|

Âkif talebeleriyle arkadaş gibiydi

Mehmet Akif Ersoy’un Dâru’l-Muallimîn-i Âliye talebesi Mehmed Zekai Konrapa tarafından 1908-1909 ders yılında tutulmuş Edebiyat-ı Osmaniye Defteri tarihçi Ömer Hakan Özalp tarafından neşredildi. Kitapta şiir, edebiyata yer verilirken öğrenci hatıratları da anlatılıyor. Özalp merhum milli şairimizin talebeleriyle arkadaş gibi olduğunu söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 21/12/2014 Pazar
Güncelleme: 19:50 - 20/12/2014 Cumartesi
Yeni Şafak

Mehmet Akif Ersoy’un son dönemde, iki ders notu ortaya çıktı. Bunlardan ilki Prof. Dr. M. Fatih Andı tarafından bulunan Dâru’l-Fünun edebiyat öğrencisi Ali Hulusi’ye ait nüshaydı. Üzerinde uzun süre çalışan Andı, eserini henüz yayınlamadı. İkincisi ise araştırmacı tarihçi Ömer Hakan Özalp tarafından neşredilen, Dâru’l-Muallimîn-i Âliye talebesi Mehmed Zekai Konrapa tarafından 1908-1909 ders yılında tutulmuş Edebiyat-ı Osmaniye Defteri. Bağcılar Belediyesi yayınları arasında çıkacak olan eserin aslı rik’a harflerle 185 sayfa. Dersler, Dâru’l-Fünun dershanesinde Dâru’l-Fünun ve Dâru’l-Muallimîn-i Âliye talebelerine ortak verildiği anlaşılıyor. Mehmet Akif’in doğum yıl dönümü vesilesiyle baskı aşamasında olan ders notları üzerine konuştuk. 


Mehmet Akif Ersoy’un ders notları ilk olarak Prof. Dr. M. Fatih Andı tarafından araştırıldı. Üzerinde çalıştığı Dârul-Fünun edebiyat öğrencisi Ali Hulusi’ye ait nüsha. Sizdeki ise tarihçi Mehmed Zekai Konrapa’nın ders notu. İkisi arasında nasıl bir fark var? 

İBB Belediye Kütüphanesi/Atatürk Kitaplığı’nın internet ortamında araştırmaya açılmasıyla ikinci nüsha karşıma çıktı diyebilirim. Aralarında çok az farklılık var. İkisi de aynı dönemde tutulmuş notlar. Konrapa’nın notları Ali Hulusi beye göre daha ayrıntılı tutulmuş. Ali Hulusi nüshasının sayın M. Fatih Andı tarafından neşredilen 3-4 sayfalık kısmından anlaşılıyor ki, her iki nüshada da diğerinde olmayan kısımlar ve birtakım farklılıklar var. Mesela, Kırım hanlarından Gazi Giray’ın meşhur “Meylimiz râyetedir kâmet-i dil-cû yerine” şiiri ile Midhat Cemal’in meclis hakkındaki bir şiiri Mehmed Zekai nüshasında bulunmamaktadır. Bu da, notları tutanların bazı derslere girmemiş/girememiş yahut notları özetlemiş veya örneklerden bazılarını almamış olabileceğini akla getiriyor. Bu bakımdan, iki nüshanın mukayesesiyle yapılacak yeni bir çalışma daha sağlıklı sonuçlar verecektir. 


Kitapta Mehmet Akif’in göreve, Tevfik Fikret’in istifası üzerine ve Daire-i İlmiyye’nin kararıyla 21 Kasım 1908’de getirildiği yazıyor. Aralarında bir husumet var mıydı?

Akif’in Fikret’le olan kavgası sanatı ve kişiliği ile ilgili değil, tamamen fikrîdir. Akif, şahsiyatla uğraşacak kadar sığ düşünceli bir zat değil. Ders notlarında, “Yarın” ve “Perde-i teselli” şiirlerini kullanıp değerlendirmesi de bunun göstergesi.


ZAHMETSİZ VE SADE BİR HOCAYDI


Notlarda Mehmet Akif’in nasıl bir hoca olduğuna dair bir bilgi yer almıyor.  Hocalığı, ders ortamı ve talebeleriyle olan ilişkisi nasıldı?

