Osmanlı, 600 yıllık geçmişiyle hiç kuşkusuz hem idari, hem askeri, hem de sanat yönünden irdelediğimiz, örnek aldığımız bir imparatorluk. Fakat diğer tarafta en az onun kadar önemli, Osmanlı'nın temeli olarak görülen Selçuklu medeniyeti ve sanatı bulunuyor. Uzun yıllar, hem tarihiyle hem de sanatıyla alaka görmeyen Selçuklu, son birkaç yıldır Avrupalılar tarafından oldukça ilgi görüyor. Selçuk Mülayim, Selçuklu sanatı üzerine uzman bir sanat tarihçisi. Kendisinin Selçuklu dönemini anlatan 'Değişimin Tanık'ları adında bir de kitabı bulunuyor. Biz de Selçuklu sanatının bugüne kadar neden geri planda durduğunu ve Avrupalıların artan merakını konuştuk.
Selçuklu sanatı Anadolu ortaçağında hüküm sürmüş bu devrenin ürünüdür. Fakat bu kadar kısa sürmesine rağmen çok ilginç, heyecan verici ve enerjiktir. Biz bunu mimariden çok mimari plastik ve süslemelerde daha iyi görüyoruz. Selçuklu sanatında Osmanlı sanatında asla görülmeyen çok farklı yaklaşımlar var. Figüratif dünyası zengindir, insan tasvirleri, hayvanlar ve fantastik figürler vardır. İşte bu Selçuklu sanatını hem gizemli hem de inceleyenler için sürekli soru sorulan bir alan haline getiriyor. Selçuklu Türk sanatının diğer safhalarına göre, Avrupa sanatına göre de farklıdır. Özel ve özgündür.
Konya Alâeddin camisiyle İstanbul Süleymaniye çok farklıdır. Osmanlı'da kubbenin mimarideki hâkimiyeti ön plana çıkmıştır. Osmanlı mimarisinde dışardan bakıldığında sizi en çok etkileyen şey kubbedir. Selçuklu da bu ölçüde bir kubbeye ulaşılmamıştır.
Bu Avrupa'nın ilgilendiği şeyler üzerinden şekilleniyor. Osmanlı Avrupa için daha kayda değer ilgilenecek bir konudur. Çünkü Selçuklular Viyana kapılarına dayanmamışlardır ancak Osmanlı dayanmıştır. Türk problemi Osmanlıyla fark edilmiştir. Selçuklu Konya merkezli masum bir kara devletidir. Onların Avrupa ile teması Anadolu üzerine gelen haçlı seferleri dolayısıyladır. Denizlere bile çok fazla ulaşamadı. Döneme ait 200 civarı kervansaray yapılmıştır. Özgün Selçuklu Camisi yoktur. Selçuklu mimarisini daha çok kervansaraylar ve medreseler temsil eder. Camiler sürekli kullanılmış, elden geçirilmiş ve büyütülmüştür. Ortaçağda korumacılık ve tarihi miras bilinci yok o dönemlerde. Bu sebeple Selçuklu camilerinden özgün olanı azdır. Malatya Ulu cami, Konya Alâeddin cami gibi birkaç örnek sayabiliyoruz. Batının alakası ve menfaatleri ve oryantalizm Osmanlı üzerine odaklanmıştır.
Selçuklu sanatı diğer İslam sanatları içerisinde daha özgürdür. Batı bunu fark etti. Çünkü Selçuklu sanatı figüratiftir. Geometrik çok gelişmiştir. Bilhassa figürlü konular çok fazla. Batı bu konular nereden çıktığını, nasıl geliştiğini merak etti ve araştırdı. Hatta Anadolu'da yapılan gezi ve kazılardan çıkan sonuçlarla batılılar çok ilgilendiler. Konya'daki Kubadabad Sarayı buna örnek olarak gösterilebilir.
Şüphesiz öğretilebilir ama bugünkü duruma bakmak lazım. Neden Osmanlı ağırlıklı gitmektedir? Atölyelerin büyük bir çoğunluğu İstanbul'da. Bir öğrenci Topkapı Sarayı'na kolay ulaşılıyor veya Rüstempaşa camisine gidip desenleri kopyalıyor. İstanbul'da sandalyenizden kalkmadan da bu işi yapabilirsiniz. O yüzden Konya'da Selçuklu ağırlıklı çalışmalar yapılıyor.
