|

Mustafa Kemal’i Çanakkale’de istifadan dedem vazgeçirdi

Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek dedesi hakkında bugüne kadar bilinmeyenleri belgeleriyle gün yüzüne çıkardı. Mayatepek, dedesinin Çanakkale Savaşı’nda görevinden istifa etmek isteyen Mustafa Kemal’i nasıl ikna ettiğini, Sarıkamış Harekatı’nın iç yüzünü, Enver Paşa’nın uğradığı süikastleri bütün ayrıntısıyla Yeni Şafak Pazar’a anlattı.

Yeni Şafak ve
04:00 - 15/02/2015 Pazar
Güncelleme: 18:51 - 14/02/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Gazeteci Fatih Bayhan’ın hazırladığı nehir söyleşi Dedem Enver Paşa kitabı, Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek’in dilinden Enver Paşa’nın hayatını, gizli kalmış pek çok yönüyle ortaya çıkarıyor. Sarıkamış hadisesinden, Çanakkale’ye, Birinci Dünya Savaşı’na girişimizden, Almanlarla ittifaka kadar Enver Paşa’nın siyasi meseleleri ve özel hayatının hiç bilinmeyen başlıkları Dedem Enver Paşa kitabıyla aydınlanıyor. Resmi tarihin üzerini başarılı şekilde örttüğü Enver Paşa, sinemayı Türkiye’ye getirmesinden, cephede yaptığı çizimlere, eşine olan bağlılığına kadar birçok yönüyle bizzat torununun dilinden yeniden hayat buluyor. Torun Mayatepek; “Amacım Enver Paşa sevenler derneği kurmak değil, gerçek Enver Paşa’yı Türkiye’ye tanıtmak” diyor.


Hürriyet Kahramanı, Vatan Haini, Edirne Fatihi, Milli Sinemanın Kurucusu ve 1922’de Tacikistan’da Ruslarla yaptığı savaşta şehit düşen Gazi-i Namdar. Tanımların tamamı Enver Paşa. Şehit olduğu yere defnedilen na’şı, 1996’da 74 yıl sonra Türkiye’ye getirilmişti.

Siz de oradaydınız, Paşa’nın na’şının Türkiye’ye getirilmesi konusu nasıl ortaya çıkmıştı?

1996’da devlet bakanı olan Ayvaz Gökdemir’in dönemin Cumhurbaşkanına tavsiyesiyle hareket geçildi. Şehit düştüğü yere defnedilen Enver Paşa’nın na’şı oradan alınıp, askeri bir uçakla Abide-i Hürriyet’teki anıt mezara nakledildi. Defnedildiği yere Tacikistan’da anıt mezar yapılacaktı ama o zaman yapılamadı. Tacikistan’ın Cumhurbaşkanı Rahmanov, ‘Enver Paşa zaten kendi öz yurdundadır’ diyerek ancak anıt mezar yapılması karşılığında nakle izin vermişti.


18 yıl sonra bugün Cumhurbaşkanlığı bizzat kendi bütçesinden yapımını üstlenmişti, şu an ne durumda, bitti mi?

Henüz bitmedi ne yazık ki. İnşallah yakın bir zamanda bitecektir.


Sıra dışı bir hayatı var Enver Paşa’nın. Ve neredeyse o hayatta korku adına hiçbir şey yok?

Korkuyu bırakın, ölüm mefhumu dahi yoktur dedemde. Çok cesur bir askerdir. Henüz çocuktum ben, İsmet İnönü bana dedemle ilgili şöyle demişti: “Üçümüz, yani Enver, Mustafa Kemal ve ben, kurmay subaydık, biz karargâh görevini istemiştik. Deden Bulgar dağlarında eşkıya kovalama görevine balıklama atlamıştı. Üçümüzün içerisinde kesinlikle en cesurumuz Enver’di.”  Bunu bizzat İsmet İnönü söylemişti bana.


Resmi tarih yazmadı ama 41 yıllık yaşamına çok büyük hikâyeler sığdırdığını biliyoruz.

Belki tuzağa düşürülüp şehit olmasa bambaşka bir çizgide akacaktı Türk tarihi. Berlin’e kaçıyor ama 1918’de, sürekli Kafkas İslam Ordusu’nun başına geçmek için de Azerbaycan’a, Rusya’ya gitmenin yollarını arıyor. Defalarca uçağı düşürülüyor, tekrar geri gidiyor Berlin’e… Sonra geri geliyor, hapis yatıyor. Düşünün oğlunu görmeyen bir baba. Sadece doğduğunun haberini alıyor. 


Büyük hikayeler büyük acıları da barındırıyor...

