|

Ortaçağ’ın en gelişmiş hastanesi İstanbul’da

Dr. Brigitte Pitarakis’in küratörlüğünü yaptığı adını Hippokrates’in ünlü aforizmasından alan “Hayat Kısa, Sanat Uzun: Bizans’ta Şifa Sanatı” sergisi Bizans’taki şifa anlayışına ışık tutuyor. Pitarakis, Ortaçağ’ın en gelişmiş hastane sisteminin Bizans İstanbul’unda olduğunu belirtiyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 22/02/2015 Pazar
Güncelleme: 18:30 - 21/02/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

Pera Müzesi, kuruluşunun onuncu yılında dünya tıp tarihinin seyrine parantez açan etkileyici bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Adını Hippokrates’in ünlü aforizmasından alan “Hayat Kısa, Sanat Uzun: Bizans’ta Şifa Sanatı” sergisi Bizans’ta şifa sanatı ve pratiğini, Yunan-Roma döneminden geç Bizans dönemine uzanan bir süreçte inceliyor. Serginin küratörlüğünü Dr. Brigitte Pitarakis yapıyor. Antik dünyanın kutsal şifacıları Apollo ve Asklepios ile rasyonel tıbbın ve farmakolojinin kurucuları Hippokrates ve Dioskorides’in altyapısını oluşturduğu Bizanslıların üç şifa metodu var: inanç, büyü ve rasyonel tıp. Bu üç uygulama İstanbul’daki şifa ve mucize merkezleri, doktor azizler gibi çeşitli konular; tıp ve botanik elyazmaları, mermer oyma eserler, ikonalar, rölikerler, muskalar, tıp aletleri, bitki örnekleri, nadir baskı kitap, gravür ve arşiv fotoğrafları aracılığıyla anlatılıyor. Sağlık ve şifa konusuna geçmişin penceresinden bakışın ilginç olduğunu söyleyen Pitarakis, “Bizanslı doktorların imkanları 20. yüzyıl tıbbıyla kıyaslanamaz, ancak Bizans İstanbulu’nda ortaçağın en gelişmiş hastane sistemi mevcuttu ve karmaşık cerrahiler gerçekleştiriliyordu” diyor.


Hayat Kısa, Sanat Uzun: Bizans’ta Şifa Sanatı sergisini hazırlarken çıkış noktanız neydi?

Bizans’ın tüm dönemlerini kapsayan 4. yüzyıldan 15. yüzyıla ve antikçağa kadar uzanan geniş bir zaman diliminde, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren, günlük hayatın başlıca unsurlarını harekete geçiren şifa arayışını ele aldık. Şehir planlamasından, mimariye, bilime, sanata, İstanbul’un kültürel mirasını önemli bir biçimde etkilemiş olan bir medeniyete yenilikçi bir yaklaşım sunmak istedik. Diğer yandan tıbbın Bizans’tan günümüze evrimine, bilimin ve modern hayatın gelişmelerine rağmen, hastalıklara karşı savaş ciddiyetini korumaya devam ediyor. Dolayısıyla tıbbi tedaviler dışında genel olarak alternatif tıp olarak adlandırdığımız uygulamalar da önem kazanıyor. Bu bağlamda sağlık ve şifa konusuna geçmişin penceresinden bakışın ilginç olabileceğini düşündük.


Yunan Roma ve geç Bizans dönemlerindeki şifa yöntemlerine bakarak bugünkü tıp dünyası hakkında neler söyleyebiliriz?

Söz konusu dönemlerde tıp eğitiminin temelinde, Hipokrat ve Galen’in öğretileri - ortaçağa kadar -   esas alınmıştı. Sergide ele aldığımız dönemde henüz anatomiye dair bilgiler ilerlememişti. Bizanslı doktorların imkanları 20. yüzyıl tıbbıyla kıyaslanamaz, ancak Bizans İstanbulu’nda ortaçağın en gelişmiş hastane sistemi mevcuttu ve karmaşık cerrahiler gerçekleştiriliyordu. Bilgisayar ortamında elektronik müdahaleleri bir kenara bırakacak olursak bugün kullanılan başlıca cerrahi alet tipleri de Roma döneminden günümüze çok fazla değişmemiştir.


AZİZLERİN ŞİFASI


Bizans’ta üç geleneksel yöntem;  inanç, büyü ve tıp birbirini nasıl destekliyor?

Bu üç yöntem birbiriyle yakından ilişkideydi ve birbirini tamamlıyordu. Burada sadece şifaya yönelik büyü uygulamaları söz konusu,  büyü değil. Büyü Bizans’ta şiddetle kınanıyordu. Şifaya yönelik büyü uygulamaları ve dini betimlerin yer aldığı koruyucu tılsımlar, akılcı tıbbın yardımcı olamadığı durumlarda doktorlar tarafından da önerilirdi.


Sergi, Bizans uygarlığına ilişkin mevcut bilgimize yeni bir bakış açısı getiriyor mu?

