|

Kokular hayat kurtarıyor

''Kokunun Kitabı"nı yazan Vedat Ozan günde 23 bin kez kokladığımızı söylüyor. “Kokular olmasaydı yiyeceklerden lezzet almamız mümkün olmazdı” diyen Ozan, koku duyusunu yitirmenin insanı depresyona hatta intihara kadar sürüklediğini dile getiriyor. Ozan'a göre koku duyumuz daha anne karnında gelişiyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 18/01/2015 Pazar
Güncelleme: 17:56 - 17/01/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Türkiye onu parfümör ve koku uzmanı olarak tanıyor. İyi ya da kötü yoktur, kültürel kodlarımız vardır diyor. Yaklaşık 3 yıl önce Açık Radyo’da yaptığı Koku programıyla tanınan Vedat Ozan şimdi de Kokular Kitabı’nı yazdı. Everest Yayınları’ndan çıkan kitap serinin ilk cildi. 4 cilt olarak yayımlanması planlanan Kokular Kitabı’nın ilkinde gündelik hayatın içerisinde koku ve koku algısı inceleniyor. Biz de kitabı okuduk, kokusu burnumuzda tüterken Ozan’ın Gümüşsuyu’nda bulunan Koku Atölyesi’ni ziyaret ettik. İşte size buram buram bir koku röportajı…


Ülkemizde kokuya dair yazılmış ve geniş kapsamlı bir kitap yoktu. O anlamda Kokular Kitabı bir ilk. Kitap yazma kokusu nereden esti burnunuza?

Yaklaşık 3 sene öncesine kadar Açık Radyo’da Koku diye bir program yapıyordum. 154 program oldu. Her ne kadar program 25 dakika sürse de onun hazırlanması 20 saat alıyordu. Orada boş lafla vakit geçirmeyeyim, bilgi vereyim istedim. Bilgi verirken de sıkıcı olmaktan kaçındım. Bu programın sonunda bir külliyat oluştu elimde. Türkçe’de de kokuyla ilgili ciddi bir kaynak eksiği vardı. Koku çok önemli bir şey. Aristo’dan beri biz 5 temel duyuyla dış dünya iletişimini kuruyoruz. Koku da bunlardan biri. Ama bunun üzerine hiç konuşmuyor ve yazmıyoruz. Radyo programlarının iskeleti üzerine eklemeler, düzenlemeler yaparak hazırladım  Kokular Kitabı’nı. 


MİLYAR DOLARLIK SEKTÖR


Sanırım tek kitapla kalmayacaksınız.

Hepsini bir cilde sığdırma imkanım yoktu. Ben de dört başlık altında topladım. İlk ciltte koku algısı ve gündelik hayatın içerisinde koku, ikincide parfümler, üçüncü cilt kültür ve tarihi, son olarak dördüncü ciltte ise lezzetleri ele alacağım. İlk cilt olmadan diğerlerini anlamak mümkün olmayacaktı. Bu yüzden algıdan başladım. 6 aylık aralarla diğer ciltler de yayımlanmış olacak. 


Koku deyince bizim aklımıza parfüm geliyor. Sizin aklınıza gelen ne?

Çünkü kokunun, en şaşaalı, parıltılı yüzü parfüm. Aslında parfüm bu işin sadece küçük bir kısmı. Koku sektörü milyarlarca dolarlarla dönüyor. Parfümler yüzde onu teşkil eder. Yüzde ellisi lezzet katkılarıdır. Lezzet dediğimiz şey bir nevi kokudur. Nezleyken yediklerimizin tadını almadığımızı düşünürüz. Aslında tadını alırsınız da kokusunu alamazsınız. Geri kalan yüzde 40 da işlevsel ürünlerde. Bugün marketlerde satılanların yüzde 95’i kokulu. Ayakkabı boyasından, şuruba, yiyeceklerden giyeceklere kadar.  Yani koku satın alma kararını etkilemek için kullanılıyor. 


Sizin kokuya olan ilginiz nasıl başladı?

