|

Teravihe ciple gitmek yakışmaz

Ekranlardaki Ramazan programlarının uhrevi havasının reklamlarla öldürüldüğünü söyleyen Saadettin Ökten, 'Üç dakika Kur'an okunuyor on dakika reklam dönüyor' diyor.

Büşra Sönmezışık
00:00 - 28/07/2013 Pazar
Güncelleme: 15:06 - 27/07/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Teravihe ciple gitmek yakışmaz
Teravihe ciple gitmek yakışmaz

Eski Ramazanlar nostaljisinden bir türlü kurtulamadığımız ama bugünün Ramazan organizasyonlarından da kopamadığımız bir gerçek. Hayatını İstanbul'da geçiren Prof. Dr. Saadettin Ökten, yaşadığı ömürle tarihe tanıklık etmiş biri. Onunla geçmişe olan özlemimizi, şuanda neyi aradığımızı, maneviyattan neden koptuğumuzu konuştuk.

Siz gelenekten kopuşa dair eleştirilerde bulunuyorsunuz. Gelenek İslam'ın neresinde bugün?

Gelenek bu toplumda, Osmanlı geleneğinin İslam anlayışının hayatın yansımasıyla oluştu. Bu geleneğe baktığımızda şunu görüyoruz: İslam bir medeniyet tasavvurudur, değerler sistemidir, inanç sistemi sunar. Bu dünyada ne yapması gerektiğini söyler ve bu dünya görüşü hayata tatbikinde Türk İslam kültürü meydana gelmiştir. Ben buna kısaca 'İslam medeniyetinde Osmanlı yorumu' diyorum. Gelenek bu yorumun bana kadar intikal eden, İstanbul şehri üzerinde mütevazı semtlerde Beyazıt, Fatih, Aksaray gibi yerlerde 1940'ların sonu ellilerin başı altmışa kadar uzayan zamanlarda yaşandı.

Devam edebildi mi?

Evet. Zihinlerde gönüllerde devam etti. Burası çok önemli çünkü artık zihinlerde ve gönüllerde o gelenek devam etmiyor. Zahirde benzer davranışlar görünse bile, iç dünyasında insanlar da bu gelenek yok. O gelenek, bir başkasına göre yaşama geleneği idi. İnsanlar şimdi 'ben' diye yaşıyorlar.

Gelenekle yaşamak neden önemli?

Eğer siz 'İslam medeniyetinin bugünkü yorumunu yaşayacağım' diyorsanız bu geleneği reddedemezsiniz. Gelenekten yola çıkarak bunun yeni bir yorumu yapmaya çalışırsınız. Ama siz, 'İslam medeniyetinden gibi görünsem de aslında benim zihnim kapitalist bir sistemde çalışıyor' diyorsanız o zaman bu geleneği reddetmeniz lazım. İslam'da uzaktan yakından ilgisi olmayan kesimler iftarı ve teravihleri şöyle eleştiriyorlar: 'Buralara insanlar lüks ciplerle geliyorlar' diyorlar. Bu bir eleştiridir bana göre. Çünkü ben bir Müslüman'ın lüks cipe binmesini tasvip etmem.

Neden?

Çünkü bir Müslüman'a dünya malı nasip olmuşsa o Müslüman ondan kendisini kifayet edecek kadar minimumunu almak mecburiyetinde. O Peygamber ahlakıdır.

Yerine getiremeyenler?

Kapitalist dünyanın esiri olmuşlardır. İslam medeniyet tasavvuru ile Amerika'nın 1945'ten sonra ortaya koyduğu tüketim pragmatist kapitalist dünya görüşü birbirine taban tabana zıt. Bunu söylerken antikapitalist Müslümanlar gibi söylemiyorum. O laf da acayip bir şey. Zaten antikapitalist anlayış Müslümanlığın bünyesinde var. Bunu söylemek hem garip hem de kompleksin ürünü.

Siz o grubun icraatlarını takip ediyor musunuz?

Evet.

Ne düşünüyorsunuz?

Gülüyorum. Yeryüzü iftarı diye bir şey icat ettiler. Bu bana komik geliyor. Gezi'de insanlar sizi koruyor ve siz de Cuma namazı kılıyorsunuz. Zaten emnü eman olmadan Cuma namazı kılınmaz.

GELENEKTEN SORUMLUYUZ
Bu durum devletin din politikalarının geçirdiği dönüşüm ile ilişkilendirilebilir mi?

Devletin bir medeniyet politikası var Tanzimat'tan itibaren. Bu kaçınılmaz bir şey. Hep dışarda sorumlu arıyoruz. Bizzat kendimizi sorumlu tutmamız lazım. Eleştirmek hakkınız değerlendirmeniz vazifeniz. O geleneğin içinden yeni bir gelenek üretmek de üzerinize vaciptir. Biz Tanzimat'tan itibaren başlayan bu süreçte Cumhuriyet'te İslam Medeniyeti ile bağlarımızı kopardığımızı ve bir aydınlanma yaptığımızı söyledik. Ama o kadar kolay olmadığı anlaşıldı. Bu arada gelenek tekrar kendisini tamir etmek için uğraşıyor. Kendini bulmaya çalışıyor. Fakat eski biçimlerin tekrarı ile değil. Eski ruhun yeni yorumlarına ihtiyacımız var.

