Benim ailemden tutuklanan 2 kişi var, onlar da kaçtılar, kaçabildiler. Şimdi Mısır dışındalar.
Biz aslında teknik olarak bir savaş dönemi yaşadık. Dolayısıyla şu an kadınlarla ilgili toplantılar, seminerler yeterli değil. Sisi yönetime geldiği zaman, tam demokratik bir hava oluşturmaya çalıştılar. Sonra seçimle kılıf uydurmaya çalışsalar da geliş şekli darbe ile oldu. Demokrasinin olmadığı bir ortamda, kadınlara verilen yetki de yeterli değil tabii ki. İnsanlar, Mısır tarihinde hiç olmayan bir haksızlık dönemini yaşıyor. Ekonomik olarak ve her açıdan. Tekrar altını çiziyorum Mısır kadını, Mübarek döneminde bile bu kadar kötü bir dönem yaşamadı. Şiddet, cinsel taciz, hepsi bu dönemde öyle büyük bir yükselişe geçti ki.
Mısır kadınlarının hiçbir hakkı yok. Kendisini ifade etme hakkı yok, siyasi hakkı yok, red hakkı yok, üniversiteden çıkarılan, atılan kızlara red hakkı tanınmıyor. Kendilerini duyurma hakları yok, genç kızları hiçbir gerekçeleri olmadan alıp tutukladılar, haklarında açılan bir dava bile olmadan bunları yaptılar, sırf gösterilere katıldılar diye. 2 bin tutuklu kadın cezaevlerinde tecavüze uğruyor.
Çok doğru, sadece kadın için değil tüm insanlık için bir sorun var ortada. Bence meselenin aslı, siyasi rejimlerin insana ve insan haklarına bakış açısı. Hatalı bir tavır içerisindeler. Muasır seviyeye çıkabilmek için, kadının güvenliği, huzuru, barışı sağlanmak zorunda. Kadının, insan haklarından mahrum olduğu bir dönemde yaşıyoruz maalesef. İnsan hakkı korunamazken, kadın hakkını konuşmak da yersiz.
İhvan’ın kolları arasında en çok mağdur olan kısım kadın kolları. O da Mısır’ın şartları ile alakalı. Mesela kadın kolları yürüyüşe çıksa, ya da bir gösteriye katılsa, tecavüze uğruyor, öldürülüyor, tutuklanıyor. Tüm bu zorluklara rağmen İhvan kadını, gösteri yapıyor, demokratik hakkını savunuyor. İkinci olarak, İhvan’ın kadınları arasında şöyle sıkıntılar var. Birçok İhvan kadın kollarındaki kadının, kocası, oğlu veya ailesinden birisi öldürüldü, bunların hepsi bu darbe döneminde oldu. Mutlaka, İhvan mensubu kadınlardan her birinin ailesinden biri tutuklandı, sebepsiz yere. Onlara ne olduğu bilinmiyor, avukatları yok, hukuktan mahrumlar. Mursi’ye getirdikleri ziyaret yasağı gibi, onlara da görüşme yasağı getirdiler. Görüşme izni verilse de, bir gün boyu işkence yapıyorlar, ertesi gün izin veriyorlar. Bu durumda da Biltaci örneğinde olduğu gibi görüşmeye çıkmak istemiyorlar, ailelerinin kendilerini bu halde görmelerini istemiyorlar, eziyetten başka bir şey değil çünkü.
Rabia’da sadece kadının duruşu değil, genel olarak kadın ve erkekle birlikte Rabia muhteşem bir sembol oldu. Muhteşem bir devrimin sembolü. Binlerce insan burada direniş gösterdi, zengin ve fakir, alim ve cahil (kültürlü ve bilgisiz), herkes bir aradaydı. Rabia Meydanı Arafat gibiydi. Meydan hiç boşalmadı, hiçbir an boş kalmadı, insanlar birbirine sabrı ve yardımı tavsiye etti.
Mısır kadının ülkenin geleceğinde mücadeleci bir rolü olmalı, olacak. Hakkın karşısındaki batıl ile savaşması konusunda kadının üstüne büyük bir rol düşüyor. İyi ve kötünün savaşında da öyle.
Mısır’da tekrar İhvan’ın partisinde çalışma yapmak imkânsız, her şeyi yasakladılar. Ellerimiz kollarımız bağlı, hiçbir şey yapamıyoruz. Zaten şu an, paramı alamıyorum, üniversitede yüksek lisans yaptığım için kendi isteğimle bırakmış gibi görünüyorum.
Aslında toplumda büyük bir batıl propagandası var. 25 Ocak Devrim’i insanlığın zirveye çıktığı bir devrim oldu. Ancak 30 Haziran’da yaşananlar, insanın yaşamaması gereken en alçak en kötü şeylerdi. Sisi kendisi mücrim, onu kabul eden, onu tanıyan sadece İsrail ve ABD devlet başkanları değil, diğerleri de tamamen mücrimdir. Sisi’nin insan olduğunu düşünmüyorum bir insan bunu yapamaz. Bir oyun oynuyor, ve bu oyunda ne kadar kan akacağı onun için önemli değil, yeter ki amacına ulaşsın. Sisi, Sykes-Picot Anlaşması gibi sınırlar üzerinde de oynamak istiyor. Bu sadece Mısır’ın değil, Yemen’in, Suriye’yi ve Libya’yı da ilgilendiriyor.