Anne Babanızı Nasıl Eğitirsiniz, ilginç bir Bülent Ata kitabı. Kitap, çocuklara yaramaz (!) anne babalarını nasıl eğiteceklerini göstermeyi amaçlıyor. Yöntem bu ancak hem anne babalara hem de çocuklara yerine ulaşan başarılı mesajlar veriyor. Toplamda hem ebeveynlerin hem de çocuklarının muhakkak okuması gereken Anne Babanızı Nasıl Eğitirsiniz üzerinden Ata''yla kitabını ve çocuk edebiyatını konuştuk.
Zekice kurgulanmış bir metodu var kitabın. Her ne kadar adı ''Anne Babanızı Nasıl Eğitirsiniz?'' olsa da tersinden işliyor ama hem çocuğa hem ebeveyne sesleniyor.
Çocukların anne babayı eğitmesi diye bir şeyden bahsetmek çocukların dünyasında bir parıltı oluşturmak için. Yoksa eğitmek eğitimcilere mahsus. Bu kitapta yazılanlar çocukların öncelikle anne babalarıyla ve çevreleriyle daha iyi bir ilişki kurabilmeleri için söylenmiş sözler. Çocuklara onların arasından, onlarla aynı boyda ve gözlerinin içine bakarak konuşmayı, dertleşmeyi, neşelenmeyi öneren, buna kalkışan bir kitap bu. Evet, yetişkinlere de sesleniyor çünkü her yetişkin doğru bir dil yakalandığında zamanda yolculuk yapar gibi çocukluğuna geri döner. O metin ve cümlelerin tesiri boyunca da orada yaşar.
Evet, büyükler o kavalın peşinden modern hayatın sesine takılıp gitmiş. Biz çocuklara anne babalarını geri getirmenin yollarını öğrenmeye davet ediyoruz.
Anne babalar çok şey bilir ve kafaları karışıktır. Buna karşın çocuklar sezgileriyle ve samimiyetin diliyle okur hayatı. Çocuklara seslenmek onların hissettiği kaygıları ve sevinçleri hatırlayarak ve içtenlikli bir dil yakalamakla mümkün. Çocukları yakalayan her söz, aslında anne babaya giden bir yol da bulmuştur. Bunun bir yöntemini çıkarmak mümkün müdür, bilmiyorum? Özünde insanların çocukluk anılarına seslenen cümlelerin kaç yaşında olursa olsun sahibini bulduğuna inanıyorum.
Mutlaka, çocuklarımızın nelerle uğraştığını nelerin peşine düştüğünü gözlemlemek, kitapların isminden başlayarak pek çok şeyi gözden geçirmeme yeniden düşünmeme sebep oldu. Ben çocukların sezgisel bir bakışla keşiflerinin açık olduğuna inanıyorum. Birden bire, çok şiirsel bir şeyi olanca doğallıkla söyleyebiliyorlar. Bakışları fantastik olanla bağını hala koruyor. İmkânsızı düşünebiliyorlar. Bu kitaptan sonra serinin devamı olarak çıkacak olan ikinci kitabımızın ismi mesela... Kızım Elif bir gün mutfak masasına geldi, elini omzuma koydu ve ''Büyüyünce ne olacaksın baba?'' dedi. Bu sözün bende hissettirdiği şaşkınlığı anlatan bir yazı yazdım. Aynı zamanda serinin ikinci kitabının adı konulmuş oldu. Bacaksıza bak, büyüyünce ne olacaksın diyor bana? Oğlum Fahreddin''de pek çok yazımın ipucu olacak ilk başlama vuruşunu yapmıştır bilmeden. O bir televizyon devirir, seccadede boynumuza sarılırdı, biz de bir yazı yazardık. Çocuklarımın ve eşimin asistanlıkları kıymet biçilemez. Yazma sevincim onlarla anlamlı.
Kışkırtıcı buluyorlar. Bir gülme isteği, bir şaşkınlıkla neden olmasın deyip okumaya başlıyorlar. Kitaptan numaralar öğrenip bunları anne babaları üzerinde denemeyi düşünüyor olabilirler.
Anne babalarda bir tereddüt olmuyor değil. ''Böyle bir şeyin olması mümkün mü?'' deyip ellerinde ciddi ciddi bir kitap görünce ''Dur bakalım canımızı sıkacak bir şey var mı?'' diye merak edip okuyanları gördüm. Ama okudukça onlara tebessüm ettiren satırlar gördüler karşılarında. Bir de galiba anne babalar da eğitilecek olanların kendileri olduğundan, bu metnin kendilerine yöneldiğinden haberli değilmiş gibi, üstüne almıyor hiç. Onlar da kendi anne babalarını eğitme fikrine kapılmış. Kendi anne babası için geç kalınmış olunacağını düşünürken, ''Çocuklarım okur'' fikrine geçiş esnasında bir gelgit yaşıyorlar galiba. Okuyanlar severek ''Çocukları bilmem, ama ben çok sevdim'' diyerek geri dönüyor.
