40 yıldır kitap restorasyonu ustalığı yapıyor Ali Kunduracıoğlu. Baba mesleği kunduracılık ancak kitaplara özel bir merakı var. Kütüphanesinde yirmi bine yakın kitap muhafaza ediyor. Elinden pek çok kıymetli kitap geçmiş ancak o meslek hayatındaki en değerli restorasyonun Peygamberimizin Topkapı Sarayı''nda sergilenen sandaleti olduğunu söylüyor. Yıllardır sayfaları kurtlanmış, cilt kapağı küflenmiş tarihi eser kitapları orjinaline sadık kalarak onaran Kunduracıoğlu''yla restorasyon sanatını ve kitapları konuştuk…
Süleymaniye kütüphanesinde ablam doktora yapıyordu. Ben o dönemde lisede okuyorum. Ablamı Süleymaniye''ye ben götürüp getiriyordum. Baba mesleğimiz ayakkabıcılık. Bir gün ablam ''Deri, sigara kâğıdı kadar incelebiliyor'' deyince merak ettim. O da beni İslam hocayla tanıştırdı. Daha sonra Süleymaniye''deki memuriyet sınavlarına girdim. Beni İslam hocanın yanına verdiler. İslam hoca çok vericidir ama almasını bilene. Hocayla 14 yıl birlikte görev yaptık. O uzman, bense uzman yardımcısıydım. Bir yandan eğitim verdiği için işleri çok yoğun oluyordu. Kitapları yapmam için bana verirdi. Bu nedenle hoca kırk yılda on tane yaptıysa, ben on yılda üç bin tane yaptım. O güveni ve yeteneği görüyordu.
Evet, antika da cilt de ilgili görmüyordu. O dönemlerde rahmetli Muzaffer Ozak Cerrahi tarikatı şeyhiydi. Ben onun kitaplarını onarırdım. Turgut Özal sonrasında dövizin serbest kalmasıyla beraber antika piyasası oluştu. Ona göre de arz-talep dengesi doğdu. Belki imkân yoktu ama bu işlerden anlayan insanlar daha fazlaydı. Hemen hemen hepsi medrese eğitimi görmüş, Osmanlıcası çok iyi, eski yazmalara ilgi duyan kimseler vardı. Sahaflar sahipleri de çok bilinçli insanlardı. O dönemde sahaf denildiğinde hepsi mükemmel Arapça, Farsça ve Osmanlıca bilen, kitaptan zevk alan, adeta edebiyat fakültesinde hoca olabilecek kadar donanımlı kimselerdi. Onlar hem işten anladıkları gibi hem de kıymet biliyorlardı.
Yok, pek çalışmıyorum. Çünkü sahaflar, günübirlik iş verip hemen müşteri karşılığı iş istiyor. Onlar için önemli olan bir an önce kitabın teslim edilmesi.
Değişiyor. Ben Kültür Bakanlığı''nın işlerini, yurt dışında müzelerden gelen kitapları, özel koleksiyonerlerin çalışmalarını yapıyorum. Mesela bir müşterimden 2018 yılına kadar bir iş aldım. Benim bütün zamanım şu anda dolu.
Turgut Özal dönemi bu işin en zirve yaptığı dönemdir. Çünkü müzayedelerde ilk defa Osmanlı eserlerine yer verilmişti. Özal iktidarı boyunca bu konularda son derece esnek davrandı. Eski el yazması kitaplara hor bakmamıştır. İnsanlar bir dönem korkudan Arapça bir kitabı toprağa gömüyor, yakıyor veya tavan arasına kaldırıyordu. Özal sonrasında bir rahatlama olunca, müzayedeler de oluşmaya başladı. Herkes elindeki ortaya çıkartmak konusunda cesaretlendi. Dolayısıyla bunu gören ve bunları anlayan bazı kimseler müzayede firmaları kurdular. Daha çok canlanmış oldu.
Üç binin üzerinde öğrenci yetiştirdim. Çok iyi yetişen elemanlar oldu. Fakat sonra sıkıldılar. Daha rahat para kazanma telaşı içine girdiler. Bir kitabı hemen hemen hiç kâğıt restorasyonu olmasa bile, kendi kapağı da mevcut olsa, sökülüp tekrar bir araya getirilmesi dört ay sürüyor. Bizim yetiştirdiğimiz öğrenci, tezhip, hat, minyatür gibi yan sanat dallarından da haberdar olduğu için haklı olarak bir an önce para kazanmak için tezhibe yöneliyorlar. Bir hilye süslemesinden on bin dolar para kazanabiliyor ancak biz beş ay uğraştığımız bir kitaptan bin doları işçiliği için zor alıyoruz. Bu işi para kazanma gayesi olarak görmemek gerekiyor. Deşarj olmak ve tarihi eserleri koruma düşüncesiyle yapılmalı. Kimseyi bu işi neden yapmıyorsunuz diye suçlayamıyorsunuz.
Sahibi olduğu kitabı okumayı bilmeyen çok koleksiyoner var. Bazı müşterilerim Kur''an-ı Kerim restore ettikten sonra hatim yapıp yerine kaldırıyor. Her koleksiyoner de böyle değil tabi. Müşteri duvarına astığı şey ile çekmecesine kaldırdığı bir şey arasındaki farkı hala anlamıyor. Şeyh Hamidullah''ın Kur''an-ı otuz bin dolar ediyorsa yine yazı istifi yüz bin dolar ediyor. Bu bir tezattır. Halbuki bir Kur''an yazımı daha uzun sürüyor. Koleksiyonerlerin önemli bir bölümü böyle baktığı için duvarına astığı bir şeyi birbirlerine gösteriş yapmak için kullanıyorlar. Kitabı alıp duvara asma şansı yok. Bu biraz da bununla ilgili bir durum.
