|

İstanbul'a rengini Fatih ve Kanuni verdi

Dünyanın içinden deniz geçen tek şehri olan İstanbul’un binlerce yıllık tarihi, mimarimizin en özel yapılarına da ev sahipliği yapıyor. Araştırmacı Rose Mary Samanoğlu, her gün gördüğümüz ama hikâyesine kulak vermediğimiz İstanbul’un yüz binasını hikâyeleriyle birlikte bir kitapta topladı. Samanoğlu; 'İstanbul’a rengini Fatih ve Kanuni verdi' diyor.”

Yeni Şafak
04:00 - 10/05/2015 الأحد
Güncelleme: 19:36 - 9/05/2015 السبت
Yeni Şafak

Rose Mary Samanoğlu, İstanbul'un 'eski İstanbullu' dediğimiz ailelerinden birine mensup bir yayıncı. Çocukluğunun geçtiği İstanbul'da her gün önünden geçip gittiği anıt binalara yakından bakmaya karar veren Samanoğlu, 4. yüzyıldan bugüne tarih boyunca ayakta kalmayı başaran binlerce yapı arasından seçtiği, İstanbul'un askeri ve sivil mimarisini yansıtan yüz binayı hikâyeleriyle birlikte kitaplaştırdı. Pek çoğu hiç bilinmeyen, bir kısmının hikâyesinden haberimizin olmadığı İstanbul'un yüz binasını konuştuğumuz Samanoğlu, hikâyelerin izini Evliya Çelebi, Aşıkpaşazade ve Tursun Bey gibi kadim tarih kaynaklarında da sürüyor.



İstanbul tarihine damgasını vuran 100 binayı bir araya getirdiniz. Binalar üzerine düşünme fikri nasıl ortaya çıktı?

İstanbul birçok açıdan okunabilir bir şehir. Çoğu zaman önünden geçip gittiğimiz, şehrin tarihinde önemli yere sahip binaların bir arada okunması fikrinin, İstanbul'u daha yakından tanımak isteyenler için hem keyifli hem de faydalı bir çalışma olacağını düşündüm.



4. yüzyıldan günümüze kadar yüz bina… Kaç binayı inceleme fırsatınız oldu, eserleri neye göre belirlediniz?

Kitabın dâhil olduğu 100'ler serisinde yer alan yalılar, camiler, kiliseler, köşkler gibi ayrı başlıklar altında toplanan eserlerin dışında kalan, İstanbul'a damgasını vurmuş, şehrin tarihinde etkili olmuş, hikâyesi bulunan binaları seçmeye dikkat ettim.



Hem sivil mimariden hem de askeri mimariden örnekler var.

Kitabın daha zengin bir içeriğe sahip olması açısından İstanbul için önemli olan her çeşit binadan örnekler vermeye çalıştım. İstanbul'un önemli mimarlarından Vedat Tek'in Nişantaşı'ndaki evi, Şişhane'den Taksim'e giden yol üzerinde yer alan, etkileyici mimarisiyle dikkat çeken Frej Apartmanı gibi sivil mimariden tutun da, Selimiye Kışlası gibi askeri mimariye kadar pek çok farklı binayı daha yakından tanımanız mümkün.



İSTANBUL'A SİNAN DAMGASI


Özellikle Osmanlı dönemi için söylersek, bugünkü İstanbul'a en çok rengini veren dönem, padişah kim olmuş?

Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethiyle şehirde bir inşa süreci başlar. Topkapı Sarayı, Simkeşhane, Kürkçü Han, Rumeli Hisarı gibi günümüze kadar ulaşan pek çok bina mevcuttur. Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman'la birlikte Mimar Sinan'ın da İstanbul'a bıraktığı eser sayısı oldukça fazladır. Mimar Sinan da damga vurmuştur İstanbul'a yani. Özellikle iki padişahın döneminde mimari açıdan şehirde önemli bir değişim olduğu bir gerçektir. Hatta diyebiliriz ki bütün tarihi boyunca İstanbul'a rengini veren bu iki padişah olmuştur. İstanbul'un resmini onlar çizmiştir.



