|

Mardin'e 'öteki' kapısından girilir

Siz de Mardin'i uzakta bir şehir olarak bilenlerdenseniz, Ressam İsmet Yedikardeş'in rehberliğinde 'farklı bir Mardin' gezintisi yapmaya hazırsınız demektir. Şimdi okuyacaklarınızla Mardin'in 'öteki'ne açılan kapılarından girip, medeniyete tanık olacaksınız..

Recep Yeter
00:00 - 16/11/2008 Pazar
Güncelleme: 14:18 - 15/11/2008 Cumartesi
Yeni Şafak
Mardin'e 'öteki' kapısından girilir
Mardin'e 'öteki' kapısından girilir

Bir zamanlar bildik ressamların hiç birinin bizim mahalleden çıkmamış olması dikkatimi çekerdi. Ne hikmetse, sanki ressam olmak için öteki mahallenin çeşmesinden su içmek gerekirdi. Sonra fark ettik ki, aslında öteki mahallenin suyu da hep bizim mahalleden gidiyordu ve tellallar bunu bizden gizliyordu. Artık suyu kaynağından içen ressamların daha bir makbul olduğunu da biliyoruz. İşte İsmet Yedikardeş de onlardan biri… Almanya'da tanınmasına rağmen çocuklarını ülkesinin havasıyla suyuyla yetiştirmek üzere dönmüş gelmiş bir sanatçı. İstanbul'da yaşayan Yedikardeş'le Mardin'de karşılaştık ve 'eski-yeni Mardin'i konuştuk. Bu arada 'Mardin'in tarihi camilerinde sabah namazının cemaatsiz olmasından muzdarip bir ressam'la tanışmak ve muhabbet etmek ayrı bir keyifti. Muhabbetle...


Mardin'in yerlilerinden misiniz?

Buralıyız. Üçyüz senelik kalabalık bir sülaleyiz. Mardin'e ne zaman geldiğimiz tam bilinmiyor. Cumhuriyet dönemi kayıtlarına göre dedemin dedesine kadar gidebildik.

Yedikardeş sülalenizin lakabı mı?

Mardin'in belli başlı aileleri var. Ensariler, Tüfekçiler, Munganlar gibi. Biz de bunlardan biriyiz. Cumhuriyet öncesi Erenoğulları ve çömlekçilik yaptıkları için Çömlekçiler denmiş. Soyadı kanunuyla amcalarım 7 kardeş olduğu için bu şekilde kalmış.

1947'de doğduğunuz Mardin'e dair neler hatırlıyorsunuz?

Bir kere şu an ki zenginlik yoktu. Kesme şeker belli ailelerde bulunurdu. Elektrik Mardin'e 1954'te geldi. Her şeye rağmen modern bir görünümü vardı. Yakın zamana dek şalvar giyilmezdi Mardin'de. Akşam herkes mesleğini bitirir, gider yıkanır, elbisesini giyer, kravatıyla çarşıya çıkardı. Şık giyinirlerdi. En iyi ısmarlamacılar Mardin'deydi. Valiler, emniyet müdürleri beşer altışar takım elbise diktirip götürürlerdi.

Gelenek görenek anlamında çok fark var mı eskiyle?

Örf ve adetlerin neredeyse hepsi de yok oldu. Mesela Meryem uyandı denilen mesire günü vardı. İlkbahar kutlanır. O gün herkes müzik aletlerini alır kale arkasına giderdi. Yılanlar haftası meşhurdu. Şehri terk edip pikniğe çıkardık. Bir de İstanbul gibi Mardin'in de kendine has beyefendileri vardı. Göçle birlikte beyefendiler de göçtü, ama bazı insanlarda hala kalıntıları var.

Siz de konakta mı doğdunuz?

Mardin'de işçilik ve süsleme açısından bir, iki ve üçüncü sınıf konaklar vardır. Bizimki birinci ile ikinci sınıf arasındaydı.

Konaktaki hayata dair ne kaldı?

Biz kalabalık bir aileydik. Yedi amca beraberdik. Büyük amcamın Philips radyosu vardı, yeşil lamba ısınınca ses verirdi. Aile büyükleri toplanıp haber dinlerdi. Özellikle kış günlerinde güzel anılarım var. İkinci dünya harbi sonrasını hatırlıyorum. 5-6 yaşlarındayken aile dostlarımız bizde toplanırlar, Masum Türker'in babası Şeyh Ahmedi Türker'i dinlerlerdi. 20'lik delikanlı bile sesini çıkaramazdı. Hadisler, Leyla ile Mecnun gibi hikayeler anlatılırdı. Pestil, tatlı sucuk ikram edilirdi. Biz ne öğrendiysek o günlerde öğrendik.

Mardin konaklarının saklı güzellikleri var mıdır?