Koku duyumuz biz doğmadan önce, anne karnındayken gelişmeye başlıyor. Dolayısıyla benim de kokuyla maceram herkesinki gibi başladı. Daha sonra ‘ben de kendime bir parfüm yapabilir miyim’ diye başladım. On yıl önceydi. Bu iş parfümle kısıtlı değil dedim ve oradan araştırmalar yapmaya başladım. Küçüklüğümde bazı kokuların hala etkisi altında olduğumu gördüm. O kokuları duyduğum zaman hissi yeniden hatırladığımı gördüm. 


PARFÜM KULLANMAM


Ve parfümör olayım mı dediniz?

Kokuya hep ilgim vardı. Havaalanına gider free shoplarda dolaşırdım. Sonunda kendim bir parfüm yapabilir miyim noktasına geldim. Kitapları alıyorsunuz, internete giriyorsunuz ama verilen tarifler orta halli ev kadınları için yazılmış gibiydi. Daha ciddi okumalar lazım dedim ve akademik verileri, işi ciddiyetiyle yapanların kitaplarını indirmeye başladım. Bu iş bir sabır işi. Kokuda zamana çok ihtiyacınız var. Bilgi bankası gelişmeye başladı. Sonucunda da radyo ve ardından hocalık geldi. 


Siz hangi kokuları seversiniz?

Amber, öd, zengin karmaşık dolgun kokuları severim. Parfümü çok az, senede on kez kullanırım. Çünkü bulunduğum ortamım hep kokulu. Ancak sosyal ortama gireceksem gerekliyse kullanıyorum. Parfüm sayısı arttıkça kalite düşüyor maalesef. 


Koku olmasaydı ne olurdu halimiz?

Koku olmasaydı hiçbir şekilde bir lezzet tanımı yapamazdık. Biz hep tat kelimesini kullanıyoruz ama o kısıtlı ve yanlış bir kelime. Bizim toplam lezzet algısı dediğimiz şeyin içerisinde koku yüzde seksen. Yiyeceğin kokusunu almadan ne yediğimizi tanımlamayı bile başaramayabiliriz. Bir kere güvenliğimiz için mühim ne yediğimizi bilmemiz. Çürük, bozulmuş olanları ancak böyle anlarız. Lezzet ve onun verdiği hazla birlikte bir sürü şeyi hayatımızdan çıkarmış oluruz. İkincisi yine güvelikle ilgili. Doğalgaz, tüp gazların kokuları yok. İçine hoş kabul edilmeyen kokular katılıyor ki kaçak olduğunda fark edilebilsin. Kokular hayatımızı sürdürmemizde en önemli sebeplerden biri yani. Hayat da kurtarıyor. Öte yandan koku duyusunu kaybetmek büyük psikolojik sorunlara, depresyona ve Allah korusun intiharlara neden olabiliyor. Sadece doğuştan değil kafa travmalarıyla da koku duyusu kaybı yaşanabiliyor. 


Ötekileştirme sebebi olabilir


Kokular bazen ötekileştirme sebebi bile olabiliyor…

Evet, haklısınız. Etnik kimlik etiketi gibi de ırkların üzerine yapışabiliyor kokular. Mesela Amerika’da beyazlar ve zenciler arasındaki ayrımda koku çok önemli bir etken. Zencilerin kokusu ne kadar yıkansalar da gitmez gibi bir anlayış var beyazlarda. İşin kötüsü zenciler de bunu kabulleniyorlardı. Ve sürekli parfüm kullanıyorlardı. Fransa’da bir başkanlık seçimi sırasında ‘Benim Fransız vatandaşım iş ararken yan dairede oturan göçmen evindeki bütün o rahatsız edici kokuyla beraber 7 çocuk bir arada keyifle yaşayabiliyor’ denmişti. 


İyi ve kötü koku yok mu yani?

Kötüyü zihnimizde kodluyoruz. Bu her kültüre göre değişiyor. Zaten evrensel olarak kötü kabul edilmiş bir koku olsaydı, koku bombası yapılabilirdi. 2. Dünya Savaşı’nda denendi ama yapılamadı. Çünkü koku bombası diye atılan şey halkın hoşuna bile gidebilirdi. Bir de kokuyu kontrol edemiyorsunuz. Bir açma kapama düğmesi olmayan tek duyumuz bizim. 


Yapay kokular gelişecek


Kokuyla tanıştıktan, dünyasına girdikten sonra neler değişti hayatınızda?