Evet, daha büyük dram ise şu, şimdi senin eşin padişahın kızı, o sefalete düşmesin diye erkek kardeşine diyorsun ki “Onu himayene al” Enver Paşa şehit düşünce, anneannem Naciye Sultan’la Enver Paşa’nın kardeşi Kamil Bey evleniyor. Ondan da bir kızı oluyor. Kamuoyunda pek bilinmez bu.


TARİHİ ŞARTLARI YERİNDE DÜŞÜNMEK GEREKİR


Enver Paşa’ya hakkını iade etmek için kaleme alınan metinler bile bir şerhle başlıyor. Büyük adamdı fakat siyasi olarak hata yapmış olabilir. Bu hata şerhine niye ihtiyaç duyuyoruz sürekli. Hatadan uzak olan bir insan var mı ki?

Tabi Enver Paşa pek çok hatayla suçlanıyor, Sarıkamış hata, Cihan Harbi’ne girmemiz hata, Çanakkale’de zaten adı hiç geçmiyor. Bunlar bir tarafa… Sarıkamış bir hata mıydı? Elbette değildi. Çanakkale’de Enver Paşa yok muydu? Elbette vardı. Başkumandan olarak. Almanların yanında savaşa girmek hata mıydı? Değildi, neden çünkü başka bir seçenek yoktu. Ha, hiç mi hatası yoktu? Elbette vardır. Mesela, Enver Paşa Bağdat’ı alalım diyor. Almanlar Kudüs’e yönelelim diyorlar. Tabi teçhizat Almanların olduğu için Fankelhayn’ın dediği oluyor. Belki bu bir hatadır. Enver Paşa, ısrar etmeliydi.  Ki o zaman da bu mümkündür çünkü Halil Kut Paşa, Kut’ül Amare’de İngilizleri mahvetmiş durumda. Ama unutmamak lazım, geriden bakıp da ‘şunlar hataydı’ demek her zaman kolaydır. Şartları ve durumu yerinde düşünmek gerekir. 


Sinemayı Türkiye'ye Enver Paşa getirdi


Yanlış hatırlamıyorsam dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu ‘hayalci’ olmakla eleştirmek için kendisine ‘Yeni Enver’ denilmişti muhalefet tarafından. Paşa için böyle hayalperestlikle eş anlama gelen bir itham da var…

Enver Paşa çok büyük bir vizyon sahibi idi. O vizyonların gerçekleşip gerçekleşemeyeceği meselesi tartışılır tabi. Tacikistan’da şehit oldu 4 Ağustos 1922’de. Tacikistan’dan 1996 yılında Paşa’nın mezarını Türkiye’ye getirmek için gittiğimizde, 90 yaşında bir adam geldi elime sarıldı, “Ah götürmeyin, o bizim de babamız” dedi. Onun ufku, bugünkü kafayla kolay anlaşılmaz.


Enver Paşa’nın ileri görüşlülüğü meselesiyle ilgili hep hayretle hatırladığım bir şey vardır, sinemanın icadından hemen sonra Enver Paşa’nın Ordu Film Şirketi’ni kurdurduğunu biliyoruz. Bu büyük bir zihin…

Almanya’da sanıyorum görüyor bunu. Tabi ne kadar önemli olduğunu hemen fark ediyor. Ve sinemanın Türkiye’ye gelmesinin ilk öncüsü oluyor. Sinemayı Türkiye’ye getiriyor.


Ama bir filmi bile yok. 

Aslında senaristler için hazır filmlerden de öte maceralı bir hayatı var. Somut bir teklif gelmedi. Ama fikir olarak birkaç ciddi teklif geldi. Tabi hayatının film yapılmasını isteriz.


SARIKAMIŞ’IN DA ÇANAKKALE’NİN DE KOMUTANI ENVER PAŞA’YDI 


Dedem Enver Paşa kitabıyla özellikle düzeltilmesine katkı sağlamak istediğiniz başlık nedir Enver Paşa’ya ilişkin?

Şimdi epey düzeldi tabi ama bir dönem neredeyse bütünüyle yanlış tanınıyordu Enver Paşa. Evvela Sarıkamış hadisesi tabi… Kitapta ayrıntılı bilgiler, mektuplar var bununla ilgili. Çanakkale var yine anlatmak ihtiyacı hissettiğimiz. Sarıkamış’ta nasıl başkomutansa Çanakkale’de de başkomutandı. 


Çanakkale’de de yenilseydik ne olurdu?

