|

Trafolar Evren’in resim hocasına emanet

Ressam Salih Cengiz’in, Bayburt’ta başlayıp, İstanbul, İspanya, İtalya ve Hollanda’da geçen hikâyesinde sadece resim değil, tiyatro, müzik, heykel, çizgi roman gibi birçok görsel ve işitsel sanatın yanı sıra bir yol kazası olarak Kenan Evren de var. Tuvaldeki Mozaikler’le Kültür Bakanlığı başarı ödülü alan Cengiz, hepimizin görüp de geçtiği duvar resimlerini Türkiye’de ilk yapan kişi. Ressam Salih Cengiz, “Kenan Evren’e ders verdim, işlerim ters gitti” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 1/02/2015 Pazar
Güncelleme: 19:24 - 31/01/2015 Cumartesi
Yeni Şafak

türkiye’nin birçok yerinde duvarlarda ya da trafo binalarında karşımıza çıkan, pek çoğu manzara bazen modern içerikli resimleri kimler, nasıl yapıyor, çok da üzerine düşündüğümüz bir mesele değildir. Şehirlerin ara sokaklarını süsleyen, çevresine renk katan çoğu amatörce az kısmı sanatsal nitelik taşıyan o resimleri Türkiye’de ilk kez uygulayan ressam Salih Cengiz’i, Pendik’te renkli bir karnavala dönüştürdüğü trafoların başında bulduk. Duvar boyama ressamlığını konuşmak için kendisiyle biraraya geldik ama konuştukça arkasından bir insan ömrüne sığdırılmış birkaç ömrün, aşırı heyecanlı sıra dışı hikâyesine şahitlik ettik. Haliyle ressam Salih Cengiz’le sadece duvar ressamlığını değil, bizzat kendisini, Salih Cengiz’i konuştuk.


RESSAM OLMAK İÇİN EVDEN KAÇTI

Oğlunun da kendisi gibi ticaretle uğraşmasını isteyen işadamı bir babanın, tek hayali ressamlık olan oğlu Salih Cengiz, ortaokuldan sonra babasının kendisi için sunduğu hayatı reddedip ressam olmak en azından resim sanatının bir ucundan tutmak için Bayburt’tan kaçıp İstanbul’a gelmiş. Henüz 16 yaşındayken İstanbul’a gelen Cengiz, gece okuyup gündüz çalışırım diyerek Bab-ı Ali’nin yolunu tutmuş. Bir yayınevine girerek bir süre çizgi romanlara düzenlemeler yapmaya başlamış. Evden kaçan oğlunu arayan babası, sonunda onu bir yayınevinde bulunca döverek tekrar Bayburt’a geri götürmüş. Ressam olma tutkusu tekrar İstanbul’un yolunu tutmasıyla sonuçlanmış. Sonrasını şöyle anlatıyor kendisi: “Bir müddet babamın yanında kaldım ama babam da anlamıştı sonunda, bu çocuktan bize hayır yok diye. Tekrar İstanbul’a geldim. Bu kez peşime düşmedi. İstanbul’da çalışırken kendimi geliştireyim diyerek önce Üsküdar’daki Musiki Cemiyeti’ne gidip geldim. Emin Ongan ve Melahat Pars gibi dönemin önemli isimlerinden ders aldım. Ud çaldım. İstanbul Radyosu’nda canlı konserlerde koroda yer aldım.”


MUSİKİ CEMİYETİNDEN TİYATROYA

Musiki Cemiyeti’nde devam ederken okuduğu bir ilan üzerine yolu Tevfik Gelenbe tiyatrosuna düşen Cengiz, Opera tiyatrosu yarışmasına katılmış ve altı yüz kişi arasından ilk beşe kalmayı başarmış. Böylece sahne günleri başlar müstakbel ressamımızın. Moliere çevirisi komedi ağırlıklı hafif oyunlarda rol alır. Ama süreç İstanbul’a gelme nedenine sürükler yeniden ressamımızı. Tevfik Gelenbe, sahne dekorasyonu konusunda yönlendirir kendisini, zamanla tek işi çok iyi yaptığı sahne dekorasyonu olur. “Mesleğime büyük katkısı oldu” dediği o günlerde, grafik çalışmalarına da başlar. “Bugün logo denilen, ilk amblem çizimlerimi o zaman yaptım” diyen Cengiz, sonrasında kendini tabelacılarda çizimler yaparken bulur. “Tabelacı yazardı, ben de tabelaya mesela adam berberse, yüzü sabunlanmış bir adam resmi yapardım” diyor. “Resim konusunda Bab-ı Ali’de girip çıkmadığım hiçbir iş kalmadı neredeyse” diyen Cengiz, askere gidinceye kadar hem tuvallere hem duvarlara resim yaparak resimle ilişkisini devam ettirmiş. Askerde ise bir süre resim dersi verdiği Kenan Evren’le tanışmasını ‘işlerinin ters gitme noktası’ olarak hatırlıyor bugün.