Bir kere seçici algı arttı. Zaten obsesif bir kişiliğim vardı. Obsesyon baktığınızda kötü bir şey değil. Obsesif olmayanlar çok düz bir hayat yaşıyorlar bana göre. Dolayısıyla bir konuya, kokuya takılmaktan korkmadım. Pek çok şeyi fark ediyorum. Kendimce bir filtre geliştirebildim. Kokuların işlevlere dair bir fikir vermediğini biliyorum. Satın alma kararımı etkilediği için kullanıldığını biliyorum. Bir nevi kanmıyorum. Ama ne kadar kaçabilirsiniz. Dört bir yandan kuşatılmışsınız. 


Koku sektöründe gelecekte neler olacak sizce?

Doğal malzemenin seyrekleştiği günümüzde özellikle yiyecek alanında önü açık katlanarak büyüyecek tek sektör. Ben çocukluğumda yediğim domatesi şu an yiyemiyorum. O kokusu yok artık. Dolayısıyla o koku bir şekilde üretilip koyulacak ürünlerin içerisine. Doğal azaldıkça, domatesin kokusu üretilip ona enjekte edilecek. 


Sosyolojisi daha cazip


Atölye’niz de mis gibi kokuyor.

Evet, ben burada kendi çalışmalarımı yapıyorum. Parfüm ve müzik terimleri birbirine çok benzer. Burada bir orgumuz var mesela. Nota vardır, akor vardır bizde de. Orgda nasıl tuşlar varsa burada da parfümler tuş gibi dizilir. Şişelerde notalar var notaların bir kısmını bir araya getirip akorlar yapıyorsunuz. Bunun dışında kurumsal ya da bireysel atölyeler veriyorum. Kokuyla ilgili farkındalık yaratmayı amaçlayan atölyeler bunlar. Asla buralara gelip parfümör olarak çıkmanın imkânı yok. Dış dünyayla kurulan iletişim olanaklarını geliştirmek adına gelinebilecek atölyeler bunlar. 


Siz bu konuda eğitim aldınız mı?

Alaylıyım ben. Uzun yoldan gittim. Ama şunu da yine yaşayarak gördüm. Hata yaptığınız zaman tekrar etmemek daha kuvvetli bir etki yaratıyor insanda. İnsanlar 10 yıl harcamasınlar ama illa eğitimi almadan yapamam diye de bir şey yok. Ben şimdi parfümörlük de yapıyorum, Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler yüksek lisans programında Koku ve Duyuların Tarihi diye bir ders veriyorum. Türkiye’de çok fazla koku uzmanı yok. İşin sosyolojisi, kültürü, tarihi derken çok geniş bir dünyayla karşılaşıyorsunuz. O dünya çok cazip geldi bana. On radyo programımdan birinde parfümden bahsetmişimdir ancak.  


Parfüm kullanılmaz, giyilir


Mekke’de ihrama girerken de kokulu her şeyden uzaklaşıyoruz. Araştırmalarınızda bununla ilgili bulgularınız var mı?

İhrama girerken sadece ihram oluyor üzerinizde değil mi?  Saf halinizle gidiyorsunuz. Dolayısıyla kokuyu da giymiyorsunuz. Zaten genelde parfüm dünyasında da bu işin meraklıları parfüm kullanmak diye tabir etmezler, parfüm giymek diye tabir ederler. İnanç sistemlerinde koku çok eskidir. Parfüm, çok tanrılı dönemde ortaya çıkıyor. Soyut bir varlığa soyut bir araçla hitap etmeye çalışıyorlar.  


Koku ve kültür ilişkisinden bahseder misiniz biraz da?

Koku öğrenilen bir şey. Hiçbir koku doğada iyi veya kötü diye bir etiketle mevcut değil. O etiketleri biz zihnimizde takıyoruz. Mesela bir bebeği düşünün. Altını açtığınızda kokusundan şikayet etmez, ta ki siz ona tuvalet eğitimi verene kadar. Bunun yapılmadığı kültürler de var. Mesela Masai kabilesinde kadın çekici olmak için saçına idrar sürüyor. Oluyor da. 

#koku
#parfüm
#vedat ozan
9 yıl önce