Yenilseydik orada da aynı Sarıkamış’taki gibi Enver Paşa’nın kabahati olurdu… (gülüyor) 


ŞEHİT OLUNCA, MUSTAFA KEMAL AĞLAMIŞTI


Belgeseli de yapıldı, az çok biliniyor; Kafkas İslam Ordusu. Bu orduyu da Enver Paşa’nın kurdurduğunu biliyoruz.

Tabi, aslında Enver Paşa’nın bütün hayatı o bahsettiğimiz ileri görüşlülüğü bahsinde ele alınabilir yani. Azerbaycan’ı kurtaran ordudur o biliyorsunuz. Bütün imkânsızlıklara karşın son bir hamleyle bir İstiklal savaşı başlatıyor bu orduyla. Ordunun başında da Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa vardır. Nuri Paaş’nın yaveri de Yüzbaşı Asaf adındaki Kılıç Ali’dir. 


Kılıç Ali’nin Enver Paşa’ya olan hürmeti oradan mı geliyor o zaman?

Evet. Hem Nuri hem de Enver Paşa’yı tanıyor bizzat. İkisine de büyük hürmeti var. Hatta Enver Paşa’nın şehadet haberini Kılıç Ali veriyor Mustafa Kemal’e.


Paşa’nın tepkisi ne oluyor?

Atatürk’ün gözlerinden yaş süzülmüş, “Yiğit adamdı, Allah rahmet eylesin” demiş. Bunu bana Altemur Kılıç anlatmıştı.


ENVER PAŞA’NIN KİM OLDUĞU BİLİNMELİ


Biz Türk milleti olarak bugün Enver Paşa’ya vefa borcumuzu hiç ödeyemediğimizi ifade etmek gerek.

Maalesef, bakın heykeli falan geçtim. Bir tane Enver Paşa kültür merkezi, Enver Paşa sokağı bile yok. Hâlbuki Almanya’da Enver Paşa Köprüsü var. Bakın ben, Enver Paşa sevenler derneği kurmaya, Enver Paşa hayranları oluşturmaya çalışmıyorum ama Enver Paşa’nın kim olduğu bilinsin istiyorum. 


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihi hakikatlerin ortaya çıkması konusunda gösterdiği titizliği ve gayreti biliyoruz. Dedem Enver Paşa kitabınızdan sonra devlet ricalinden bu hususta bir adım bekliyorsunuz değil mi?

Evet, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu hususlardaki hassasiyetini hepimiz biliyoruz zaten. İnşallah ümit ediyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımız da bu konu üzerinde duracaktır. Yani ‘gerçek’ Enver Paşa’nın bilinmesi, tanınması konusunda kendisinin atacağı adım, hakikatin ortaya çıkarılması açısından çok daha etkili olacaktır.


Kitabın kapağındaki görselin de bir hikâyesi var sanırım… 

Kitabın kapağı başlı başına zaten bir mesaj… Bu mesajı vermek istedik, kapaktaki resim 1915 yılında, yani tehcirin olduğu yıl, İstanbul’da Ermeni ressam Antranik tarafından kemik üzerine çizilmiş bir resim. Oldukça dikkat çekici bir resim… Ermeni tehciri konusunda bazı odakların hem Türkiye’ye hem de Enver Paşa’ya yaptıkları ithama tek başına cevap olabilecek bir resim.


Resmi tarihin sorunlu bir şekilde sürekli Mustafa Kemal’in karşısına koyduğu, bu sebeple yok saydığı Enver Paşa’yı tarihin hakkını vermek isteyenler de sanki Mustafa Kemal’in karşısında konumlandırıyor.

O da yanlıştır. Bakın, Mustafa Kemal bir yarbay. Genel Kurmay Başkanı’na nasıl rakip olabilir? Mustafa Kemal, Enver Paşa’yı kıskansa bu anlaşılır bir şey. Gayet insani, normal bir şey… Çünkü aynı yaştalar, bir tanesi yarbay diğeri Harbiye Nazırı, Başkumandan Vekili. Genel Kurmay Başkanı yarbayı niye kıskansın, onu niye kendisine rakip olarak görsün?  Bu işin bir tarafıdır. Diğer tarafı da şudur; Enver Paşa, Mustafa Kemal’in askeri kabiliyetini takdir ediyor fakat politikaya bulaşmaması konusunda kendisini uyarıyor. Uyarmasına rağmen gücünü kullanarak asla önünü kesmiyor. Mustafa Kemal’i albaylığa yükselten de Enver Paşa’dır, generalliğe yükselten de Enver Paşa’dır, ordu komutanı da yapan Enver Paşa’dır. Çünkü diyor ki “bu fevkalade kıymetli bir askerdir.” 


