|

Ertuğrul, iki ülkeyi aynı hikayede buluşturuyor

125 yıl önce II. Abdülhamid’in Japon imparatoruna gönderdiği ve dönüş yolunda kayalara çarparak batan Ertuğrul Fırkateyni’nin hikâyesi Türk-Japon ortaklığında beyaz perdeye aktarılıyor. Kasım’da vizyona girecek olan filmin Japonya çekimlerini bitirip, Türkiye çekimlerine başlayan yönetmen Mitsutoshi Tanaka, Ertuğrul 1890 filmi için “Kişisel sinema tarihimin en büyük projesi” diyor.

Yeni Şafak ve
04:45 - 3/05/2015 Pazar
Güncelleme: 23:53 - 2/05/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Ertuğrul Fırkateyni'nin hikâyesinin filme aktarılma teklifi doğrudan sizden gelmiş. Hikâyenin başına dönelim, size nereden geldi?


Hikâyeden haberim ilk olarak o acı olayın yaşandığı yer olan Kuşimoto'nun Belediye Başkanı üzerinden oldu. Belediye başkanı, Katsuma Tashima üniversitede sanat bölümünden eski bir dostum. Aslında daha da önce, bundan on yıl önce hikâyeyi bana anlatınca benim ilgimi çekti. Bu hikâyenin sinemaya aktarılabileceğini düşündüm. O heyecanla projeyi Japonya'daki bazı film şirketlerine sundum. Tabi kabul etmediler. (gülüyor)



Neden kabul etmediler, her iki toplumu da ilgilendiren bir hikâyeye sahip…

Kabul etmemelerinin sebebi hikâyenin zayıf olması değil. Hikâyenin öneminin farkında oldular ama maliyet açısından buna sıcak bakmadılar. Çok büyük bütçe isteyen bir proje bu...



Siz de filmi çekebilmek için başka çözümler aradınız...

Evet, en önemli çözümü Türkiye'de bulabiliriz diyerek Kuşimoto Belediye Başkanı ile birlikte beş yıl önce Türkiye'ye geldik. Tabi bu planlı bir geliş değildi, kiminle görüşeceğimi, Türkiye'deki sinema çevrelerini bilmiyorduk. İstanbul'da Kültür Müdürlüğü'nden bazı yetkililerle görüştük önce, sonra Kültür Bakanlığı'yla… Nihayet dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Gül'le ve yine dönemin başbakanı Sayın Erdoğan'la görüşme imkânı bulduk.



ERDOĞAN, HER TÜRLÜ DESTEĞİ VERECEĞİNİ SÖYLEDİ


Erdoğan'a hikâyeyi anlatınca nasıl karşıladı fikrinizi?

İki yıl önce Japonya başbakanı Sayın Abe ile görüştük. Biliyorsunuz bir yıl sonra Sayın Erdoğan da Japonya'ya gelmişti. Erdoğan'la Tokyo'da görüşebildik. O görüşmede hem Erdoğan'a hem de Abe'ye hikâyeyi filme aktarmak istediğimi ve desteklerini beklediğimi söyledim. Her iki lider de tabi fikirden dolayı tebrik ettiler, barış ve dostluğu anlatan bir film yapmamızı istediler. Türkiye ve Japonya'nın ortaklaşa üstlenmesiyle böyle bir filmin hayata geçirilmesinin öneminden söz ettiler. Sayın Erdoğan, barışı anlatacağımız bir filme her türlü desteği vereceklerini ifade etti.



Döneme ilişkin pek çok okuma yapmışsınızdır. Orada gördüğünüz Türk imajı ile Türkiye'ye ilk geldiğinizde karşılaştığınız Türk imajı hakkında neler söylersiniz?

