|

Biz onları sevmiştik

Obama rüzgârı hepimizin malumu. Pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de “ABD'de bir zenci başkan hadisesi” başlı başına bir ilgi sebebi. İlaveten, şuuraltımızdaki “zenci eşittir mağdur” formülasyonunun da etkisiyle Obama'ya ısınıverdik. Tabiî, mazide başka ısındıklarımız da vardı...

Taceddin Ural
00:00 - 16/11/2008 Pazar
Güncelleme: 13:51 - 15/11/2008 Cumartesi
Yeni Şafak
Biz onları sevmiştik
Biz onları sevmiştik

Ankara'da bir devlet dairesi. İki hizmetli sohbet ediyorlardı. Biri, “Bizimki kazandı, Obama bizim oradan” dedi. Arkadaşına, “Nasıl ya?” dercesine bakan diğeri, “Ha Kenya, ha Konya, bizden o bizden” cevabını alacaktı. Bir sonraki gün ise ajanslara şu haber düştü: “Van'ın Çavuştepe Köyü sakinleri ABD Başkanı Obama için 44 kurban kesip, halay çektiler.” Evet, “biz böyleyiz” işte. Bir olay, bir ülke, bir insan yeter ki bir tarafımızdan yakalayıversin bizi, yeter ki o şeyle “elektriğimiz” tutuversin.


KENNEDY CADDELERİ, POSTERLERİ

Bu bazen dinsel bir yakınlık, bir aidiyet duygusu, bazen “düzgün adam” kanaatinin geniş çevrelerce paylaşılması, bazen de popüler kültürün etkisiyle alakalı gibi. Mazlumdan yana olduğu düşünülen isimlere yönelik bir yakınlık belki de bu. Bir suikaste kurban giden ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy'e yönelik ilgi böyleydi meselâ. Tabiî burada, Kennedy'den birkaç yıl önce Amerikan ve Türk askerlerinin Kore'de omuz omuza savaşmış olmalarının yol açtığı sıcak atmosferin etkisinden de söz etmeli. Kore'den dönen askerler sivil işlerinde “Amerika'yı hatırlatan” ibareleri koymaktan zevk alıyorlardı. “Koreli Berber”, “Kore Çay Ocağı” gibi. Keza, Bursa'da bir nakliyecinin aracının arkasında şöyle afili bir “Koreli” yazısını okurduk. ABD'nin o dönem yardımlarda kesenin ağzını açması, bir de başarılı bir halkla ilişkiler faaliyetinin yürütülmesi olumlu havayı destekleyen diğer unsurlardı.

Her ne ise “ilk Kennedy” bu topraklarda tuhaf bir biçimde tutulmuştu. Filmlerle kurgulanan “Amerikan rüyası”nın da etkisiyle toplumda bir Amerika sempatisi zaten vardı. Bu yakışıklı, genç başkan da o havanın üzerine gelmişti. Kimi dükkânlarda -ne alakaysa- Kennedy fotoğrafları asılırdı. Bu ismin bir de genç yaşta öldürülmesi, Kenndey'e olan ilgiyi, acımayı her ne derseniz işte onu artıracaktı. Devlet de bu ilgiye duyarsız kalmayacak ve Ankara ve İstanbul'da önemli güzergâhlardaki iki caddeye Kenedy adını verecekti. Can Ataklı ise onun popüler olmasını bambaşka nedenlere bağlamıştı 10 yıl önce Sabah'ta kaleme aldığı bir yazısında: “Aslında Türkiye'ye hiç de dost olmayan Kennedy, belki de gençliği ve güzel bir eşe sahip olması yüzünden sevilmişti.”


