Kostüm ve aksesuar tasarımlarının yanı sıra ödüllü yemek kitaplarıyla da tanınan Doç. Dr. Gönül Paksoy, uluslararası nitelik kazanmış bir tasarımcı. Farklı alanlarda yürüttüğü çalışmalarla bugüne dek 9 kitap yayınlayan Paksoy, Türkiye’nin yanı sıra Washington, Tokyo, Kuveyt’te olmak üzere toplam 18 sergi açtı. Tasarımlarında sadelik ve zarafeti önceleyen Paksoy, bu yıl sanatında 25. Yılını kutluyor. Bu vesileyle yeğenleri Naz ile Şahin’in 5 ve 7 yaşlarındayken resmettikleri masalsı kimlikleri bez bebek haline getiren sanatçının koleksiyonunda 90’a yakın bebek var. Kendisiyle sanattaki 25 yılını ve tasarımın çok boyutlu yönlerini konuştuk.
Sanatçı bir aileden geliyorum; iki erkek kardeşim var, biri ressam diğeri heykeltıraş. Belki garip gelecek ama hep bilim ve sanatı birleştirmek istedim. Çocukluğumdan beri resim yapıyorum. Okurken de resim eğitimine devam ettim ve kişisel sergiler açtım. Üniversitede kalmayı tercih edince, yoğunluktan dolayı resimle ilişkimde biraz azalma oldu, fakat asla bırakmadım.
Benim okuduğum yıllarda, sadece kimya mühendisi olunuyordu; alt dalları yoktu. Üniversiteye devam edince, katran ve sentetik boyaları araştırdım. Doğal boyalarla çalışırsam halı- kilimle uğraşırım diye düşündüm ve Türk halılarındaki, boyamadan kaynaklanan sorunları araştırdım. Sonra kardeşlerimle birlikte halı-kilim işine girmeye karar verdik. Fakat bir tane bile kilim satmadık, herşey birden bire değişti. Ben takı tasarımları yapmaya başladım. Mağaza açınca da profesyonel anlamda bir tasarım süreci başladı. Ardından doğal boya konusunda doktora yaptım. Elimde çok sayıda eski Türk kumaşları örnekleri vardı, bu kumaşlarının boyalarını hazırlayarak tasarımlar yapmaya başladım. Bilim ve sanat bu şekilde birleşmiş oldu.
Mühendislik bilgimin çok faydasını gördüm. Malzemeyi tanımak teknik açıdan kolaylık sağlıyor. Bir kere farkı bir temel oluştu. Bir tabak veya bardak tasarladığınızda, faydasını daha iyi anlıyorsunuz. Mesela, tasarım veya mühendislik hatalarını çok rahat görebiliyorsunuz. Bütün bunları matematik temeliyle görebildim. Sanatımın temelinde matematik var. Bundan son derece memnunum, çünkü daha sağlam bastığımı düşünüyorum. Malzemeyi çok iyi tanıdığım için doğru kullanabiliyorum.
Okullarda sınırları öğretmek için koyuyorlar. Siz güçlü bir karakterseniz ve yaptığınız işte de güçlüyseniz kendi yolunuzu bulursunuz. Ama o yönlendirmeye kendinizi kaptırırsanız, sizi hep yönetirler. Özgürlüğüme çok düşkünüm. Kendime branşlaşma konusunda bile sınır koymam. Kendimi herhangi bir şeyin tasarımcısı olarak görmüyorum. Fonksiyonel sanat objesi tasarımı adı veriliyor. O an neyi tasarlamak istiyorsam onu yapıyorum. Bir şey üreten kişi önce kendini tanımalı. Ben kimim? Ne yapabilirim? diye sormalı. Sanatçının çok okuması lazım. Görüntü kirliliğinden korunmaya çalışıyorum. Kendimi korumadan bunların hiçbirini yapamam.
O ilginize bağlı. Mesela, yemekle ilgili ödül getiren kitaplar da yapıyorum. Üniversiteler konferans için davet alıyorum. Türkiye’yi birkaç defa yurt dışında temsil ettim. Bütün bunlar sizin zenginliğiniz oluyor. Yoksa hiçbir zaman biri diğerinin rakibi değil. Neyi nereye koymak istediğinizle alakalı.