Başından bir değil birçok hikâye geçen, tarihin önemli olaylarına şahitlik eden pek çok bina var. Sizi en çok etkileyen hangisiydi?

Beni en çok etkileyen bina, her zaman Büyükada'daki Rum Yetimhanesi olmuştur. Çocukluğum adalarda geçtiği için terk edilmiş, harap haldeki ama hâlâ ihtişamını koruyan o gizemli bina her zaman bana ilginç gelmiştir.



ÜMİT YAŞAR'IN GALATA KULESİ


İstanbul'un en görkemli sembollerinden Galata Kulesi'nin de pek çok hikâyesi ve şahitliği var. Hatta en son bir şairin üzüntüsüne şahitlik etmiş.

Dünyanın en eski kulelerinden biri olan ve 528 yılında inşa edilen Galata Kulesi İstanbul'un önemli sembollerinden biri. İlk inşasından günümüze kadar pek çok kez onarılan ve bir dönem yangın gözleme kulesi olarak da kullanılan kule bazı intihar olaylarına da şahitlik etmiş. Bir yapının asırlar boyunca pek çok hikâyeye sahip olmasının çok örneği var İstanbul'da. Galata Kulesi şair Ümit Yaşar Oğuzcan için acı bir hikâye demek. 15 yaşındaki oğlunun Galata Kulesi'nden atlayarak intihar etmesi üzerine, Oğuzcan “Galata Kulesi” adlı şiirini yazar.



İstanbul'un En'leri ve İlk'lerine de değiniyorsunuz…

Kitabı hazırlarken binaların ilk'ler ve en'ler gibi dikkat çeken özellikleri olmasına özen gösterdim. Yapılara bu açıdan bakıldığında, aslında ne çok şey anlattıklarını fark edip, sessiz yapıların ne çok ses barındırdığını görüyor, eserlere başka bir gözle bakmaya başlıyorsunuz. Mesela kitapta yer alan İmrahor Köşkü, bir zamanlar İstanbul'un önemli mesire yerlerinden biri olan Kâğıthane'de inşa edilen ilk köşk olması açısından önemlidir. İstanbul'un ilk asansörlü apartmanı Doğan Apartmanı'dır mesela. Tayyare Apartmanları, İstanbul'da betonarme iskelet sistemiyle inşa edilen ilk toplu konut olma özelliğine sahiptir. Bunlar gibi daha pek çok ilk ve en'lere sahip binaları bu çalışmamda bir araya getirmeye çalıştım.





1460'TAN TANPINAR'A


Padişahların geçit yapan alayları seyretmesi için 1460 yılında, önce ahşap olarak yaptırılan Alay Köşkü, en son II. Mahmud (1808-1839) tarafından günümüzdeki haliyle yaptırılmış. Balyan'lar tarafından yapıldığı düşünülen Alay Köşkü'ne saray bahçesindeki geniş rampayı geçerek girilebiliyor. Dolmabahçe Sarayı'na Pembe Köşk yapılınca 1855'ten sonra Telgraf Nazırlığına bağlanan Alay Köşkü, 1938'de Topkapı Saray Müdürlüğü'ne bağlanır ve tadilata alınır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir süre Halkevi'nin oyun salonu olarak, 1945 yılında ise İstanbul Eski Eserleri Tescil Bürosu olarak kullanılır. Nihayet Alay Köşkü, günümüzde Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi ve Kütüphanesi olarak kullanılıyor.





