|

Makdisî''yim Makdisî

''Kudüs, ey Kudüs, kadim Kudüs; yaşlanan ama ihtiyarlamayan, tozlanan ama ışıltısı donmayan kutsal rüyalar diyarı. Vadilerinde peygamber ayaklarının dolaştığı, düzlüklerinde mihrabların kurulduğu, mihrablarında Hazret-i Meryem''e kışın yaz, yazın kış meyvelerinin sunulduğu Kudüs!''

Ümit Meriç
00:00 - 9/11/2014 الأحد
Güncelleme: 21:21 - 8/11/2014 السبت
Yeni Şafak
Makdisî''yim Makdisî
Makdisî''yim Makdisî

Bu yazı bir müsvedde. Kudüs üzerine kaleme alınan her yazı gibi müsvedde olarak kalmaya mahkûm olduğu için, bir müsvedde.

Kudüs dünyanın berzah âlemi ile arasında bağı olan beldesi. Adı Tevrat''ta, İncil''de, Kuran-ı Kerim''de zikredilen peygamberleri, azamet dolu bakışlarıyla, seccadenizi her toplayışınızda göz göze gelebileceğiniz şehir. Mescid-i Aksa''dan yükselen ezana, Kıyamet Kilisesi''nden dönen çan seslerinin karıştığı, Ağlama Duvarı önünde kürk kalpaklı Yahudilerin Tevrat zikrine, Kubbet''üs Sahra''dan dönen çarşaflı Filistinli anaların yanı sıra koşan çocuklarının kahkahalarının refakat ettiği iman zirvesi.

Kudüs, ey Kudüs, kadim Kudüs; yaşlanan ama ihtiyarlamayan, tozlanan ama ışıltısı donmayan kutsal rüyalar diyarı. Vadilerinde peygamber ayaklarının dolaştığı, düzlüklerinde mihrabların kurulduğu, mihrablarında Hazret-i Meryem''e kışın yaz, yazın kış meyvelerinin sunulduğu Kudüs!

SOĞAN KUBBENİN YAKIŞTIĞI ŞEHİR

Michel Ange''ın çekicinden çıkan mermer Musa Peygamberin, altın buzağıya tapan kavminin kayalık şehri. Kayaların şehri, kayalara oturan şehir, Kudüs içine girilen ama bir daha asla çıkamayacağınız hasretin şehri. Önce Roma Valisi Herod''un zulmü ile, sonra Selâhaddin-i Eyyubî''nin kılıcı ile, sonra Haçlıların haçları ile, sonra Kanunî Sultan Süleyman''ın azametinin med-ceziriyle, kendini dünyanın tamamına hem açan, hem kapayan şehir. Eteklerinde Hazret-i Ömer''le gelen eshabın taştan mezar taşlarıyla, televizyon kralı Murdock''un milyon dolar ödenen mezarının kıyamete kadar birbirini seyredeceği şehir. Asırlık zeytin ağaçlarındaki gümüşî yeşil yaprakların, sararmış otlara gölgesini düşürdüğü şehir! Hazret-i İsa''nın taş olan gözyaşını altın kubbeyle kaplayıp yeşilliklerin ortasına kondursalar da, soğan kubbenin kendisinden çok Rusya''ya yakıştığını fısıldayan şehir!

YUSUF''UN GÖMLEĞİNİ BURADA ÖPÜP KOKLAMIŞ

Yahudi Kabalasından Müslüman tarihçilere sızan inanca göre, Râbb, kainatı yaratmaya Kudüs''ten başlamış, Hazret-i Adem''in toprağında Kudüs''ün de tozu varmış. Nuh (AS)''ın tahta gemisinden uçurduğu güvercin, sulara batmış koca dünyada bulduğu tek tepeden, Zeytin Dağı''ndan yeşil dalı alıp getirmiş, Hazret-i İbrahim, Hazret-i İshak''ın boynunu dizine yatırıp, besmele ile eline aldığı bıçağı, gökten inen kurbanı Kuruluş Kaya''sının başında fark edince, elinden fırlatıp atmış. Yakûb (AS) gök gözlerine Yusuf''un gömleğini burada sürüp, öpüp koklamış. Yusuf (AS) kendisine on bir yıldız, güneş ve ayın burada secde ettiğini görmüş.

Hıristiyan kozmolojisine göre ahir zamanda Ruhullah, ilk defa bir mağarasında dünyaya geldiği bu şehirde -Şam''da değil- yeniden dünyaya ayak basacak; huzur ve barışı dağıtmaya buradan başlayacaktır. Ahirette Rabb''in Adalet Kürsüsü, Muallâk Kayası üzerine kurulacaktır.