Ben kendimi kıymetli görmedim. Hiçbir çalışmamın altına imza atmadım. Çünkü daha yapılacak çok şey var. Ecdadımız o kadar güzel şeyler yapmış ki insanın yaptığı bir şeye böbürlenip imza atması bana göre ukalalık olur. Çünkü ecdat uğraşmış, imkânsızlıklar içinde o kadar güzel eserler çıkartmış ki bugünden sonra şahsım adına onlara yetişmem mümkün değil. Beni değerli yapmıyor. Ben sadece bir yazma esere zarar vermemeyi insanlara anlatabiliyorsam bundan keyif alıyorum. Çünkü ''İslam hocanın öğrencisiyim'' deyip de eserlere zarar veren insanlar olduğu zaman ben onların vebalini taşıyor gibi hissediyorum ve üzülüyorum. Para kazanmak adına tarihi misyonu olan, torunlarımızın görmesi gereken eserlerin imhası beni son derece üzüyor.
Ben kitapları seviyorum. Yaklaşık yirmi bine yakın kitabım var. Tıp kitaplarını okumayı çok severim. Alternatif tıp, Osmanlı ve Arap tıbbıyla ilgili kitapları çevirtip okuyorum. Yaptığım işten keyif alıyorum, onun sayesinde birçok hastalığımı da unutuyorum.
İş stresli değil. Ama dikkat eksikliğini kabul etmiyor. En ufak bir eksiklikte tarihi esere zarar vermiş olursunuz. Bu sizi gerebiliyor. Çünkü zaman içinde el ve göz hassasiyetinizi kaybediyorsunuz.
İsviçre''den bir profesör bana çok değer verdiği, 16. Yüzyıldan kalma bir gravür kitabını gönderdi. Normalde kitap sayfalarını giyotinle kesmeyiz ancak müşteri ısrar edince mecbur kaldık. Kitabın cildini hazırladım, giyotine koydum. Bıçakta arıza olduğunu kesme esnasında anladım. Ya kitap ya da kollarım kesilecekti. Tercihimi kollarımdan yana kullandım. Giyotin iner inmez ellerimi çektim, kitap ortadan ikiye bölündü. Tabi moralim bozuldu. Kitabı ciltlediğim gibi tekrar bozdum. Giyotinle kesildiği için çok düzgündü. Sayfa sayfa tekrar tamir ettim. Kitap tekrar ciltlendi. Kitabı teslim etmeden önce üzerine not yazıp yolladım. Fakat müşterim kitabın kesildiğini anlamamış. Hiç belli olmadığını, cildini çok beğendiğini ve eserinin kurtulduğunu söyledi.
Ecdadın yaptığı çok güzel eserlerin içerisinde tek bir eksiklik var: Şiraze denilen bir örgü şekli vardır. Kitap sırt ağız kenarlarından elle dikilerek biraraya getirilir. Modern ciltte bu yapıştırmadır. Şiraze yastığı ile bütünleştirilir. Eski eserlerde şiraze denilen yastık ince tutulurdu. Kitap açılıp kapandığında daha çabuk tahrip oluyor. Şirazesi bozulduğu zaman kitap dağılır. Ben bunu fark ettiğim için şiraze yastıklarını daha kalın çalışıyorum.
Fatih Sultan Mehmet ve Herat dönemi. Kitapların içi ve üstü son derece güzel. Kâğıtları, yazıları muazzam.
Kitapların hepsi birbirinden kıymetli. Ben manevi açıdan bakıyorum. Maneviyatta son derece önemli. Hz. Osman okurken şehid edildiği ceylan derisi üzerine yazılmış eser ve peygamberimizin sandaleti unutamadıklarım arasındadır. Yavuz Sultan Selim döneminde alınıp getirildiğinden itibaren Topkapı Sarayı''nda Kutsal Emanetlerde sergiye çıkamıyordu. Yumak şeklinde olmuş bir kösele idi. Bakanlıktan istek üzerine çağırıldım. Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler bölümüne özel bir izinle girerek yüksek güvenlik önlemleri içinde tamir ettik. Benim için en önemli eser odur. Topkapı Sarayı''nda Kutsal Emanetlerde şu an teşhir ediliyor.
Yaklaşık 12 gün sürdü. Beni çağırmalarının sebebi de baba mesleğimin ayakkabıcı olmasıydı. Restorasyon bilgim de vardı.
Bana kattığı tek şey falçata aletini rahat kullanmak. Hocam falçatayı kullanamaz, ben her türlü şekilde kullanabilirim. Falçatayla deri de tıraşlarım, Hoca bıçkıyla tıraşlıyor. Derilere yabancı olmadığım için derinin kalitesinden iyi anlarım. Oğlak derisinin en genç hali ve bıçak yarası olmayan deriler buluyorum ve onları hakiki kök boyalarla boyatıyorum. Sürme değil daldırma usulü boyatıyorum. Otuz senede kazanılan deneyimi ben işin başında kazanmıştım.