Bu nasıl mümkün?

Öğreneceksiniz. Müslümanların en büyük sıkıntısı Osmanlının yaşadığı hayatın hem bilimsel hem de duygusal derinliklerine inememeleri. Bunu nostalji olarak söylemiyorum. Ben kendi kimliğimi Fuzuli'de ve Galip'te buldum. İsterdim ki yeni bir şairde bulayım ama olmadı. Allah, peygamber, ashap, kader ile olan sıkıntılarımı o kitaplar çözdü. Batı felsefesi de okudum. Ama onlar beni çözmedi çünkü benim yetiştiğim bir sosyal çevre var. Bu sosyal çevrenin bana naklettiği bir miras var. O mirastan benim kurtulmam mümkün değil.

Dejenerasyonda para tek başına bir neden midir?

E tabi bunun öncesi var. Siz tarihi köklerinizden kopuş yaşadınız. Çevrede olup biten her şeye karşı gardınız çöktü. Sizi koruyan muhafaza sistemi artık yok. Bugün herhangi Müslümana 'buyurun konuşun' dediğinizde hiçbir şey konuşamıyor. Çünkü konuşacak şeyi yok. Alt yapısı, yorumu ve fikri yok. Birikimi olan insan konuşur. İftar programında akademisyen bir zat o kadar çok efendimizden bahsetti ki ben artık dayanamadım çıktım. Çünkü ağzına yakışmıyordu. Ben öyle adamlar tanıdım ki efendimizden başka laf etmiyorlardı ama ağızlarına yakışıyordu. Çünkü o terbiyeden geçmişlerdi. Peygamber ahlakı içselleşmişti.

Neden sık sık nostalji yapıp eskileri anıyoruz. Maneviyattan tat alamadığımızdan mı?

Her sosyal hadisenin arkasında bir gerçeklik vardır. İnsanlar bugün bir fiil bu işin içinde olsalar bile eski Ramazan'lardaki ruhaniyeti hissediyorlar. Bugünün Ramazan'ın ne kadar materyalist olduğunu da görüyorlar. Eski Ramazan nostaljisi de oradan geliyor. İnsanlar boşuna hatırlamıyorlar.

O ruhu nasıl yakalabiliriz?

'Ben buradan ne devşiririm' diye bakmazsanız o ruhaniyet olur. Mesela Ramazan programlarında araya reklam koymadığınızda ruhaniyet gelir. Saat tutuyorum, iftara yakın reklam kuşakları on dakika sürüyor. Bütün konsantrasyonu bozuyor. Kur'an-ı Kerim üç dakika, reklam on dakika, sonra bir yemek tarifi yine bir reklam derken bitiyor. Yapmasan daha iyi.

GÜNAHI SEVAPLA KARIŞTIRMAYALIM
Ramazan'ın nesini özlüyorsunuz?

Bu memlekette benim yetiştiğim zamanlarda Ramazan, bayram bunların esamesi okunmazdı resmi çevrelerdi. İlk defa DP radyolarda Kur'an okutmaya başladı. Bir süre sonra Ramazanlarda iftara yakın bir aşır şerif okunurdu o kadar. Ama okuyan hafızın ses tonundan güngörmüş bir adam olup olmadığı anlaşılırdı. Ben onu özlüyorum.

Tavsiyeniz nedir?

Eğer bir günah işleyeceksek bu günahı sevapla karıştırmamalıyız. İyi ve kötüyü ayırmamız lazım. Ama siz iyinin içine kötüyü karıştırırsanız o zaman iş çığırından çıkar. Eğer para diyorsanız hiç konuşacak bir şey yok o zaman kapitalist düzen bütün haşmetiyle karşınızda durur. 'Ben yaşayamam' diyene cevabım şu: Siz rızkınızı Abdül Rezzak'tan alıyorsunuz. Rezzak'ı âlemi unutuyorsunuz demektir. Bu kapitalist dünyada 'kurallara uymazsam yaşayamam' dediğiniz de ise o zaman siz kapitalist dünyaya zebun olmuşsunuz demektir. Bunun adını koyalım buna bir Müslüman kisvesi ve kılıfı giydirmeyelim.

HER ŞEY MAGAZİNEL OLDU
Günümüz Ramazan tartışmaları için ne diyorsunuz?