Jön Türk'lerin mekânı


Taksim'de İstiklal ile Meşrutiyet Caddelerini birbirine bağlayan ve 1850'lerde yapımına başlanan Hacopulo Pasajı İstanbul'un sanat ve kültür hayatında derin izler bırakmış mekânlarından biri. Bugün daha çok Danışman Geçidi olarak bilinen pasaj, sayılamayacak kadar çok hikâyeye ev sahipliği yapması açısından önemli. Pasajın 13 numaralı dükkânında, Ahmet Mithat Efendi'nin matbaası yer alıyordu. Namık Kemal'in İbret'inin de bu matbaada çıkarıldığını belirtmeliyiz. Ahmet Mithat Efendi ve Namık Kemal'in burada tutuklandığı ve sürgüne gönderildiği de bilinen diğer başlıklardan biri. Tutuklama olayından sonra uzun süre Jön Türkler'in buluşma noktası olan Danışman Geçidi, bugün içerisindeki çay ocaklarıyla daha çok öğrencilerin mesken tuttuğu bir mekân.





Dünyanın ilk müzelerinden


13 Haziran 1891 yılında Lahitler Müzesi adıyla hizmete giren ve Asar-ı Atika Müzesi olarak anılan Arkeoloji Müzesi, 19. Yüzyıl sonlarında dünyada müze olarak tasarlanıp inşa edilen ilk on müze binası arasında yer almasıyla büyük bir öneme sahip.



Patrona'nın karargâhı


Türk hamam mimarisinin günümüze ulaşabilmiş en gösterişli örneği olan Beyazıt Hamamı, yaklaşık 1500 yılında padişahın eşi Gülbahar Hatun'un Vakfı'na gelir sağlamak için yapılmış. Hamam, Patrona Halil Ayaklanması'nın merkezi noktası olarak da biliniyor. III. Ahmed'in tahtan indirilmesi ve Sadrazaman Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın öldürülmesi ile sonuçlanan ayaklanmanın burada hazırlandığı söyleniyor. Olaydan sonra kötü çağrışımı sebebiyle uzun yıllar yıktırılmak istense de girişimlerin tamamı başarısızlıkla sonuçlanmış. Ayakta kalmasının sebebi olarak da bu gösteriliyor.



Osmanlı'nın ilk Ticaret Merkezi


Eminönü, Mahmutpaşa Yokuşu üzerinde inşa edilen Kürkçü Han, Fatih dönemi kervansaray yapıları arasından günümüze ulaşabilen tek örnek. Osmanlı'nın ilk ticari hanı olma özelliğine sahip olan hanın 1940'lardaki görünüşü ise böyleydi.



Amcazade Paşa Yalısı


Anadolu Hisarı'nın kuzeyinde yer alan yapı, İstanbul Boğazının ayakta kalan en eski yalısı. 1699'da Fazıl Ahmet Paşa'nın amcası ve 1697-1702 arasında Sadrazamlık yapan Hüseyin Paşa için yapılan yalı, Osmanlı konut mimarisinin klasik öğelerinden ikinci sıra pencerelerin kullanılmadığı ilginç bir yapı. Günümüze yalnızca bir kısmı ulaşan yalı, 1956'da geçirdiği yetersiz restorasyon sonrası bugün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.



KASR-I ADALET


Fatih döneminde Topkapı Sarayı ikinci avlusuna inşa edilen ve bugün yüksekliği 40 metrenin üzerinde olan Adalet Kasrı, sarayın en karakteristik ve en yüksek yapısı. En yüksek yapı olması, adaletin her şeyin üstünde olduğuna yapılan vurguyu temsil ediyor. II. Mahmud döneminde biraz daha yükseltilen Adalet Kasrı, 1860'lı yıllarda Sultan Abdülaziz döneminde yeniden inşa ettiriliyor. O tarihlerde hanedanın Topkapı'da değil Dolmabahçe'de kalıyor olmasına rağmen kulenin yeniden inşası Adalet Kasrı'na verilen önemi gösteriyor.





#Rose Mary Samanoğlu
#Topkapı Sarayı
#Adalet Kasrı
#Sultan Abdülaziz
٪d سنوات قبل