Çanakkale harp alanını ziyaret ettiğinde diğer komutanların yanına uğramasına rağmen Mustafa Kemal’in yanına gitmediğini biliyoruz.

Evet. Hatta biliyorsunuz bu hadise olunca Mustafa Kemal içerleniyor bu duruma. ‘Ben istifa ediyorum’ diyor. Liman von Sanders, engel olmaya çalışıp durumu Enver Paşa’ya yazıyor. Enver Paşa da tamam diyor, ‘Mustafa Kemal, harcayabileceğimiz bir asker değil’ diyor. Bakın bu kararıyla tarihin yazımını değiştirmiştir. 


Olmasaydı olmazdı yani...

Hatta bakın, Enver Paşa’ya Talat Paşa soruyor bir gün; ‘Enver, sen böyle deli dolusun, siperlere iniyorsun sürekli, başına bir şey gelirse biz ne yapacağız?” Enver Paşa da: “Yerime Mustafa Kemal gelecek” diyor. Bu hem Rauf Orbay’ın hem Talat Paşa’nın hatıralarında var bu. Ha biliyorsunuz, Talat Paşa bütün subayları toplayıp, “kime başkumandan olarak itaat edersiniz” diye. Bütün subaylar Enver diyorlar. Seçiliyor yani, isteniyor. Bunların tabi bilinmesi gerekiyor. Diğer türlü Enver Paşa, Mustafa Kemal’i kıskanırdı demek çok saçma bir iddia. Bu şuna benzer; Sayın Cumhurbaşkanı, Devlet Demiryolları Genel Müdürünü çok kıskanırdı. (gülüyor) 


90 BİN ASKER YALANINI ŞERİF İLDEN UYDURDU


Halil Paşa’nın bahsi geçti. Onu da konuşalım. Son dönem milli tarihimizin en büyük başarılarından birine imza atıyor Halil Kut Paşa. Fakat hiç kimse bilmiyor. Bu bana hep şöyle geldi, Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için Paşa’yı hatırlatmasın diye bu da unutturuldu.

Ondan olduğuna tam emin değilim. İngiliz tarih kitaplarının çoğunda, “bütün milli tarihimizin en rezil savaşıdır bu” diye bahsederler Kut’ül Amare’den. Generalleriyle birlikte bütün İngiliz ordusu teslim oluyor Halil Paşa’ya. Aslında sadece Enver Paşa değil, Türkiye’de öyle bir şey var ki sanki birisini yüceltmek için diğer herkesi unutturmak ya da aşağılamak gerekiyor. Çanakkale mesela. Orada ne komutanlar var, ne hikâyeler var. Bir tek Mustafa Kemal Paşa… Yani diğer komutanlar ne yapmış orada, balık mı tutmuşlar, denize mi girmişler? 


Mustafa Kemal’le karşılaştırmayalım ama bir İsmet İnönü kadar bile Paşa’nın adını bırakmadılar…

1921-22 yıllarında Köprülü Şerif İlden, Sarıkamış’ta 9. Kolordu’nun kurmay başkanı. Yazdığı Sarıkamış kitabında kendi kabiliyetsizliğini, beceriksizliğini ört bas etmek için Enver Paşa’yı yerden yere vuruyor. “Enver Paşa şunu yaptı, bunu yaptı, 90 bin kişiyi öldürttü” falan. O “90 bin” yalanı buradan çıkıyor zaten. Bir kampanya kitabı yazıyor İlden. 75 bin askeri olan bir ordudan 90 bin kişinin donarak ölmesini hadi kabul ettik diyelim. Peki, Rusların kendi ifadelerine göre kayıp verdikleri 25 bin Rus askerini öldüren ne? Ben de diyorum ki herhalde Ruslar, “Bu Türklere fevkalade ayıp oluyor hep onlar ölüyor, biraz da biz ölelim” dediler. Tabi Şerif İlden hatıralarını yazarken Rusların hatırat kitabı yazacaklarını hesaba katmamış. Rus generali Maslofski, hatıralarında “Türk subayları Enver Paşa’yı dinleselerdi Sarıkamış’ı geçerlerdi” diyor. 


Ne olurdu onu da söyleyelim, Sarıkamış’ı geçseydik?