Kaynaklarda fazla bilgi bulunmayan Akif’in hocalık yönüne ilişkin bilgileri öğrencilerinin hatıralarından öğreniyoruz. Buna göre: Akif’in ilk girdiği dersteki ilk sözü şu olmuştur: “Efendiler, ne burası bir Dâru’l-Fünundur, ne siz bir Dâru’l-Fünun talebesisiniz, ne de ben bir Dâru’l-Fünun hocasıyım! Evvela bunu bilelim, kendi kendimizi aldatmayalım. Şimdi dersimize başlayabiliriz...” Hatıralardan öğrendiğimiz kadarıyla, Akif talebeleri üzerinde zahmetsiz, sade bir insan intibaı bırakmış. Gayret ve görevine bağlı, talebelerine bir hoca tavrıyla değil bir arkadaş gibi yaklaşmış, onların seviye ve ihtiyaçlarını gözetmiş. İlgisini eksik etmemiş, yardımcı olmuş, derslerini yer yer esprilerle süslemiştir. 


AKİF’İ KASAP ZANNEDENLER OLMUŞ


Sade giyim kuşamından ötürü o dönemde Akif’in hoca olduğuna inanamayanlar da olduğunu biliyorum…

Evet. Şöyle ki: Bir gün bir ahbabının ahbabıyla Darülfünun kapısında karşılaşırlar. Adamcağız Akif’in kasap yahut et müteahhidi olduğunu sanırmış. Akif’e okulda ne aradığını sorar. Ders için geldiğini öğrenince bu kez “Dinleyici sıfatıyla mı?” diye sorar. Hayır cevabı üzerine “Talebe mi kaydolundunuz yoksa?!” der. Yine hayır cevabı alınca “Peki ne diye geliyorsunuz” sorusunu yöneltir. Müderris olduğunu öğrenince de “Vekaleten olmalı?!” der. Nihayet “Asaleten” cevabıyla şaşalar ve “Allah Allah!..” diyerek uzaklaşır. Akif merhum, bu olayı naklettikten sonra “Herif bana müderrisliği bir türlü yakıştıramadı!” der.


Kitapta edebiyata ilişkin notlar yer alıyor ancak şiir daha geniş bir yer tutuyor. Daha çok hangi şairlere ve şiirlere değiniyor?

Mehmet Akif Ersoy, ders işlerken yoğun örneklere yer veriyor. Derslerin notlarında zaman zaman Namık Kemal, Recaizade Mahmud Ekrem gibi şair ve edebiyatçıların söz ve fikirlerine ve tarihî-edebî nüktelere yer verilmiştir. Eski devir şairlerinden “Fuzuli, Nedim, Nabi, Nef’i, Subhî, Ruhi-i Bağdadi, Şeyh Galib, Nâbi, Baki”den tutun son dönem şairleri “Ziya Paşa, Keçecizade İzzet Molla, Recaizade Ekrem, Osman Şemsi Efendi, Tevfik Fikret, Abdülhak Hâmid, İsmail Safa, Cenab Şahabeddin’e kadar pek çok şairden örneklere yer vermiş.


Muallim Naci’yi eleştiriyor


Akif'in tenkidleri meşhurdur. Notlarda hangi şairleri tenkid ediyor?

Pek çok şair hakkında takdir edici ifadeler kullandığı kadar, yeri geldikçe de ağır sayılabilecek tenkitlere de yer veriyor. Mesela İsmail Safa’yı, “Zavallı ihtiyar” şiirinde tercih ettiği vezinden dolayı “münasebetsiz bir vezin” seçmekle eleştiriyor. Fakat hemen arkasından da “söylediklerinin İsmail Safa’ya değil seçtiği vezinle ilgili olduğunu belirterek, “Öksüz Ahmed” adlı ikinci bir şiirini buna örnek veriyor. Akif’in eleştirinden nasibini alan bir diğer şair de Muallim Naci’dir. Naci’nin duygularına fazlaca kapıldığını kendisini büyük şair görenleri o da büyük görmek istediğini söylüyor.  


Türk şiirinin gelişimi için tavsiyeleri ve eleştirileri neler?

