Kaan Kural ve Orkun Çolakoğlu’nun bir araya getirdiği ve hepsi bir diğerinden hareketli bir düzine genç yazarın birlikte inşa ettikleri yazıhaneden.com, hepimizin bir ucundan tuttuğu sporun çeşitli dallarına ilişkin zekice yorumlar üreten, pop-kültürün Türkiye’deki iyi örneklerine ev sahipliği yapan sıradışı bir internet portalı. Kural’la Wittgenstein’dan alıntı içeren, Messi’yle Ronaldo arasındaki rekabete değinen çalışmalarını konuştuk.
O yazanların teveccühü sağ olsunlar ama benim işim aslında bir rehberlik, daha fazlası değil. Tur rehberi olabiliraim en fazla, turun kendisidir asıl insanları çeken. Benim nasıl baktığıma gelince. Elbette hayattaki en büyük keyfim basketbol. Ama iş tarafına tam da iş gibi bakmaya çalışırım. Yani işin gereklerini elimden geldiğince iyi yapmaya çalışırım. Bunu yaparken çok büyük keyif almak hayatımı kolaylaştırıyor.
REKABETİ DİZ ÇÖKTÜRMEK GİBİ ANLAMAMAK GEREKİYOR
Yazıhanenin dünyası bu çünkü. Ortak paydamız hayatın keyifleri. Bu basketboldan, şiire; sinemadan, aşka uzanan çok geniş bir yelpaze.
Fikir aslında bir Amerikan web sitesi olan Grantland’den ortaya çıktı. NBA maçlarında spikerlik yapan arkadaşım Orkun Çolakoğlu önce “Böyle bir site biz de yapabilir miyiz?” diye fikir babalığını yaptı. Şu anda 30 kişilik bir ekip var. Gerçekten çok değerli yazarlar. Dünya’ya, hayatın keyiflerine, ilgi alanlarına, hatta hayalkırıklıklarına bakışlarımız oldukça paralel.
Herkes sonuçta gider gelir kendi kişisel deneyimlerini, değerlerini bir şekilde sunar. Evrensel ve yöresel etkileri gözardı etmeden tabi. Ve en iyi gözlemler, en doğal, en içten reaksiyonlar yaşanmışlıklardan gelir. Biz de kendi yaşadıklarımızdan çok hikâye anlatıyoruz.
SPOR, HAYATIN SİMÜLASYONU
Spor aslında küçük bir hayat simülasyonu. İçinde kurallar, hedefler, buna engel olmaya çalışanlar, destek olanlar, destek olması gerekirken engel olanlar, bilgelik, sabır, hayalkırıklığı, tatmin, kolaycılık vs vs… Her şey var. Burada sadece sonuca odaklanmazsanız o kadar çok şey görebilirsiniz ki.
Luis Figo herhalde en dramatik örnek ama en son mesela Steven Gerard var. Onunki ihanet barındırmadığı için belki daha az tepki çekti ama çok daha büyük bir hüzün olduğu kesin gibi. LeBron James’in Cleveland’dan önce gidişi, sonra gelişi de acayip bir duygu gitgeli yaşattı. Ama Amerikalılar spora kıta Avrupa’sı kadar tutkulu bakmadığı için yankıları görece daha ölçülü oldu.