İsteyen istediği yoldan gider. Bunun magazin etmenin manası yok. Biri benim itikadım budur diyor. Bunu büyütmeye gerek yok. Ama öyle olmuyor çünkü reyting diye bir şey var. Müslümanları uyarmak elbette olacak bir şey. Ama benlik öne çıktığı zaman tutamazsınız. 'Ben bilirim' demeyeceksiniz.

Polemik olması normal değil mi?

Elbette ilmi polemikler olacak ancak bunlar ilmi polemik değil, pop polemiği. Eskiden de polemik oluyordu ama onlar halk önünde olmazdı. Şimdi şova dönüştü. Sultan Ahmet meydanına bir sahne kurup profesör çıkartıp halkın eline mikrofon verir soru sor sende cevapla derseniz popülerize ederseniz. Gelenek işte burada ortaya çıkıyor.

Şu anda kapitalizme karşı gelenek hala devam ediyor mu?

Evet var. Kazanmadan tüketen kapitalist geleneği yaşıyoruz. Bu Amerika geleneği de değil. Onun yoz versiyonu. Biz bazı şeyleri idrak edemiyoruz. Ölene kadar annemizin bize bakacağını bizi sakınacağını düşünüyoruz. Kapitalist olacaksanız bunun kuralları vardır. Kazanamadığında kimse yardım etmez.

Bu insani mi?

Kesinlikle değil. İnşaat fakültesinde bir hocamız vardı. Bize 'Siz burada bir dilim baklava yediğiniz zaman Güneydoğu'da bir adam somun ekmekten mahrum kalıyor' derdi.

KİMLİĞİMİZİ ARIYORUZ
Babanız imam hatip kurslarının başına geçtiğinde kapatılmasını önlemek için amelelerden ücret karşılığı kursta bulunmalarını istemiş. O günlerle bugünü nasıl yorumluyorsunuz?

CHP 1946'dan sonra işin kötüye gittiğini görünce tedbirler aldı ve imam hatip yetiştirmek için kurs açtı. Babamı da o kursun müdürlüğüne tayin ettiler. Çünkü babam felsefe ve Fransızca biliyordu. Kelebek kravat takar, fötr şapka giyerdi. Sayı 15'ten aşağıya düştüğünde kurslarda eskiden kapatılıyordu. Yoldan geçen amele veya işsize günlük yevmiyesini verir, 'sınıfta otur lafa da karışma' derdi. Müfettiş gelirse kontrole sayacak. Bu tür hadiseler oldu fakat bunların da çok tadını kaçırmamak gerekiyor. Çünkü bunlara baktıkça bugünkü kusurlarınızı hasıraltı yapıyoruz. Camiler zamanında odun deposu yapıldı, peki bugün ey efendi sen ne yapıyorsun?

Ne yapıyoruz?

Kendimizi arıyoruz. Kendimize kimlik arıyoruz. Ben bütün bu olumsuzluklara ve sıkıntılara rağmen hayata çok müspet bakıyorum. Çünkü bu toplumda bir arayış var. Toplumun iki temel özelliği var birincisi kazanıyor ve üretiyor. Diğeri de ürüyor ve çoğalıyor.

Kimliğimizi nerede arıyoruz?

O mühim değil. Kimliğini önce Fransa'da sonra Almanya'da aradı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerikan hayranlığıdır gidiyor. Bütün bunların dışında bir grup da Ortadoğu'ya yöneldi. Seyid Kutup ve Ali Şeriati gündeme geldi. Açıkçası Ali Şeriati bana hiçbir şey söylemiyor. Yaşanmış bir hayatı reddetmeniz mümkün değil. En az bin yıllık Anadolu İslam kültürünün çocuğusunuz. Bin yıllık kültürün kodları sizde vardır. Adını koyamazsınız, ben de koyamam ama vardır. Biz bir medeniyet tasavvurunu kaybettik onu arıyoruz.

Nerede bulacağız?

Kendi içimizde. Burada kalırsanız bulamazsınız. Gideceksiniz Avrupa'ya mukayese edeceksiniz. Nasıl yaşıyorlar? Mesela Noel zamanı gidip bir ay kalın. Neden, nasıl yapıyorlar bir görün.

Siz nasıl yaşıyorsunuz Ramazan'ı?

Derin bir hüzünle yaşıyorum. Çünkü sıyrıldım koptum beni ben yapan değerlerden.

Kendinizi nasıl muhafaza ediyorsunuz sizi rahatsız eden ortamlara karşı?

Kapitalist olmaktan ve kapitalizmi sevmekten koruyorlar. Kim koruyor onu Allah bilir. Yoksa ben de bir insanım. Mesela ben çok Ramazan programına çıkmak için teklif aldım ama hiçbirine katılmadım. Çünkü alet olmak istemiyorum. Kimisi de diyor ki 'iki çift doğru bir şey söyle insanlar duysun'. Ama rahmetli Ertuğrul Düzdağ şöyle der; 'hezliyatla ciddiyeti birbirine karıştırmayın'. Ben de öyle yapıyorum.

11 yıl önce