|

Batı medeniyetlerin en az medenisidir

Prof. William Chittick modern Batı’nın “medeniyet” kelimesini bile hak edip etmediğinin tartışıldığını ifade ederken, “Medenilik başkalarıyla terbiyeli, ölçülü ve uyumlu ilişkilerle iyi geçinmek demektir. Batı medeniyeti kelimenin bu anlamıyla, tartışmasız, tarihte bütün medeniyetlerin en az medenisidir” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 31/05/2015 Pazar
Güncelleme: 20:41 - 30/05/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

New York Devlet Üniversitesi'nde, Karşılaştırmalı Araştırmalar Bölümü profesörü olan William Chittick, Cumartesi başlayıp bugün de devam edecek olan Uluslararası Kenan Rıfai Sempozyumu için Türkiye'de. Tasavvuf alanındaki çalışmalarıyla tanınan Prof. Chittick, özellikle Muhyiddin İbnü'l Arabî ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî gibi alimler üzerine yaptığı çalışmalarıyla öne çıkıyor. Prof. Chittick'le Batı'nın ve Doğu'nun durumunu, modern dünyada İslam'la ilişkimizi konuştuk.



Son zamanlarda Batı medeniyetinin bir tıkanma dönemine girdiği düşüncesi sıkça dillendiriliyor. Siz Batı'da yaşayan bir ilim adamı olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Mahatma Gandi'nin, kendisine Batı medeniyeti hakkında sorulan bir soruya “Olsaydı iyi olurdu” cevabını verdiği nakledilmiştir. Bu söz belki uydurmadır, fakat meseleyi soruyla beraber ortaya koyar ve üstelik ortada bir “Batı medeniyeti”nin olduğunu ve bunun bir de iyi bir şey olduğunu varsayar. Halbuki, modern düşüncedeki çeşitli akımlara bakacak olursak geçen yüzyılda düşünürlerin Batı medeniyeti kavramının ideallerini gerçekleştirip, gerçekleştiremediğini veya Batı'nın insan ırkına bir gelişme ve fayda getirip getirmediğini sorguladıklarını görürüz. Aslında bazıları modern Batı'nın “medeniyet” kelimesini bile hak etmediğini tartışırlar.



UYMAYANI BERTARAF EDİYOR


Peki nasıl değerlendirmek, nasıl nitelemek gerek Batı'yı?

Her düşünen insan için, Batı dünyasını "medeni" olarak değerlendirmenin en azından Latince “şehir” anlamındaki civilitas mânâsında olduğu açıktır. Çünkü şehirler insan hayatını ve faaliyetlerini hiç bir zaman bugünkü kadar tahakküm altına almamışlardı. Fakat medeniyet kelimesi aynı zamanda “medenilik” de icab ettirir ki bu da başkalarıyla terbiyeli, ölçülü ve uyumlu ilişkilerle iyi geçinmek demektir. Batı medeniyeti kelimenin bu anlamıyla, tartışmasız, tarihte bütün medeniyetlerin en az medenisidir. Kesinlikle, insan hayatı ve kültürleri açısından şimdiye kadar en yıkıcı olandır. Teknolojik gücü sebebiyle, kendi dar anlayışlarıyla uyuşmayan insanla ilgili durumları bertaraf edebilmiştir. Batı “medeniyetinin” bazı formları, meselâ tıpkı otoriter idareler gibi, insan haysiyeti kavramlarına açıkça düşmandır. Diğer formlar, çoğunlukla gayri şuurî bir şekilde özgürlük ve iyilik yapmak adına hayırsever düşüncelerin arkasına bu düşmanlığı saklar. Bu her nasıl olursa olsun, modern medeniyetin yumuşak formlarında bile, bağımlılık oluşturan ve tutsak eden ilaç endüstrisi, teknoloji ve toplumsal yollardan insan özerkliği tarihte eşi görülmemiş bir halde zayıflatılmaktadır. Özerklik olmaksızın, ekonomik ve sosyal gücü yönlendirenlerin ellerinde insanlar kukla haline gelirler.



Kısacası, Batı medeniyetinin tıkalı olduğu fikri yeni değildir. O vakit geçmişe oranla günümüzde daha çok öne sürülen mesele, Batı-dışı insanların ciddi derecede neden başarısız olmuş bir medeniyetin izinden körü körüne gitmeleri gerektiğini sorgulamalarıdır.