Son yıllarda bir artış var evet, ama hâlâ çocuk edebiyatı alanında editör, markalaşmış yayınevi ve telif sıkıntısı var. Çeviri çocuk edebiyatına verilen emeğin ve telifin yerli çocuk edebiyatı için de verilebilmesi lazım. Editörler işinin ehli olsa yayınevleri vizyon sahibi olsa, burada büyük bir boşluk var. Milli Eğitimin mesela TÜBİTAK''ın yaptığı çocuk yayıncılığını ibretle incelemesi ve ders çıkartması lazım. Diyanet bile bu konuda çok gelişme kaydetti. Çocuk yayıncılığı sübvanse edilmeli desteklenmeli. Yapı Kredi ve İş Bankası çocuk kitabı yayınlarında ilk sıralarda. Peki, neden bu iki banka bu alanda yayıncılık yapıyor? Ya kamu bankaları, kitap yayıncılığı konusunda bu iki özel bankanın misyon olarak piyasadaki kültürel çalışmalarını neden örnek almıyor? Kamu bankaları bu alanı yeterince kârlı mı bulmuyor, yoksa yeterince kamusal mı bulmuyor? Bunlar hep ibretlik şeyler. Şunu da söylemek lazım, işi ehline veremeyeceksek, herkes bildiği işi yapsa daha da iyidir böyle.
''Eve Gitmek İstemediğim Günler'' ve ''İnsan Aldanır'' şiir, ''Köpekler Akşamı'' da öykü kitaplarımız. Çocuk edebiyatı alanında roman, öykü, şiir, sözlük, masal, çizgi roman denemelerimiz oldu. Bu alanda yeni basılacak kitaplarımız; ''Genç Okur'' yayınlarının ilk gençlik çağı okurları için düşündüğü bir seri olarak devam edecek. ''Anne Babanızı Nasıl Eğitirsiniz?'' in devamı olan ''Büyüyünce Ne Olacaksın Baba?'' ve canı sıkılanlar için ''Hangimiz Portakal Değiliz ki?'' nin yayınlanması planlanıyor. Peşinden bir çizgi roman, ''Osman Abi/Akka Kalesi'' yayınlanacak inşallah.
Biz çocuklara anne babalarının kaybettiği, onların ihtiyaç duyduğu şeyin aslında kaybolmadığını, bunu bulmanın, hatta anne babalarına buldurmanın mümkün olduğunu söylüyoruz. Çocukların anne babalarını birer emanet bilip, bu ''şaşkınlara'' sahip çıkmayı, böylece her şeyin daha güzel olacağını söylüyoruz. Anne baba olmak çocuklarla çıkılan bir yolculuktur. Bu yolda erdemli insanlar olabilmeyi, hayatın zorluklarını birlikte aşabilmeyi, birlikte üzülüp birlikte sevinmeyi öğreniriz. Ama burada anne babaların büyümüş görüntüleri bizleri yanıltır, onların da yardıma ihtiyacı olabileceğini aklımıza getirmeyiz. Bu kitap ailenin, küçük büyük demeden birbirine sahip çıkmasını öğütlüyor.
Kaygılarımız, çocuklarımızı ne hale getiriyor farkına varmalıyız. Çocuklarımızı daha başarılı olsun diye gönderdiğimiz kurslar bize, bilginin sadece okullarda öğretildiği, test sınavlarıyla da sağlamasının yapıldığı bir dünya vaat ediyor. Zeki ve başarılı çocukların hayatı ne çok hayal kırıklıklarıyla dolu biliyor muyuz? İnsanların meslek sahibi olmasının yolu, başarılı ya da mutlu bir hayatının olmasının yolu üç saatlik bir sınava bağlı. Başarıya içini en doğru, en hızlı karalayacağımız testlerle ulaşmamız çok absürt değil mi? Mutluluk ya da başarı satın alınan, edinilen, sahip olunan bir şey değildir. Bir misafirdir, size gelir bir süre kalır, sonra gider, sonra yine gelir. Eğitimsiz kalmayalım ama herkesin koştuğu kapıda da izdihamdan fena oluyor insan. Hayata şiiri, tevekkülü, duayı katmak, zuhuratı unutmamak ve ''olanda hayır var'' demeyi bilmek gerekiyor. Ömrün sana verilmiş bir sadakadır. Evlat olmak, ana baba olmak birer hediyedir. Hakkını vermek, kıymetini bilmek lazım.
Evde çocuklarıyla oynayan anne baba az. Okulda öğretmenliği severek yapacak yürekli insanlar başka yerlerde başka işler yapıyor.