İSLAM ÜMMETİNİN İLK KIBLESİ

İslâm ümmeti, ilk kıblesini sever. Selâhaddin-i Eyyubî''nin emanetini, Yavuz Selim öpüp başının üstüne koyar. Kanunî, Kudüs''ün haşmetine surları ile daha da haşmet katmıştır. Alman imparatoru – ne haddine- Kudüs''e at üstünde girmeye niyet edince, halife Abdülhamid-i Sani, Yafa kapısının birazını yıktırmakta beis görmemiştir. İçeride, Mimar Sinan''ın, ismini saklayan iki ustası mezarlarında, asırlardır Osmanlı adına surları beklemektedirler.

SUSMA KUDÜS!

Susma Kudüs, niye susuyorsun? Niye dudakların, sur kapıları gibi sımsıkı kapalı?

Kudüs, sırlarını söylemeyen şehir.

Konuş Kudüs, konuş!

Via Dolorosa''dan Judas, sırtından haç, kara taş döşeli sokaklarda, düşe kalka yürürken, Hazret-i İsa nerdeydi? Hazret-i Süleyman''ın mabedinin sütunları, Allah''ın Sevgilisi oradan geçerken, secdeye kapanmadılar mı? Ya Kubbetus Sahr''ın o devasa mağarasında ayağı Mekke''den kalkıp Kudüs''e değen Burak''ın süvarisi ahir zaman peygamberi, kadim peygamberlerle kıyama dururken mabedin duvarları kâinatın hudutlarının sonuna kadar genişlemedi mi?

Pembe-beyaz taştan dört köşe bir tahtta oturmuş, altın taçlı, yeşil-mavi gözlü bir melikedir Kudüs. Önünde bin yıllar saygı ile geçit resmi yapıyor. Peygamberler, krallar, komutanlar, Haçlılar, Müslüman gazi ve şehitler, hacılar, âşıklar geliyor, geçiyor. Zeytin Dağı''ndan rüzgar, tavus kuşundan bir yelpaze oluyor, sıcaktan bunalan mağrur melikeye doğru serin serin esiyor. Ama taşa sinen sıcak hiç soğumuyor. Kudüs''ün ''Keşke''si ile yanan gönüller, hiç mi hiç ferahlamıyor. Yıllar, yüzyıllar, binyıllar, sadece seyrediyor Kudüs, hep yakındaki uzak, hep uzaktaki yakın olarak oturuyor tahtında.

FISIL FISIL DUALARIN YÜKSELDİĞİ MABED

Müstağni Kudüs! Kendisine bulutlarla gözyaşları yollanan şehir. Her kavmin kendi dilinden sesleniyor ona. Hittîlerden kalma Yebusî''ler ''Salemé diyor Kudüs''e, İsrailoğulları ''Yeru Şalayim'', Romalılar ''Aelia Kapitolina'', Haçlılar ''Jerusalem'', Müslümanlar ''El Kuds el şerif''. O yine taştan tahtında hep mağrur, hep mütebessüm Roma''dan, İstanbul''dan, Mekke''den gelen bölük bölük yollardaki, kalpleri delik delik olmuş âşıklarına bakıyor ama görmüyor, görüyor ama gülmüyor.

Mescid-i Aksa''da her gece, fısıl fısıl yapılan dualar ve Seyyid-i Kâinata gönderilen salâvatlar; Yenikapı Mevlevihanesi''nde Miraciyye''nin Birinci Bahrini bulup, sarmaş dolaş oluyor. Sandukalar ürperiyor. Üsküdar''da Nasuhi Dergâhı''ndaki selviler 200 sene evvel okunan mısralarla zikre duruyorlar:

'' Muhammed''e bir gece Çalab''dan
indi Burak
Cebrail eydür Hocam mi''race
kıgırdı Hak
Göklere haber oldı yer gök
şadılık doldu
Eydürler Ahmed geldi, bezendi
sekiz uçmak
Mirac''dan döndü yine geri geldi
evine
Geldi gördi henüz kim döşeciği
ısıcak
Nece bin yıllık yola bin demde
vara gele
Yunus eydür kim ola? Muhammed''dir
o mutlak''

Süleyman Mabedi''nin bodrumundan, Mescid-i Aksa''ya çıkıyor, avluda salınan selvilerin İstanbul''dan gelen selâmı aldıklarına şahid oluyorum.

Senden ayrılıp İstanbul''a giderken, arkamı dönüp, sana baksam biliyorum Lut''un karısı gibi taş kesileceğim, Kudüs olup kalacağım. Beni taşan kollarınla bir daha kucakla Kudüs, bin defa daha kucakla, baş başa kalsak da, göz göze gelsek de seni bin kere öpsem de hasretim sana ve bil ki mahşere kadar beni benden Çalan Kudüs bil ki Makdisîyim, Makdisîmyim, Makdisî!


٪d سنوات قبل