Tamamen farklı. Benim okuldayken tarih derslerinden zihnimde kalan Türk imajı, Osmanlı dönemindeki gibi böyle iri-yarı, kuvvetli, sert erkek imajı idi. Buraya gelince tabi, insanların çok sıcak kalpli olduğunu görmüş oldum. Tabi anlamadığım kısımlar da var ama şunu diyebilirim, Japonlarla Türklerin ortak noktaları çok. Sizin adab-ı muaşeret dediğiniz kurallar, saygı ve sevgi kuralları, bizde de çok kuvvetlidir. Düşündüğümüzde birisi çok Batılı bir ülke, diğeri çok Doğu'da bir ülke ama görünmez bir yakınlık da var aralarında, bunu görmüş oldum.




Aslında hikâye, Japon imparatoru Meiji'nin yeğeni Prens Komatsu'nun, 1887 yılında Osmanlı İmparatorluğu'na yaptığı ziyaretle başlıyor. Prens'in, Dolmabahçe Sarayı'nda ihtimamla ağırlanmasından son derece memnuniyet duyan Japon İmparatoru, teşekkür için II. Abdülhamid'e Japonya'nın en önemli nişanını gönderir. II. Abdülhamid, Asya'nın büyüyen ülkesi Japonya'yla yakın dostluk kurmak ve Meiji'nin jestine jestle karşılık vermek için Osmanlı'nın en büyük nişanının hediyelerle birlikte Japon imparatoruna gönderilmesi için 681 kişilik mürettebatıyla Ertuğrul Fırkateyni'ni görevlendirir.



1889 yılında İstanbul'dan yola çıkan Ertuğrul, 11 ay sonra 1890'da Japonya'nın Yokohama limanına varır. 3 ay sonra İstanbul'a geri dönmek için hareket eden Ertuğrul, Kuşimoto açıklarında kayalara çarparak batar. Amiral Osman Paşa dâhil olmak üzere 69 denizci dışında bütün mürettebatı şehit düşen Ertuğrul'un yaşadığı facia Türk-Japon halkları arasındaki yakın dostluğun başlangıcı olur. Hikâyenin ikinci kısmı ise 1985 yılında, İran-Irak Savaşı sürerken, Saddam Hüseyin'in İran'daki tüm yabancı ülke vatandaşlarına 24 saat içinde İran'ı terk etme çağrısı ile başlar. Her millet kendi vatandaşını kurtarırken Japonya uçak gönderemez. Japonlar da Tahran'da mahsur kalan 215 Japon için dönemin başbakanı Turgut Özal'dan ricacı olurlar. Özal'ın girişimiyle 215 Japon vatandaşı, bombardımanın başlamasına üç saat kala kurtarılıp Türkiye'ye getirilir. Bu iki tarihi olayın hikâyesini bütün gerçekliğiyle beyaz perdeye aktaran filmin yönetmeni Mitsutoshi Tanaka ile Japonya çekimlerinin ardından geldiği İstanbul'da Ertuğrul 1890 filmini konuştuk. Tanaka'nın “Sinema kariyerimin en büyük yapımı" dediği Ertuğrul, Kasım'da Türkiye'de Aralık'ta da Japonya'da gösterime girecek.



Yönettiğim en yüksek bütçeli film


Yüksek bütçe gerekiyor demiştiniz böyle bir film için.

Elbette. Ertuğrul 1890'ın benim kişisel sinema tarihimdeki en büyük prodüksiyon olduğunu söylemeliyim. Yönettiğim en yüksek bütçeli film bu. Zaten bundan dolayı, çok iyi anlatmak istiyoruz hikâyemizi. Sadece Türklerin ve Japonların izlediği değil, bütün dünyanın izleyip beğeneceği bir film ortaya koymak istiyoruz. Türkiye tarihi açısından da böylesine önemli bir olayın yönetmenliğini üstlenmek benim açımdan çok onur verici bir şey.