Mardin'de konaklara dışarıdan baktığınız zaman ihtişamlı olan sadece kapıdır. Diğer tarafları sur gibidir. Bu namahrem içindir. Evin bütün sosyal işleri evin içinde olur, kimse görmez. Sokaklarını dolaşan turistler bundan mahrum. Oda kapılarının üzerindeki nakışların içi çok oyuklu olduğu zaman anne babayı, yıldız şeklinde olanlar ise çocukları temsil eder. Konaklarda tüm odalar güneye bakar. Tavana yakın noktada daire ya da dört gen şeklinde kameriyeler bulunur. Ay ışığının içeri girmesi için. Mardin'de yeni yapıları ortadan kaldırdığınız zaman ortaya farklı bir silüet çıkar. Çünkü bir ev diğer evi kapatmaz.

Mardin'in etnik yapısını çözmek zor. Sizin aslınız nedir?

Ana lisanım Arapça ama kendimi Türk olarak kabul ediyorum. Kimliksiz olmaktansa Türk olmayı tercih ediyorum. Üç yüz yıldır bana ekmeği veren bu memleket.

Mardin'de etnik kimlikler hep arka planda. Bunun sebebi nedir?

Ondan önce şunu söyleyim. Bana göre baba Osmanlı, evlatları ise Suriye, Irak ve diğerleri… Evlatları babaya karşı kışkırttılar. Şimdi baba çocuğuna dargın ama evlatlarını kendisinden ayırana dost. Avrupa'da yüzyıl savaşları oldu, birbirleriyle barıştılar ama baba ile çocukları arasına mayınlar döşendi. Bizim için Türktür, Araptır, Kürttür, Ermenidir önemli değil. Önemli olan insanlığı ve doğduğu yerin kimliğini taşıması. Bunu problem yapmak akıllıca değil.

Mardin hep hoşgörüyle anılır. Bu kendiliğinden oluşan bir şey midir?

Mardin yaklaşık 1450 sene evvel Halife Hz. Ömer döneminde Müslümanlar tarafından fethedilmiş.

Müslümanlar buraya geldiği zaman Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiği zaman nasıl azınlıklara güvence verdiyse burada da İstanbul'un fethinden çok daha önce benzeri bir şey yaşanmıştır. Eğer Mardin'de bir Süryani'ye bir Keldani'ye, bir Yezidiye mensup insan görüyorsanız bu İslam'ın getirdiği hoşgörünün bir neticesidir.

Şu an farklı dinlere mensup insanlar arasındaki ilişkiler ne durumda?

Biz Müslüman ya da Gayri Müslim olarak biliriz. Sınıf arkadaşımıza Süryani misin diye asla sormazdık. Birbirimizin evlerine gider annelerimizin yaptığı yemekleri yerdik. Herkes kendi dinini yaşardı. Kimsenin birbirine üstünlük kurma çabası yoktu. Bugün de büyük oranda böyle. Çünkü bu bir hoşgörü çıtası. Kimse bu çıtanın üzerine çıkmaz. Bizden birisi vefat ettiği zaman gelirler Mevlid dinlerler dua ederler. Onlardan biri öldüğünde biz gideriz taziyede bulunuruz. Birbirimizi en güzel yerlere oturturuz.



“Çocuklarım kendi kültürüyle yetişsin diye ülkeme döndüm”

Almanya'da rahat bir hayatınız varmış. Neden Türkiye'ye döndünüz?

Döndüğüm zaman çocuklarımın birisi 3, diğeri 5 yaşındaydı. Çocuklarımın buranın kültürünü almasını istedim. İsabetli bir karar vermişim. Çocuklarımı orada bıraksaydım, tahmin ediyorum bir daha geriye dönemezdim.

Hep sorulur, ben de sorayım. Resme ilginiz nasıl başladı ve gelişti?

Beni de ilkokulda Sümeyye Kavvas isimli bir öğretmenim yönlendirdi. Allah mekanını cennet etsin. Bir gün karakalem resim yaparken elimden tutup müdüre götürdü, “Bunu bu çocuk yaptı” dedi. Ben ne yaptığımın farkında bile değilim. Sonra da “Oğlum sen ressam olacaksın” dedi. Olduk. Tabi o dönemler imkanımız yoktu. Babamın mesleği icabı hep çamurla çalışırdık filan. Mecmualar yaygın değildi. Samanlı defterler vardı.

Mardin resimleriyle ne anlatmak istiyorsunuz?

Aslında ben soyut çalışan bir ressamım. Türkiye'ye döndükten sonra dejenerasyonu görünce kendi şehrime nasıl hizmet edebilirim diye düşündüm. Çünkü ben Mardin'de yamalı elbiseler giymişim. Bunun bir vefa borcu olmalı değil mi? Yazar olsam Ali Bulaç ve Murathan Mungan gibi yazarak hizmet edebilirim ama ben ressamım. Bu vefa borcumu 'Mardin'e resimlerimle ödeyebilirim' dedim. Resimlerime baktığınız zaman yeni bir bina göremezsiniz. Mardin'in olması gereken halini insanlara tasvir ettim. Buraya turist gelsin istiyorum. Çünkü bu hem teröre çözüm olur hem de insanların evine aş ekmek gelir .



15 yıl önce