Sergi Bizans uygarlığına şifa ekseninden bakarak günümüze ulaşmış kültür varlıklarına yeni bir bakış açısı getiriyor. Örneğin şehre gelen suyun Bozdoğan Kemeri’nden hamamlara, hastanelere, ibadethanelere, şifa mabetlerine, sarnıçlara dağılımı sergide 3 boyutlu rekonstrüksyon animasyonu kapsamında ele alınıyor. Bizans döneminden günümüze, yapı ve eserlere kullanıcılarının sağlıkla ilgili beklentileri açısından bakmaya çalışmak algımıza yeni bir boyut getiriyor.


Dinin, daha doğrusu inancın hastalıkları iyileştirmede nasıl bir etkisi var sizce?

Sergide, açıkça izlenebileceği gibi, Bizans toplumuna yazılı ve arkeolojik kaynaklar ışığında, bir sanat tarihçisi gözüyle bilimsel açıdan yaklaştık. Sağlık ve şifayı mümkün olduğunca o dönem insanının bakış açısından, objektif olarak ele almaya çalıştık. Din ve inanç Bizans toplumunda belirli ritüellerin etrafında gelişmişti. Bu ritüellerin getirdiği uygulamalar; örneğin şifalı su içme ve yıkanma, tütsü yakma, kokulu yağlar ve balmumu kullanmak, o dönemde akılcı (rasyonel) tıbbın temel uygulamalarıyla kuvvetli benzerlikler taşır. Ancak inanç, inançlının bedeninde söz konusu maddelerin şifa gücünü pekiştirir. Bizans toplumu bağlamında inanç ve ibadet Tanrı’nın lütfunu insan bedenine çekmeyi amaç edinir. Bedenin hastalığa karşı savaşını ve direncini tetikler. Kilise ritüelindeki gizem de aynı şekilde ilahi güçle iletişim amaçlıdır. Tanrı ve aracılarına (Meryem Ana ve azizler) saygı ve ibadetle, Tanrı’dan yardım isteğine olumlu bir cevap almayı bekler. Meryem Ana ve azizlerin mucizevi şifacılığına dair anlatılarda, şifa bulmuş insanların kiliselere, kutsal mekanlara yaptığı adaklar ve bağışlardan söz edilir.


ONUÇ ÖNEMLİYDİ


Bir toplumun bedene yaklaşımına bakarak o toplumla ilgili hangi bilgilere ulaşabiliriz?

Geç antikçağda sağlık güzellikle bağdaştırılırdı. O dönemde sağlıklı bedeni güzel beden temsil eder ve güzelliğin temelinde de hijyen, güzel kokulu yağlar ve hamam kültürü yer alırdı. Ancak Hristiyan kültüründeki günah olgusu bedene yeni bir yaklaşım getirmiş ve hedonist kültürden, yavaş yavaş daha kapalı, içe dönük, aile ve kilise etrafında gelişen bir topluma geçiş olmuştur. Bizans eserlerinde uzun giysilere bürünmüş adeta bedensiz figürler nitelendirir. Diğer yandan Bizans’ta kutsal beden inancın merkezinde yer alır. Çile çeken bedenin (inzivada bedenin temel ihtiyaçlarını karşılamamak) ilahi güçle iletişime girdiği inancı bazı kutsal kişilerin şifa gücünün temelinde yatar. Oruç, bedenin arınması, tütsü yakmak solunan havanın arınması da Bizans’ta dini ritüellerin temelindedir, bedenden öte ruhun arınmasının önemini vurgular. 


Bizanslılar sağlıklı değillerdi


Sağlık insanlığın temel sorunu. Bizanslılar bu konuya nasıl yaklaşmışlar? Bizanslılar ‘sağlıklı’ insanlardı diyebilir miyiz?


Her dönemde, her kültürde olduğu gibi sağlık iyi doktorlar, iyi bakım, doğru beslenme ve hijyen gerektir ve bu da belirli bir maddi refah çerçevesinde mümkün olur. Doktor azizlerin şifa gücünü vurgulamak için Bizanslılar onlara ‘anargyroi’ yani ‘meteliksizler’ lakabı takmıştı. Parasız tedavi eden demek oluyor. Diğer yandan, kilise ve manastırların etrafında halkın hijyen ve sağlık ihtiyaçlarını gidermeye yönelik çok sayıda yardımsever kurum vardı. Başkent’te Pantokrator manastırı (bugünkü Molla Zeyrek Cami) hastanesi gibi önemli hastanelerde uzmanlaşmış kısımlar vardı. Dinin getirdiği beslenme uygulamaları (oruç kapsamında et ve yağ yememe gibi) tedavide diyetin ve hamamın merkezi önemi gibi unsurlar yaşadıkları bağlamda Bizanslılara sağlıklı yaşam koşulları getirmiş olsa da iskeletler üzerinde yapılmış analizlerde kötü beslenme, fazla tahıl tüketiminin getirdiği kansızlık ve demir eksikliği, diş çürükleri gözlemleniyor. Diğer yandan Bizans toplumlarında ciddi bir endişe bebek ölümlerinin oldukça fazla olmasıdır. Tıbbi muskaların önemli çoğunluğu hamile kadınları ve bebeklerini korumaya yöneliktir. Bu muskalar ışığında aynı zamanda karın bölgesi ağrılarının da Bizans toplumunda önemli bir şikayet olduğu görülür. Sebeplerin başında içme suyunun kirliliği ve zehirlenmeler sayılabilir.

#istanbul
#tıp
#hastane
#bizans
#ortaçağ
9 yıl önce