Ders olarak verilmiyor ama konular içinde Selçuklu örneklerine de değinilir. Zaten öğrenci Selçuklu örneğini görebilmesi için Niğde, Kayseri ve Erzurum'a gitmek zorunda. O yapılara dokunmadan eserleri yakından görmeden kitapların üzerinden çizgi çizmenin bir faydası yok. Yerinde inceleme yapılamadığından ve Selçuklu merkezlerine gidilemediğinden İstanbul'la yetinmek herkese kolay geliyor.
Bugün büyük Selçuklu merkezleri dağılmış durumda. O dönemde gezici atölyeler topluluğu vardı. Konya'ya batı Anadolu'daki Selçuklu şehirlerine Şam, Halep ve İsfahan'dan ustalar getiriliyordu. Küçük bir Selçuklu enternasyonalinden de bahsedebiliriz. Bir sanat atölyesi kurduklarına ilişkin elimizde bir kayıt yok.
Ana hatlarıyla doğru. Selçuklular Anadolu'ya İran, Azerbaycan üzerinden sarkarak giren asiyetik bir topluluktur. Ama İslamiyet'i kabul etmiş olarak geldiler. 10. Yüzyıl kilometre taşı olarak kabul edilir. Diğer kültürlerle alışveriş çok fazla olmuyor. Selçuklu sınırları küçük Asya'nın içindedir ve Konya merkezlidir. Osmanlı Avrupa içlerine ve balkanlara doğru ilerleyen bir imparatorluk. İlerledikçe yeni inanç sistemleri yeni kültür ve sanatla tanışıyor. Bütün bunların sonunda kendi şemsiyesi altına almak durumunda. Osmanlı tıpkı, Bizans, Roma ve Çin gibi bir uygarlıktır. Çeşitli etniklerin üzerinde bir Osmanlı enternasyonali yaratılabiliyor. Selçuklu için böyle bir şey söz konusu değil.
Evet. Selçuklu kültürü ile Osmanlı uygarlığı arasındaki ortak paydalar kadar kendi paydaşları da farklı. Selçuklu'da Türklük kimliği daha fazla ağır basıyor. Osmanlı homojen değil, Nizam-ı âlemi sürmek için gerek din gerek devşirme sisteminden gerekse vakıflardan faydalanmıştır. Osmanlı'da kimlik ön plana çıkarılmamıştır. Ancak ne kadar Türklüğü ön plana çıksa da Selçuklu sarayında da bir Fars kültürü hâkimdir. Aristokrat tabakada Farsça konuşmak, İran mitolojisi ve kökenleriyle bağlantı kurmak sanki bir zorunluluk gibi düşünülmüştür. Selçuklu sultanlarının lakapları olan Keykavus, Keykubat bunlar hep İran'dan gelmedir. Kırsala doğru gittikçe daha Türkleşildiğini görüyorsunuz. Tekstilde, halıda veya kilimde bunu görebiliyoruz.
Evet, öyle görülmüş. Kültür katmanlarına göre değişiyor. Yukarı doğru çıktıkça Farslaşma aşağıda yani kırsalda Türkleşme daha hâkimdir.
Göçebeliği biz daha çok halı, kilim gibi tekstil ürünlerinden takip edebiliyoruz. Mimaride değil. Göçebe kendisini orada dile getiriyor. Bütün boyların işleme tarzları ve ana tipleri farklıdır. Kullandıkları renk tonları bile farklı. Adeta o aşiretin damgası gibidir. Konya ve Antalya'da yapılan halılar farklıdır mesela. O yüzden gelenek orada sürekliliğini koruyor.
Evet doğrudur. Selçuklu Osmanlı'nın bir ön evresidir.
Bazı ölçü ve esaslar sürdürülmek durumundadır. Selçuklu sanatında kullanılan temalara bakıldığında geometrik sistemler Osmanlı'da da devam etmiştir. Kompozisyonlar değişmekle beraber o kaldı. Çünkü tasavvuf ve vahdet düşüncesine cevap veriyor. Konya'daki Karatay Medresesi'nde geçme yıldızlar, Şehzade'de camisinde de var. Bitkisel formlar Osmanlı'da artarak devam etti. Osmanlı'ya doğru yaklaştıkça figürlerde bir eleme dikkatimizi çekiyor. Önce insan figürü yok ediliyor, sonra hayvan figürleri, daha sonra da efsane yaratıklar; kanatlı aslanlar ve sfenksler temizleniyor. Selçuklu'dan Osmanlı'ya uzanan motif repertuarında ilk dikkatimizi çeken şey figürün temizlenmesidir.