır, Halit Refiğ vardır, Ertem Eğilmez vardır ve iyisi ve kötüsüyle Yeşilçam vardır. Yaptığı iş, ne kadar büyük ve önemli olursa olsun, hep mütevazılığıyla geçmişe gönderme yapar. O, bir öncekilerin yükselttiği binaya birkaç tuğla daha koyup, Eşkıya ile de çatısını örtmüştür. Ve Eşkıya'dan sonra yeni binalar başlar.


'FIRÇA'LARIYLA YAPTIĞI TABLOLAR

O, bugün ekranda izlediğimiz bir çok yeni yüzün hayatımıza girdiği karelere de motor diyen adamdır. Yıldızları senaryolarıyla, filmleriyle parlatıp, cilalayıp Yeşilçam galaksisine salar.

Bunu yaparken kullandığı metodlarından biri, özgünlüğünün parçalarından olan setteki açık mektuplarıdır. Öyle ulu orta geliverir mektupları, el yazısıyla karalanmış olarak. Meydan yerine çıkar ve setteki herkes küçük kağıtlar üzerine iliştirilmiş kıssalardan hisselerini alıp çekilir kovuğuna… Kimi zaman sıkı fırçalar vardır o küçük kağıtlarda ki, o her bir fırça, aslında bugün piyasada ilgiyle seyrettiğimiz gümüş parçacıklardan yapılmış tablolarda bir dokunuştur.


SON İYİ ADAM…

Ben, gelecekte iyi insanların sayısının daha az olacağına inanıyorum, çünkü bugünün çocuklarının beslenme çantasında 'değerli' besinleri yok. Hamburger kıymetinde gıdalarla besleniyor hepsi. Bu yüzden ruhlar, doğunun kıvamından gittikçe uzaklaşıyor. Doğunun mayasını sinemaya katan, bu yüzden olsa gerek filmlerinde bambaşka bir dünyada, bir başka dünyadan arta kalan son ve yalnız karakterlere hayat veren Turgul, hayata ve sanata bakışıyla iyiyi ve güzeli görebilen iyi adamların az kaldığını ilan ediyor.


Kimlik Kartı

Doğum Tarihi:1946

Doğum Yeri: Anadolu

Mesleği: Gazeteci, yönetmen, senarist, reklamcı

Rengi: Gökkuşağı

Filmleri: Fahriye Abla (1984), Muhsin Bey (1987), Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni (1990), Gölge Oyunu (1993), Eşkıya (1996), Gönül Yarası (2005)




Senaryosunu Yazdığı Filmler

Efsane Başkentli, Çiçek Abbas (1981), Züğürt Ağa (1985), Tosun Paşa (1976) Sultan (1978), Erkek Güzeli Sefil Bilo (1979), Banker Bilo (1979), Davaro (1981), Hababam Sınıfı Güle Güle (1981), İffet (1982), Aşk Kadını (1983), Şekerpare (1983), Muhsin Bey (1986), Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni (1990), Fahriye Abla (1984), Gölge Oyunu (1993), Eşkıya (1996), Gönül Yarası (2005), Kabadayı (2007)



16 yıl önce