Türk şiirinin nasıl gelişeceğine dair görüşler mevcut. Notlardaki görüşlerinden bir örnek vermek gerekirse,  Batı edebiyatından yararlanama yolunun onların bütün duygularına tercüman olarak, millete anlamayacağı birtakım ucûbeler okutmak ve zaten sarsılmış olan genel ahlakı temelinden yıkacak örnekler göstermek olmadığını söylüyor. Onlar gibi, edebiyatı başlı başına bir ilim-sanat (fen) kabul ederek, ilerleyip gelişmesine çalışmak, edebî bir eserin nasıl olması gerektiğini ve ne gibi hazırlıklar isteyeceğini onlardan öğrenerek düzenli bir yöntem izlemek olarak görüyor. Akif, ders notlarında Türk şiiri hakkında kafiyenin şiir ve beyitleri alabildiğine gerilettiğini söylüyor. Şairlerin kullandığı vezinlerden hiçbiri lisanımıza uygun olmadığına işaret ediyor. Akif, Divan şiirini esaretten kurtarmak için kırılacak demir pranganın Acem vezinleri olduğu görüşünü savunuyor. 


Akif, “divanlarımızdaki tasvirler baştan aşağı hayaldir” diyerek şiirlerin gerçeklikten uzak olduğuna dair eleştiriyor. Şiirdeki bu eksikliği neye bağlıyor? 

Akif bu eksikliğin sebebini bizde resim sanatının olmayışına bağlıyor.  “Edebiyatımızın tasvir hususunda bu kadar geri kalmasına, bizde resim sanatının yokluğu da sebep gösterilebilir. Evet, eğer vaktiyle bizde de ressamlık ola idi, belki şairlerimiz ressamlığın kıymetini anlayarak biraz da bu türlü, yani gördükleri gibi yazmaya gayret ederlerdi.”


İttihat ve Terakki istifaya zorladı


Akif, 4-5 yıl görev yaptığı Dâru’l-Fünun'dan 1913 sonlarında istifa ederek ayrılıyor. Fakat istifa sebebi tam olarak bilinmiyor. Nedir istifasının gerçek nedeni?

Bazı kaynaklarda; 1913 yılının sonunda, İttihat ve Terakki’nin merkez-i umumi üyesi olan, aynı zamanda şiir ve yazılarıyla İttihatçıların fikir babası sayılan Ziya Gökalp’in ileri sürdüğü kavmiyetçi düşüncelerine bağlanıyor. Aynı merkeze bağlı yazar ve aydınların din karşıtı yayınlarına karşı çıkmasının hükümet tarafından tasvip edilmediğinin bildirilmesi üzerine İttihat ve Terakki tarafından muallimlik görevinden istifaya zorlandığı belirtilmektedir. Akif merhum ise, istifa nedenini, “Ne yapayım, neşriyatım hükümetin arzusuna uygun düşmüyormuş. Darülfünun dersiamlığı ise hükümet memurluğu imiş; memur olana da böyle hareket caiz değilmiş... Peki dedim; istifa ettim” sözleriyle anlatmaktadır.


Ders notları, sadece belge olarak muhafaza edilebilecek bir kitap mı yoksa bugün ders kitabı gibi işlev görebilecek sadelikte mi?

Bugün yardımcı ders kitabı gibi kullanılabileceğini söyleyebilirim. Notları yayına hazırlarken şiirler mümkün mertebe asıllarıyla karşılaştırılarak kaynaklarına işaret edilmiştir. Anlamdaki düşüklükler ve işitme yoluyla tutulmuş olması dolayısıyla meydana gelen hatalar düzeltilerek notlandırıldı ve bazı orijinal kelimeler dışında günümüz imlası tercih edildi ve basit bir transkripsiyon uygulandı. Sonuna, örnek bir yazıyla kaleme alınan orijinalinin tıpkıbasımı eklendi.


Biliyorsunuz, Akif’le ilgili çok fazla belgeye rastlanmıyor. Yeni eserlerin ortaya çıkma ihtimali var mı?

Mümkündür. Nitekim, elimdeki ve sayın Fatih Andı tarafından hazırlanan ders notları bunun bir göstergesidir. Beni burada düşündüren, arşivlerde Akif’le ilgili çok az şey olması. Gerek Osmanlı, gerekse de Cumhuriyet Arşivleri’nde belgelerin sayısı beş-onu aşmaz. Son dönemde ortaya çıkan çeşitli belgelerden de hareketle, görev yaptığı İstanbul Üniversitesi’nin arşivinden ve özel koleksiyonlardan yeni belgeler, hatta eserler çıkma ihtimali var. 

#mehmet akif ersoy
#Dâru’l-Muallimîn-i Âliye
#Mehmed Zekai Konrapa
9 yıl önce