KADDAFİ MUHİBLERİ

Türkiye, tıpkı bugün olduğu gibi Kıbrıs çıkartması öncesi günlerde de bu haklı davasında yalnızdı. Bunun, belki de tek istisnası Libya'ydı. Libya Lideri Kaddafi, Kıbrıs Barış Harekâtı başladığında hem “gerekirse gelin inin” diyerek havaalanlarını kullanımımıza açmış, hem bazen düşük bedelli bazen de bedelsiz olarak jetlerimize yakıt ikmali yapmış, hem de işler iyice sarpa sararsa kendi uçaklarını Kıbrıs'a yardıma gönderme vaadinde bulunmuştu. Bu haberler Türkiye'de “Helal olsun”larla karşılanırken, bir gemi faciası Libya'ya / Kaddafi'ye yönelik sempatiyi daha da arttıracaktı. 28 Şubat'ın “şedit paşası” Güven Erkaya'nın yarbayken komutanlığını yaptığı Kocatepe Muhribi'nin batışı sonrası Libya kuvvetleri denizden gazilerimizi toplamış, Libya'da onlara çok iyi davranılmış, bizzat Kaddafi yaralıları ziyaret etmiş, sonra da hediyelerle donattığı gazilerimizi büyük bir özenle Türkiye'ye kadar yollamıştı. Ondan sonra sökün edecekti elbette Türkiye'de Kaddafi resimli kahvehaneler, berber dükkânları, nalburlar. Eğer, 1996 yılında Başbakan Necmettin Erbakan'ın Libya ziyaretinde yaşanan kimi nahoş hadiseler; basını, entelijansiyayı etkilediği kadar Türk halkını etkilemediyse bunda, Muammer Kaddafi'nin Kıbrıs çıkartması günlerinden kalma bu kredisinin büyük payı vardır.


DARBECİYDİ FİLAN AMA SEVMİŞTİK

12 Eylül darbesinin “oluşturduğu hava”nın etkisiyle midir nedir, 1980'lerden itibaren bizde bir de Ziya Ül Hak sevgisi başlamıştı. Başımızda bir darbeci vardı, o da Pakistan'ın darbecisiydi. Bu ikisi sık sık birbirlerine gelir giderler, dolaysıyla kamuoyunda Pakistan ve onun lideri yakından takip edilirdi. Pakistan'lı kardeşlerimizin Kurtuluş Savaşı sırasında büyük fedakârlıklarla bize maddî destekte bulunması da Ziya Ül Hak'ın Türkiye'de sevilmesini kolaylaştıran bir başka unsurdu. Maalesef görsel materyelle destekleyemiyoruz ama yaşı 30 geçkinler, mahalle aralarındaki berberlerde, kahvelerde duvarlara Kenan Evren ile Ziya Ül Hak resimlerinin yan yana asılı olduğunu hatırlayacaklardır. Ben, onu hatırladığım gibi daha eski yıllarda da Ziya Ül Hak'ın devirdiği Pakistan Başbakanı Zülfikâr Ali Butto resimli kahvehaneleri de hatırlıyorum.

Milletçe, “kral öldü yaşasın yeni kral” mı demiştik ne?


Clinton, “O bir Türk”…

Marmara Depremi'nin ardından dönemin ABD Başkanı Bill Clinton'un Türkiye'yi ziyareti ABD ile hanidir limonî olan ilişkilerin tamirine önemli bir katkı yapmıştı. ABD, Kuzey Irak'taki Çekiç Güç'ün karanlık işleri ve 1992 yılında Muavenet Muhribi'ni “yanlışlıkla” vurması nedeniyle tarihimizde sık sık olduğu üzere nefret edilen bir pozisyondaydı. Clinton'un ziyareti, başarılı bir halkla ilişkiler operasyonu ve başkanın doğal sempatisi sonucunda Türk halkındaki buruklukları biraz olsun unutturacaktı. Clinton gelmeden önce Türkiye'ye yayılan 100'ü aşkın uzman en ufak detayları bile hesaplayarak “sevimli bir ziyaret”in alt yapısını hazırlamışlardı. Deprem bölgesinde kucağına verilen Erkan bebeğin Clinton'un burnunu sıkması ise arayıp da bulunamayacak bir fotoğraf olmuştu. Sonuçta Bill Clinton, uzun yıllardan sonra Türkiye'de sevilen nadir ABD'li yetkililerden birisi olmuştu. Onun ardından ABD başkanlığı görevine gelen George Bush ise bu görece sempatiyi yok etmek için elinden geleni yaptı hiç kuşkusuz.



15 yıl önce