Son yıllarda İstanbul’da yeni açılan birçok mekân mönüsünü dünya mutfağından döşüyor. Bunu yaparken de yerel ve leziz tatları göz ardı ediyor. Birçoğumuzun artık sadece annesinin pişirdiği bu yerel lezzetleri dışarıda bulmak giderek zorlaşıyor. Geçtiğimiz nisan ayında açılan Akın Restoran, herkesin aşina olduğu ama restoranlarda zor bulunan yemekleri, Türkiye’nin dört bir yanından gelen özel malzemelerle İstanbul’un damak tadına uygun olarak pişiriyor.
Haliç Metro Köprüsü’nün hemen altında, Karaköy Perşembe Pazarı’nın girişinde yer alan Akın Restoran’ın hem dekorasyonu hem de yemekleri enfes. Mekânın tarihi çok eski. 100 yıllık eski bir kabadayı kahvesi burası. Bu yüzden Akın Restoran için yeniden dekore edilirken, kahve ruhunun yitirilmemesi için bilhassa çalışılmış.
Köy kahvesi havasındaki bu mekânda, pişirilen, servis edilen her şeyin organik olmasına dikkat ediliyor. Bu son dönemlerin büyük bir klişesi diyebilirsiniz fakat köy eriştesi ve dağ çileği reçeli Karasu’dan, tarhanası Düzce’den, tavukları Kastamonu’dan, kuru patlıcan, sıyırma kabak ve biberleri Gaziantep’ten, tereyağı Trabzon’dan gelince hedeflenen organik gıdaya da yaklaşılmış oluyor.
Mönüsü çok kalabalık değil Akın’ın. Tarhana çorbayla açılan mönü, Anadolu makarnası, görümce dolması, tere ciğer, Kezban kavurma, Kezban ızgara, etli burger, köy sarma, anne köftesi, baba salatası, boynuzlu helva, saray muhallebisi, vişne kompostosuyla sona eriyor. Eğlenceli tasarlanmış sade bir mönü. Yemeklerin altlarında açıklamaları ve nasıl yapıldıkları yazılıyor.
Burada mekânın özel yemeği Kastamonu’dan özenle seçilen köy tavukları ve Trabzon’dan gelen tereyağıyla yapılan özel sosla, bakır sahanda sunulan Kezban Kavurma ve kömür ızgarada baharatlar eşliğinde, piliç göğüs ve pirzola şeklinde servis edilen Kezban ızgaradan söz etmemek olmaz. Bunun yanı sıra sakatat sevenler içinse Tere Ciğeri, soya sosu ve bebek taze soğanlarla pişiriliyor.
Tüm yemekler çok leziz ve kendi yörelerinde pişirilip servis edilmiş gibi. Mekânda sunumlar tahta tabaklarda yapılıyor. Sadece tarhana çorbası bakır kâsede sunuluyor. Onun da kaşığı el yapımı şimşir. Sakarya’da bir ustanın el yapımı hepsi.
Tahta kaşıkla tarhana içmek bir ritüeli gerçekleştirmek gibi, mutlaka deneyin. Mekân sahibi Timur’un tüm tedarikçileri bu işi profesyonel yapan insanlar değil. O birebir tanıdığı insanlara isteği üzerine ürettiriyor malzemeleri. Bu yüzden endüstriyel bir katkı yok malzemelerde. Mekânda yemeğin yanında 2 çeşit ekmek sunuluyor.
Bunların biri Gümüşhane’den getirtiliyor. Diğeri ise elma unundan yapılıyor. Saray tarifiyle yapılan elma unlu ekmekte başka herhangi bir katkı maddesi de bulunmuyor. İçeceklerden ise Afyon’dan getirtilen ev yapımı vişne kompostosunun yanı sıra çay, kahve ya da bitki çaylarını tercih edebilirsiniz.
Bir kişi ortalama 27 liraya karnını doyurabiliyor.
Mekânın sahibi Uğurcan Timur’un hikâyesi de en az mekanı kadar enteresan. İtalya’da brokerken, her şeyi bırakıp istifa ederek Türkiye’ye dönmüş. Sonrasında da gelenlerin kendilerini evinde gibi rahat hissedeceği, köyde oturup şehri izleyecekleri bir yer açmak istemiş. Bu konuda Akın Balık’ın sahibi olan ailesinden de destek almış elbette. Önce kendisi mekanı dekore etmiş. Mekân bitince bu kez Japonya’da Türk restoranı olan şefiyle birlikte girmiş mutfağa. Tüm mönüyü deneyerek oluşturmuşlar. Uzun süren denemelerden sonra mekân da mönü de hazır olmuş. Bunca çalışmaya değmiş mi derseniz, şüphesiz fazlasıyla!