MODERN TOPLUM İÇİN İŞLER İYİYE GİTMİYOR


Batı'nın geleceğini nasıl öngörüyorsunuz?

Gelecek için tahminler/kehanetler yapmam. Fakat dünyada sık sık yoğunlaşan krizler-- terörizm, savaşlar, mülteciler, doğal çevrenin tahribi, aile ve kişisel bağların parçalanması, uyuşturucu-ilaç bağımlılığı ve teknoloji, vs. -- modern insan için işlerin iyiye gitmediğinin ve yakın gelecekte de iyileşmeyeceğinin işaretidir.



Günümüzde ibadetsiz tasavvuf, Hz. Muhammed'siz İslam gibi düşünceleri öne çıkartan, “mistik” olarak tanımlayabileceğimiz akımlar var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Sufi” veya “mistik” olarak görülen büyük mürşidler hakkında düzineyle kitap yazdım. Bu kelimeleri sevmiyorum, ama Sufizm'i tercih ederim, çünkü Arapçadan gelir. Bu kelimelerin problemi İslâm geleneğinden farklı ve onun üzerinde birşeyleri çağrıştırmalarıdır. Elli yıllık çalışma ve araştırmada görebildiğim kadarıyla tasavvufu İslâm'dan ayırmak korkunç bir hatadır. Büyük Sufi mürşidler kesinlikle İslâm geleneğini tam anlamıyla Hz. Muhammed'in ayak izlerini takip ederek Müslümanca yaşayanlardı.



İSLAM'I İNSANİ İYİLİK KAVRAMINDAN DIŞLADILAR


Tasavvufun gayri İslâmî nitelenmesi veya basitçe hakiki önemi olmayan bir uç fenomen (olgu) olduğunun iddiası hem oryantalistlerin ve hem de Müslüman köktendincilerin çıkarınadır. Sufi yazarlar İslâmî öğretilerin içsel boyutlarını sevgi, şefkat, samimiyet, tevâzu ve mâneviyâtı vurgulayarak ortaya koydukları için; oryantalistler, tasavvufu İslâm'dan ayırarak, İslâm'ı Batı medeniyetine atfettikleri bütün insânî iyilikler kavramlarından dışlayabildiler.



Köktendinciler ise tasavvufu İslâm'dan ayırıp, İslâm'ı kendi ideolojik ve siyâsî amaçlarına göre tanımlayarak, gelişmeye dair ütopik hayallerden esinlenen basit bir sahte görünüş olduğu iddiasıyla avantaj kazandılar.



Akıllı telefon bomba kadar zararlı


Modern zamanlarda insanların ibadet ederken Müslüman gibi davrandıklarını fakat düşünürken doktor, mühendis, sosyolog gibi olduklarını söylüyorsunuz. Bu zihnî bölünme nasıl giderilebilir?

Yetişkinlerin çoğunluğunda, bu zihnî bölünmeyi gidermek için artık çok geçtir. Çünkü onlar çocukluklarından beri İslâm'ı hayatlarından “inançlar” veya hatta hurafe olarak uzaklaştırarak yetiştirilmişlerdir.



Herşeye rağmen, modern medeniyetin “tıkanıklığını” hisseden ve samimiyetle bu konuda birşeyler yapmaya hevesliler için yapılabilecek çok şey vardır. Teoride, herkes hayatını kendisini ve Allah'ını öğrenmeye adayabilir, uzunca bir zaman geçmişin klâsikleriyle haşır neşir olmadan hakiki öğrenme gerçekleşemez. Hz. Mevlânâ'nın eserlerini geleneksel şekilde şerh edenler gibi onu kendi entelektüel ortamında konumlandırarak çalışmaya başlamak iyi olur.



Modern insanın en büyük hatalarından biri, hele de gençlerin, başkalarını uzun süreli bir zihnî, mânevî ve entellektüel terbiyeden geçmeden düzeltebileceğini düşünmesidir. Kendi problemimi, kendim kendime, kendim için çözmeliyim ve siz de kendiniz için, kendi kendinizle aynı şeyi yapmalısınız. Böyle bir gaye için tek güvenilir yardım, bizden önce kendini gerçekleştirmişlerin yolunu takip etmekten gelecektir ve onlar da peygamberlerin izinde yürüyen büyük mürşidlerdir.



