|

Eski anılar kartpostallarda kaldı

Artık kimse kart göndermiyor ama Keskin Color kartpostallarını bilmeyen yok gibi. Şirketin ikinci kuşak Yönetim Kurulu Başkanı Reşit Keskin, kartpostalları anlatırken bir şey fark ediyoruz, artık kartpostallarda gösterilen manzaralar yok İstanbul’da.

Yeni Şafak
04:00 - 1/02/2015 Pazar
Güncelleme: 17:19 - 31/01/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Bir zamanların tebrik ve haberleşme geleneği kartpostallar ya sandıklarda çürüyor ya da sahaflarda 1’er 2’şer liraya alıcısını bekliyor. Telefonun cebe girmesi, sms’in kullanılmaya başlanması derken ne kart atar ne de mektup yazar olduk. Türkiye’de kartpostal denince akla gelen ilk marka Keskin Color Kartpostalları. Kartpostalların geçmişten günümüze birçok ânı ve anıyı taşıyan araçlar olduğunu söyleyen Keskin Color Yönetim Kurulu Başkanı Reşit Keskin görüşmeye gittiğimizde ellerinde ne kadar kartpostal varsa önümüze yığıyor. Manzaraya bakıp kartpostal gibi demenin ne demek olduğunu dönemin şartlarına göre oldukça kaliteli basılmış olan Keskin Color’ın kartpostallarına baktığımızda anlıyoruz. Ama artık kartpostal gibi manzara bulmak da zor. İstanbul’a dışarıdan bakıp gördüğümüz tek şey gri ve siyah camlı yüksek binalar.


SAMİMİ BİR ARAÇ

Kartpostalların en popüler olduğu dönemlerde gençler genellikle romantik desenlerin ve sözlerin olduğu kartlarla esprili şaka kartlarını, vatani görevini yapan askerler ünlü sanatçıların olduğu kartlarla şafak kartlarını, Kurumsal firmalar çift kapaklı tebrik kartlarını, yerli yabancı turistler turistik kartları tercih ediyorlardı. Bunun dışında Kurban bayramlarında koç başlı kartpostallar, Ramazan bayramlarında ise dini motifli kartpostallar tercih ediliyordu. Şehir kartpostalları da en popüler kartpostallar arasında yerini alıyordu. Günümüzde yerli yabancı turistler turistik kartpostalları, öğrenciler Atatürk kartpostallarını resim öğrencileri de yağlı boya ve tabiat  resim kartpostallarını tercih ediyorlar. Keskin, kartpostalların çok daha samimi, içinde duygu barından bir araç olduğunu belirtiyor ve “Çok güzel bir arşivimiz vardı ama tamamını tutamadık elimizde. Keşke tutabilseydik. İstanbul’un o kadar güzel manzaraları vardı ki çoğunu kaybettik” diyor.


CUMBURBAŞKANI DA KARTPOSTAL SATMIŞ

Naci ve Abdullah Keskin kardeşler 1963’te kuruyor şirketi. 1966 yılında güzel sanatlar matbaasıyla ortak olarak Keskin Color Kartpostalcılık Limited Şirketi oluyor. 1966 senesinden sonra kendi matbaalarında basmaya başlıyorlar. O zaman bir tane daha kartpostal firması var: Doğan Kardeşler. Keskin Color, piyasada çok olmayan şehir kartlarını basınca çok talep geliyor. İki bayram bir yıl başı döneminde bütün postanelerin önünde tezgahlar açılıyor. Keskin, özellikle öğrencilerin o dönemler kart satarak ek gelir elde ettiğini söylüyor. Bu isimlerin arasında tanıdık simalar da var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sunucu Tayfun Talipoğlu gibi. Daha sonra turistik yayın işin içine giriyor. Kartpostal geriye gidince kırtasiye işlerine ağırlık veriliyor. Kartpostal adı ise özellikle kaldırılmıyor.


Bir kart için saatlerce fotoğraf çekerdik

Kartpostalların popüler olduğu dönemlerde şimdiki teknoloji olmadığı için fotoğraf çekimine saatler harcanıyordu. Fotoğrafları Reşit Keskin’in babası ve amcası çekiyordu. Keskin bir anısını şöyle anlatıyor: "Efes bölgesini fotoğraflamak için gittik. Benim ilkokula gittiğim dönemler. Saat sabah 10.00’da kurduk fotoğraf makinesini. Güneş ışığını, gölgeyi beklemeye başladık. Dakikalar, sonra saatler geçmeye başladı. Zaman geçtikçe karnım acıktı, susadım ama o kadar bekledik ki çekimi yapmamız lazım. Bir fotoğraf çıkacak diye 4 saat orada bekledik. Şimdi her şeyin kolayı var. Dijital makinelerle iki dakikada çekiyorsunuz fotoğrafı." Bir keresinde de helikopter kiralıyorlar fotoğraf çekmek için. Haluk Özözlü, Şemsi Güneri ve Kadir Kır’la çalışıyorlar. Şimdi ise Keskin’in oğlu meraklı, o çekiyor fotoğrafları.


Boğaz’dan Laleli’ye yaşayan balıklar

Reşit Keskin, 1963 yılında geliyor İstanbul’a. İlkokula da burada başlıyor. İlk yıllar Laleli’de yaşıyorlar. 1966 senesinde taşındıkları Valideçeşme’deki evlerinin penceresinden Kız Kulesi’ni gördüklerini söyleyen Keskin, şimdi binalardan hiçbir şeyin gözükmediğini not düşüyor. 1966’da İstanbul’un nüfusu 2 milyon bile değil. O yıllara ait güzel bir anısı var: “1965 yılıydı galiba. Ben on yaşlarındayım. Boğaz'a gittik. 4 tane palamut aldık. Arabanın arkasına attı babam balıkları. Boğazdan Laleli'ye geldik, balıklar hala zıplıyordu. Şimdi düşünün Boğaz'dan Laleliye bir hafta sonu kaç saatte gidersiniz?” 


#istanbul
#kartpostal
#fotoğraf
9 yıl önce