|

İstanbul aşkı minyatürcü yaptı

Romanya asıllı minyatür sanatçısı Mihaela Alpayer, 13 yıl önce Türkiye’ye gelmiş ve İstanbul’a olan sevgisinden dolayı minyatür sanatına merak salmış. Evlenip Bodrum'a yerleşen Alpayer, aynı zamanda tezhip sanatçısı fakat minyatürden vazgeçemiyor. Sebebi ise İstanbul'a olan aşkı.

Yeni Şafak ve
04:00 - 19/04/2015 Pazar
Güncelleme: 20:43 - 18/04/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Mihaela Alpayer, Romanya asıllı bir minyatür sanatçısı. Yurt içinde ve yurt dışında Berlin, Büreksel ve Bosna'da pek çok sergi açan Alpayer, tam bir İstanbul sevdalısı. Aynı zamanda tezhip sanatçısı olan Mihaela, İstanbul'a olan aşkı nedeniyle minyatür sanatçısı olmuş. Kariyerindeki ilk yükselişi 2009'da “Kapalıçarşı-Nuruosmaniye” isimli minyatürü ile ödül almasıyla başlıyor. 2010'da Klasik Türk Sanatları Vakfı tarafından düzenlenen “İstanbul ve Erguvan” konulu yarışmada “Erguvan İmparatorluğu” isimli eseriyle de ödül alan Alpayer, bir yıl sonra yine Kapalıçarşı'nın ticaret hayatını ve esnaflarını anlatan minyatürüyle başka bir ödülün sahibi oldu. Bu ödülden sonra eser devlet koleksiyonuna dâhil edildi. 13 yıldır Türkiye'de yaşayan Mihaela ile İstanbul'a ve sanatlarımıza olan merakını konuştuk.



-Uzun yıllardır burada yaşıyorsunuz. Romanya'da nasıl bir yaşamınız vardı?

Romanya'da öğrenciydim. Prahova Barkaneşti Agroindustrial'de ziraat mühendisliği eğitimi alıyordum. 1999'da Romanya'da, bir iş ziyareti için orda bulunan eşimle tanıştım. Evlenmeye karar verdik İstanbul'a yerleştim. 13 yıldır tezhip ve minyatürle ilgileniyorum. Bu iki sanatı da çok seviyorum.



-Bu sanatlarla evlendikten sonra mı tanıştınız?

Daha ortaokuldayken annemin kütüphanesinden 1001 gece masalları kitabını okumuştum. Kitapta süslü çadırlardan, saraylardan, camilerden bahsediliyordu. Zihnimde özellikle İstanbul büyülü bir kent olarak hep kaldı. İstanbul'a yerleştikten sonra geleneksel Osmanlı İslam sanatlarına meraklı eşimin de teşvikiyle, bu konulardaki kitapları okumaya başladım. Bu sanatlara ait örneklerin yer aldığı Topkapı Sarayı gibi muhteşem yapıları tekrar tekrar gezdim ve inceledim. Hatırlıyorum yine bir ziyaretimde Topkapı Sarayı'ndaki sünnet odasının önündeki o çini panoyu saatlerce seyretmiştim. Eve geldim, kaynaklardan panonun resmini bularak, kalemle çizmeye başladım. İnanılmaz bir keyif ve mutluluk duymuştum.



BİR GİRDİM BİR DAHA ÇIKAMADIM


Siz aynı zamanda tezhip de yapıyorsunuz. Özellikle neden minyatürü tercih ettiniz?

Tezhip sanatı, minyatür gibi derin bir tutkuyla bağlandığım diğer bir sanat ancak minyatürde, özellikle İstanbul şehrini tasvir etme imkânının olması beni cezbetti. Hemen tüm minyatürlerimde her şeyiyle İstanbul'u anlatıyorum. Bu anlamda bana bir İstanbul Minyatürcüsü de diyebilirsiniz. İstanbul'u tamamen kendi bakış açımdan anlatmaya çalıştığım minyatürlerimde, mutlaka tezhip sanatını da az da olsa kullanmayı seviyorum. Minyatür benim derinden bağlı olduğum bu kenti anlatmam için sonsuz tasarımlara açık muhteşem bir araç.



-İstanbul'un sizi çeken tarafı ne?

İstanbul geçmişte de birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuş büyüleyici bir kent. Hele benim gibi yurtdışında doğmuş büyümüş bir yabancıysanız, doğal güzellikleri ve tarihsel zenginliği ister istemez sanatçıyı cezbediyor ve içine çekiyor. Girdikten sonra ise çıkamıyor herşeyi tasvir etmeye başlıyorsunuz. Osmanlı dönemindeki satıcılar, şimdi kaybolmuş meslekler, surlar, Bizans'tan kalan eserler, yüzlerce cami, Boğaz veya bir martının kanadı herşey sizi sarmalıyor.



BENİM MUTLULUĞUM MİNYATÜRDE


-Sanatlarımızla tanışmadan önce nasıldı, tanıştıktan sonra sizin için nasıl bir fark oldu?

İnsanın iç dünyasını dışa vururken ve tasarımlar yaparken bu kadar mutlu olabildiği başka sanatlar vardır elbette, ancak bu mutluluk benim için geleneksel sanatlardan geçiyor.