Ben iyiyim, diye düşünmek “medeni” bir fikirdir ve başkalarının geri kalmış veya yanlış yönlendirilmiş olduklarını ve düzeltilmeleri gerektiğini düşünmek moderndir. Bu “ilkel” insanların atalarının geleneklerini imha etmek hakkını kendine veren ve insanları beyaz adamın dünyasına getirmek için modern medeniyetin ilerici tavrıdır. Modernitenin yayılmasının hikâyesi budur ve bombalarla yıkım yerine akıllı telefonlara bağımlılıkla insan ruhuna aşağı yukarı aynı zararı vermektedir.



İslami eğitim en büyük trajedimiz


Bugün “radikal” olarak anılan pek çok grup kendilerini İslâm'ın hakiki temsilcisi olarak adlandırıyor. Bu durum bizim İslâm ile ilişkimizle bağlantılı mı?

İslâm'da merkezî bir hiyerarşi, tek otorite yoktur. Her Müslüman istediğini iddia edebilir. Her bir Müslüman İslâm'ın ne olduğuna ve İslâm'ı nasıl yaşayacağına kendisi karar verir. Halbuki, çoğu insanın doğruyu yanlıştan ayırdetmek için sağduyusundan başka bir şeyi yoktur. Büyük ölçüde İslâmî eğitimin kaybı İslâm âleminin büyük trajedisidir. Herkes bir doktor veya mühendis olmak istiyor çünkü başarı artık ekonomik ve sosyal terimlerle tanımlanıyor. Sonuç olarak, geçen yüzyılda İslâmî geleneği çalışmak çokta parlak olmayan insanlara kaldı.



Hocalar kendileri nasıl düşüneceklerini hiç öğrenmedikleri için, İslâmî eğitim insanlara nasıl düşüneceklerini öğretmeye teşebbüs etmeyerek hâlâ yaşamaktadır. Öğrencilere ne düşünmeleri, ne konuşmaları ve ne yapmaları gerektiği söylenir, fakat hiç bir zaman niye düşünmeleri, konuşmaları veya yapmaları gerektiği söylenmez. Sadece “Allah böyle söyledi” sebep gösterildiğinde, bu hoca ve konu için küçümsemeyi / hakareti besler. Bu da insanlara kendi tefekkür güçlerini geliştirmeye yardımcı, kendilerini dünya ve bir olan Allah ile âhenge nasıl getireceklerini öğreten geleneksel medeniyetin gayesine tamamen aykırıdır.



Hürriyet kavramı siyasi


Geleneksel medeniyetle, modern medeniyet arasında nasıl bir fark var?

Geleneksel medeniyetin gayesi, ki buna İslâm medeniyeti iyi bir örnekti, kendi hakiki kendilerini ilâhî asıllarına bağlayabilsinler diye insanları kendilerinden ve çevrelerinden özgürleştirmekti. Büyük Sufi mürşidlere “ahrâr,” hürler, Allah'tan gayri herşeyden hür olanlar denirdi. Tersine, modern medeniyetin güçleri herkese bağımlılığı zorlar. Her türlü “hürriyet” kavramı tamamen siyâsîdir; siz ancak söylemek istediklerinizi söyleyebildiğinizde ve gelecek seçimlerde oy verebildiğinizde özgürsünüzdür. İnsanlar kendilerini mânevî âlem için herhangi bir endişeden özgür kılar ve teknolojik çevrenin esiri olurlar. Artık insanların kendilerinin ve çevrelerinin mahpusları olduğuna ve onları dünyanın çeşitliliği ve dağınıklığına çeken herşeyden ayrılmaları için gayret etmeleri gerektiğine dair bir telakki yoktur. Oldukça aksine, modern hayatın her boyutu onları daha da fazla dağılmaya mânevî âlemden ve Allah'ın birliğinden daha da uzaklaşmaya doğru çeker. Doğası gereği, teknoloji, şeylere bağımlılığı besler, hürriyeti değil. Her ferdin etrafındaki cihazlar olmadan çaresiz hissedeceği yapay bir dünya kurar.






#William Chittick
#batı medeniyeti
#Köktendinciler
9 yıl önce