Uykunuzdan ve sosyal yaşamınızdan fedakârlık ediyorsunuz. Arkadaşlarınızla daha az vakit geçiriyorsunuz. Mesela tatile gitmiyorum. Sergiler bana tatil yapmak gibi geliyor. Üniversitede çalışırken de senelik izin kullanmayan biriydim. Ortalama 4 saat uyuyorum. Tercihleriniz neyse siz hayatınızı ona göre şekillendiriyorsunuz. Hiçbir zaman “neden tatile gidemedim?” diye üzülmedim. Hayatı ıskaladığımı da düşünmüyorum.
Evet, çok uyuyor. Yaptığım tüm tasarımları tek parça çalışıyorum. Hiçbir zaman seri üretim yapmadım. Çalışmalarımın hep sanat düzeyinde kalsın istedim. Tek parça ceket veya elbise çalışıyorum. Bana ne kadar para verirlerse versinler bir tasarımın aynısını başkasına yapmam.
Yok, ama o bambaşka bir olay. Çok teklif geldi, hatta “çok para kazanırsın” dediler ama istemedim. Para değil sanat penceresinden bakıyorum hayata. Ruhsal açıdan beni doyurması daha önemli.
Hayır, bana özel çalışmış oluyorum. Bana gelenler tasarladıklarımın içinden seçiyorlar. Müşteri istiyor diye model üretmiyorum. Tasarımlarımı alan kişiler de bir sanat objesi olduğunu düşünerek alıyorlar. Bazen üzerlerine giyiyorlar bazen de duvarlarına asıyorlar.
Kendin olmak, özgün olmak ve özünü tanımak, bunlar çok önemli. En büyük eksiğimiz, kendi kültürümüzden beslenememek. Kültürümüze çok yabancıyız ve önemsemiyoruz. Kendim olduğum, özgün olabildiğim ve kültürümüzden beslenebildiğim için ayakta kalabiliyorum. Bu sayede dünyadaki pek çok koleksiyonda yaptığım tasarımlar yer alıyor. Hiçbir zaman reklam veya defile yapmadım. Sadece sergi açıyorum. Dünyanın pek çok yerinde sergiler açtım. Sergiyle beraber mutlaka bir kitap hazırlıyorum. Mimar Sinan Üniversitesi’nde sürdürülebilir tasarım adı altında dersler veriyorum. Bir bilgiye sahipseniz o bilgiyi aktarmalısınız. Çoğalmasının en iyi yolu bence bu.
Çocukluğumda çok bez bebek yapmışlığım var. Çok çalışkan bir öğrenciydim, yaz aylarında hep üreten biriydim. Hiçbir zaman mesaj içermeyen bir şey yapmadım. Bez bebeklerle, çocuklara değil yetişkinlere mesaj veriyorum. Kaybolan yetenekler canımı acıtıyordu. Kimi parasızlıktan, imkânsızlıktan, ilgisizlikten, kimi de cesaretsizlikten pek çok yeteneğin kaybolduğunu gördüm. Ortaokulu ve liseyi yatılı okudum. Orada da arkadaşların içinde yetenekleri kaybolanları biliyorum. Ben şanslıydım, çok destekleyen bir ailem vardı. Herkes çevresindeki çocuğa el uzatsın, bir yeteneği ortaya çıkarabilsin.
Evimiz, Türk mutfağının iyi örneklerinden biriydi. Annneannem Kölemenoğulları’ndandır. Mutfağımızda, beylikler dönemi yemekleri pişerdi. Annem de son derece rafine sofralar hazırlayan bir kadındı. Bu bilgi bende farklı bir biçimde ortaya çıktı. Kültürümüze katkısı olması için kitaplar yapıyorum. Mesela, Türk mutfağı ile ilgili bir kitap hazırlıyorum.
Ben her şeyi tasarım olarak görüyorum. Yemek de benim için bir tasarım.
Çok az yemek yiyen biriyim. Kötü beslenirim. Özel bir şey yerim. Kendim için hep özel bir yemek hazırlarım.