-Yurt dışından kalkıp geldiniz. Hiç bilmediğiniz bir kültürü ve sanatı öğrendiniz. Sergiler açıyor, ödüller alıyorsunuz. Burada kendinizi nerede görüyorsunuz?

Bu sorunun cevabını benim vermem doğru olmaz, ancak çok sayıda ödüle değer bulunmam ve yine yurt içinde ve yurt dışında değerli sanatseverlerin övgüleri beni çok mutlu ediyor. Bir de sanatçının kendisini bir yerde görmesi bence bu sanatların ruhuyla bağdaşmıyor. Kendimi sadece durmadan çalışan ve öğrenen bir fırça olarak görüyorum.



Bizden daha saygılısın diyorlar



-Ülkemizde yaşayan yabancılara geleneksel sanatlarımıza verdikleri değerden ötürü ayrı bir iltimas geçiliyor. Bunun başarınıza katkısı olmuş mudur?

Elbette, 2009'da Taner Alakuş hocanın verdiği minyatür derslerine başlamaya karar vermiştim. O tarihlerde Klasik Türk sanatları vakfında ders veren hocanın yanına gittiğimde derslerin aylar önce başladığı ve hocanın araya öğrenci kabul etmediğini duyduğumda çok üzüldüğümü hatırlıyorum. Yanımdaki tezhip sanatına ait çalışmalarımı ders arasında hocaya gösterdiğimde, Taner hocanın bendeki bu derin merak ve isteği görerek araya öğrenci olarak kabul etmesi yaşadığım en güzel ve değerli bir anıdır benim için.


-Yabancı olmanızın sıkıntıları oldu mu?

Türkçe öğrenmekte başlarda zorlandım. Benim geldiğim ilk yıllarda Türkçe eğitimi alabileceğim bir kurs yoktu. Bunun dışında hiçbir sıkıntım olmadı. Bir gün Sayın Taner Alakuş hocam, dersimiz esnasında, tüm öğrenci arkadaşlarımın önünde, benden bahisle yazdığı bir dergi makalesini, üzerine şunları yazıp imzalayarak bana vermişti: ''Sınıfımızın nadide yabancısı, ama bizden. Bizim sanatımıza bizden daha saygılı insana saygılar, sevgiler. Bütün sınıfın önünde beni ağlatan bu yazıdan da anlaşılacağı üzere, gerek bu güne kadarki tüm hocalarım ve öğrenci arkadaşlarım ve gerekse sanatseverlerden hiç bir olumsuzluk görmediğim gibi el üstünde tutuldum ve değer gördüm. O makale hala duvarımda asılı duruyor.


-Yaptığınız minyatürlerle yurt dışında sergiler açtınız. Bu başarılar yurt dışında sanatımıza olan bakışı nasıl şekillendirdi?

Yurt içinde ve dışında açılan kişisel sergilerimde, geleneksel sanatlarımıza karşı yoğun bir ilgi var. Tezhip sanatından örneklere de mutlaka yer verdiğim bu sergilerde yabancılar nezdinde en fazla ilgiyi doğal olarak İstanbul'u tasvir etmeye çalıştığım minyatürler görüyor. Çünkü onların düşüncelerinde de bir zamanlar benim de olduğu gibi merak ettikleri büyülü bir şehir var.


-Bu sanata dair hayaliniz nedir?

Minyatür, gece gündüz hiç durmadan tasarımlar yapmama ve bunları hayata geçirmeme neden olan ve bundan dolayı Allah'a her seferinde şükrettiğim bir tutku. Her tasarım sonrası, yeni bir macera başlıyor. Minyatürle İstanbul'u dünyaya anlatmak istiyorum.



Diğer sanatlarla kıyas edilemez


-Minyatür, resim sanatıyla kıyaslanır fakat minyatürde perspektif olmadığı için eleştirilir. Bu eleştiriyi nasıl yorumluyorsunuz?

Bu soruyu geleneksel sanatlarımızdan hat sanatıyla ilgili bir örnek vererek cevaplamak istiyorum. Hat sanatımız için soyut sanattır, Picasso'nun eserlerinde olduğu gibi soyut anlamlar içerir şeklindeki nitelendirmeler bana hep anlamsız gelmiştir. Hat sanatı hat sanatıdır, soyut veya başka bir sanat değildir. Başlı başına hiç bir sanatla bağdaştırılamayacak kadar kendine özgü ve Osmanlı'da en olgun ve en mükemmel seviyesine ulaşmış bir sanattır. Minyatür sanatı da aynı şekilde kendine özgü kuralları olan bir sanat. Resim sanatıyla karşılaştırılması anlamsız. Yaşadığımız sosyal ve coğrafi öğeleri günümüz minyatürüne katmamız, geleneksel kurallarından sapmamızı ve yozlaştırmamızı gerektirmez.


-Osmanlı minyatür sanatı bitti mi?

Hayır. Bana göre bunu söyleyenlerin tasarımla ilgili bir kısırlıkları söz konusu. Bana hocamın öğrettiği gibi Klasik Osmanlı Minyatürünün ana kurallarına sadık kalınarak yeni açılımlar ve tasarımlar yapılabileceği fikrinden hiç vazgeçmedim.






#Mihaela Alpayer
#Osmanlı dönem
#minyatür
#Romanya
9 yıl önce
default-profile-img