Sarıkamış’ı geçseydik Kafkaslara kadar yolumuz açıktı. Ruslar darmadağın olurdu. Karalama kampanyası nasıl ortaya çıktı, onu da söyleyeyim. 1921 senesi, Enver Paşa Batum’dadır. Sakarya Muharebesi’nin arifesindeyiz. Kazım Karabekir Mustafa Kemal Paşa’ya diyor ki, “Enver Paşa’nın geri gelme ihtimali var, geri gelirse askerin, ordunun Enver Paşa’ya olan saygısı ikilik doğurabilir. Gelmemesini sağlamak için, İstiklal Harbi’nin akamete uğramaması için bir Enver Paşa’nın aleyhine bir kampanya başlatalım.” İşte Enver Paşa, liberal, kadınlara içli dışlı, artık aklınıza ne gelirse… Mustafa Kemal de “Haklısın” diyor. Bunu Karabekir Paşa’nın kendisi söylüyor. Bu kampanyanın mimari Kazım Karabekir’dir maalesef. Ama şunu da söylüyor, bizim amacımız İstiklal Harbi sürerken ikilik çıkmasını engellemekti. Yoksa ne benim ne de Mustafa Kemal’in Enver Paşa’ya en ufak bir hürmetsizliği söz konusu olamaz.


SADECE ANNEANNEMDEN DUYDUKLARIMI YAZMADIM


“Enver Paşa’nın geri dönmesi, ikilik çıkartıp Milli Mücadele’yi akamete uğratabilir” cümlesi sanki şahıs yönetiminin el değiştirmesinden duyulan endişe gibi geliyor bana.

Bu husustan Enver Paşa da mektuplarında bahsediyor ama.


Evet ama zaten Milli Mücadele’yi organize eden Enver Paşa. Onun Anadolu’da gizlediği silah depoları kullanıldı.

Enver Paşa nefer olarak savaşmaya hazırım diyor. Ama realist olmak lazım… Başkumandan vekili olmuş, Harbiye Nazırlığı yapmış birini hangi komutan nefer olarak ordusunda tutabilir ki? Zaten Enver Paşa, “Sakarya’da başarılı olursan ben gelmem diyor, burada başka işlerin peşinde olurum.” Ki öyle de oluyor. Tabi ben tarihçi değilim. Onu da iyi anlamak lazım, ben Enver Paşa’nın torunuyum sadece. Hem dedem olması açısından hem de Türk tarihinin yetiştirdiği en kıymetli evlatlarından biri olması açısından yanlış tanıtılmaması için gayret gösteriyorum. Tabi mümkün olduğunca da objektif olmaya çalıştım. Gerçek Enver Paşa’yı ortaya çıkarmak için. Torunu olmam sebebiyle bazı hususlarda taraflı davranmış olabilirim ama hiçbir şeyi “anneannem böyle demişti de bu böyledir” diyerek yazmadım.

Hep bilgi, belge ve hatıratlardan sağlamasını çıkararak ortaya koyduk. 

Enver Paşa kadar değilse de sizin de oldukça maceralı bir hayatınız olmuş. Çok uzun yıllar ‘hain’ diye anılan Enver Paşa’nın torunu olmak nasıl bir şey? Zorlukları olmalı…

Aslında öyle bir zorluk yaşamadım. Bilakis olumlu hatıralar kaldı bende. Enver Paşa’yı bilen insanların saygısına çok kere şahitlik etmişimdir. Özellikle askerlerle karşılaştığımda hepsinde Enver Paşa’ya karşı derin bir hürmet görmüşümdür. Politikacıların çoğu da öyledir. 


Enver Paşa'nın ressamlığı


Enver Paşa’nın ressam olduğunu ilk kez öğreniyoruz kitabınız vesilesiyle…

Yine kitapta öne çıkarmak istediğim şeylerden biri de dedem Enver Paşa’nın kişisel hayatı. Sorduğunuz gibi mesela ressamlığı… Enver Paşa’nın kendi çizimleri de ilk kez görülmüş olacak. Birkaç kara kalem çalışması kitabın arkasındaki albümde var. Ayrıca, Naciye Sultan’a aşağı yukarı her gün mektup yazıyor dışarıdayken. O mektuplarının tamamını Murat Bardakçı’ya verdim, o da yakında kitap olarak yayınlayacak onları. Kitabın ezcümle özeti, Enver Paşa hakkındaki bazı polemiklere son vermek amacıyla bizzat torunu tarafından Paşa’nın hikâyesi.


Enver Paşa’nın hususi eşyaları toplu olarak bir arada duruyor değil mi? Bir müze kurma fikriniz de vardır?

Tabi, hepsi bendedir eşyaların. Çoğu miras kaldı, annemden teyzemden… Bazısını kendi imkânlarımla sağdan soldan toplayıp satın aldım. Bir müze fikrimiz var tabi. Bakalım inşallah nasip olur. 

#enver paşa
#mustafa kemal atatürk
#çanakkale savaşı
#sarıkamış
9 yıl önce