Türklerin gayreti olağanüstü


İki tarihi olaya da çok geniş ayrıntılarıyla vakıf oldunuz. Sizi en çok etkileyen anı sorsam…

Tahran Havaalanı'nda Türk yardımcı oyuncuların ortaya koydukları oyunculuk çabasının beni etkilediğini söyleyebilirim. Bir şeyi iyi yapmak adına gösterdikleri gayret, o tarihi olayı yeniden yaşattırdı bize.



İki farklı ülke, iki farklı sinema ve ikisinin tam ortasında siz varsınız.

Başlangıçta, kültür, dil ve hatta din üzerinden çok büyük sorunlar yaşayacağımızı düşünmüştüm. Türk ekiple görüşüp, düşüncelerimi anlattıktan sonra çalışmaya başlayınca düşündüğüm zorlukların hiçbirinin yaşanmadığını gördüm. Tek yaşadığımız zorluk dil meselesiydi. Uzun tarihi dostluğumuzun bir nişanı olacak bir film.



İki tarihi olayı tek filmde anlatıyoruz, Arada bir kahraman var


Hazırlık çalışmalarını yaptınız? Sonuçta sonradan öğrendiğiniz bir kültürün tarihi bu...

Yani tabi Japonya'da da birçok araştırma yaptım. Türkiye'ye gelince Türk kaynaklarından da hikâyenin izini sürdüm. İnsan fotoğrafını daha iyi yansıtabilmek için Karadeniz'de Ordu'nun bir köyüne gittim. Orada iki yaşlı amcayla görüştüm, senaryoda Mustafa ve Bekir karakterleri var. Orada tanıştığım o amcaları da senaryoya dâhil ettim. Daha ayrıntılı anlatmayayım, bunlar filmdeki bazı sürprizler.



Filmin adı her ne kadar “Ertuğrul 1890" olsa da aralarında 90 yıl olan iki hikâye var filmde. Bir de 1985 yılında Tahran'da mahsur kalan Japonların Türkiye tarafından kurtarılması…

Evet, tek bir hikâye değil. İki ülkenin tarihindeki bu iki önemli olayı, dostluğu yeniden hatırlatabilmek için ele aldık. O kurtarma operasyonu da tarihi bir olaydır. İki yardım çalışmasını bir filmde anlatıyoruz aslında.



İki hikâyeyi tek bir filme sığdırmak zor olmalı. Biraz spoiler olacak ama…

Elbette zor. Ama iki hikâyeyi bağlayan bir kahramanımız var. Bu kadar yeter, sürprizi kaçmasın. (gülüyor)



Tabi sinema, gerçekliğin yeniden inşası demek ama siz mevcut gerçekliği yansıtabilmek için özel çalışmalar yapabildiniz mi? Filmin ikinci hikâyesinin kahramanları büyük oranda hayatta biliyorsunuz…

Elbette. 1985 yılında Tahran'da mahsur kalan Japonları, kendi hayatını da tehlikeye atarak kurtaran ve geçen yıl hayatını kaybeden Türk Hava Yolları pilotu ile görüşmüştüm. Çok sağ olsunlar, eşi bize kek yaptı, çok sıcak karşıladılar. Hikâyeyi mümkün olduğunca bütün gerçekliğiyle aktarabilmek için ne gerekiyorsa en ince ayrıntısına kadar gerçekleştirmek istedik. O zaman Türk Hava Yolları'nın Japonları kurtarması için Tahran Havaalanı'na gönderdiği uçak, DC10 uçağı. Bu uçağın özelliği şu; Tahran'da Havaalanı'nın DC10 uçağının inişi için yeterli bir pist uzunluğu yoktu. Yani hayatını 215 Japon için riske atan bir pilotu, sinemaya aktarmak için, hissettiklerini, yaşadıklarını perdeye taşıyabilmek için yoğun çalışmamız gerekiyordu ve bunu yaptık.







#Mitsutoshi Tanaka
#Ertuğrul 1890
#Türk Hava Yolları
9 yıl önce