HAYALLER TUVALLER, HAYATLAR DUVARLAR

Sigara reklamlarının ortaya çıkmasıyla sadece yazı yazdığı duvarlara artık görseller de yapmaya başlayan Cengiz, duvar resminde derinlik konusunda eksikleri olduğunu fark edince, yönünü bu işin dünyada en iyi yapıldığı yer olan İspanya’ya çevirmiş. Uzun süre kaldığı Barcelona’da resim konusundaki eğitimini tamamlamayı başarmış. “Duvar resimleri ne zaman trafoya dönüştü, inanın onu anlamadım” diyen Cengiz’e göre, tuvallerden çok duvarlarla olan yakınlığı da bu şekilde başlamış. İlk trafo resmini ise şöyle anlatıyor: “Önce trafoların eski konak şeklinde tasarımını görmüştüm. Fabrika ürünü olan o tasarımları herkes görmüştür zaten. O zaman resim nasıl olur diye düşünmüştüm. Bir deneme yaptım, 1996 yılında Çanakkale’de müzenin orada bir elektrik trafosu vardı, nasıl durur diye kendim gidip yaptım. Sadece merakımı gidermek için. Onu yaptım, gayet de güzel durdu. Sonra farklı yerlerden teklifler gelmeye başladı.”


Mozaikleri tek tek saydım

Altı ayrı ülkede toplam 13 kişisel sergi açan Salih Cengiz’in en önemli seri çalışması ise Çanakkale’de ortaya çıkmış. Çok uzun yıllar zihninde tasarladığı Tuvaldeki Mozaikler’i yapma fırsatı bulan Cengiz, henüz sekizinci resmini tamamladığında çalışmalarını gören Güzel Sanatlar Müdürü’nün teklifiyle çalışması Ayasofya Müzesi’nde sergilenmiş. “Ayasofya Müzesi’nde 22 yılın üzerine ilk kez benim için sergi yapıldı” diyen Cengiz’in Tuvaldeki Mozaikler’i tamamlanınca önce 2005 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmiş. Dönemin Kültür Bakanı Atilla Koç tarafından Başarı Ödülü’yle taltif edilen sergi, sonrasında altı ülkede daha izleyiciye sunulmuş. Tuvaldeki Mozaikler, Zeugma antik kentinde ortaya çıkan Yunan mitolojisine ait mozaiklerin tuvale aktarılmasından oluşuyor. “Yaparken müzeye gidip, mozaikteki taş sayılarını tek tek saydım ve ona göre ölçüleriyle birlikte aynısını yaptım” diyor.


Kenan Evren’e resmi öğrettim işlerim ters gitti

Duvarlara, trafolara resimler yapıyorsunuz. Şu sıralar Pendik Belediyesi’nin çağrısı üzerine Pendik’in sokaklarına renk katıyorsunuz. 

Evet, yetkililerde böyle sanatsal bir duyarlılık var. Aslında ilk kez toplu olarak Yalova Belediyesi istedi benden trafolara resim yapmamı. Toplamda Türkiye genelinde yirminin üzerinde ilde benzer çalışmalar yaptık. Tabi yüze yakın ilçe demek bu. Yine yüzlerce trafo demek… Amacım kent dokusuna renk katmak. Yaptığım eserlerin altına Salih Cengiz imzası atıyorum ya, bu zevk olarak bana yetiyor. Yani kazanç amaçlı değil benim çabam. Sanatsal anlamda bu işi Türkiye’de ilk ben yaptım diyebilirim.


Neyi çizeceğinize nasıl karar veriyorsunuz? Sizden mi isteniyor, siz mi zihninizde tasarlıyorsunuz?

İnanır mısınız çok nadirdir, önceden tasarlamam. Hep doğaçlama gelişmiştir. Boyalarımı alır giderim, orada mekânın durumuna göre bir şey yaparım. Ağaçlık bir bölgede yine kalkıp oraya da bir ağaçlık manzara çizilirse o onu boğar. Kendiliğinden gelişiyor yani. 


MASONİK SEMBOLLER VAR DEDİLER


Sadece manzara değil modern resimler de yapıyorsunuz. Size kalsa bütünüyle soyut mu çalışırsınız?

Evet, açıkçası biraz öyle… Arkadaşlar biraz da entelektüel kesime hitap etsin diyorlar tabi. Ama bulunan mahallenin durumuna göre de ortaya çıkıyor bu. Sülüntepe diye bir yerde yapmıştım mesela soyut resim. Çok eleştiri almıştı o resim.


Neden eleştirildi?

Ya işte masonik semboller yapmışım diye eleştirilmişti o resim. Picasso tarzı, kübik bir resimdi aslında. Belediyeye yazılı sözlü ne şikâyetler gitmiş. 


Sonra ne oldu?

Sonra gittik mecburen silip, değiştirdik o bölümleri. Katar’a gideceğim günün sabahı, yağmur da yağıyordu gittik değiştirdik. Değiştirmeden önce tekrar baktım, nerede Masonluk yapmışım diye, bulamadım. (Gülüyor)


Başka tepkiler nasıl? On binlerce insan görüyor onları sonuçta. Bir de siz yapıp gidiyorsunuz ama orada yaşayan insanlar onunla birlikte yaşıyor…

Böyle olumsuz tepkiler bir tane iki tane. Görenlerin tamamı çok çok memnun oluyor. Çocuklara sanatı sevdirmenin ilk adımı olmasını geçiyorum orada yaşayan insanlara her gün bir güzellikle karşılaşmalarını sağlıyor. Bu da oldukça önemli.


Ne dersiniz peki, halkımız resimden anlıyor mu?

Bu konuşulur. Ya anlamasına gerek yok ki. Senin gözüne hoş geliyorsa bitmiştir. Kimse resimden anlamaz aslında. Yapan sanatçısı bile yaptığı zaman çoğu resmi anlamaz. ‘Ben bunu niye yaptım’ diye sorar kendine. Anlamak şart değil, estetik olana bak sen. Hoşuna gidiyor mu? Mesele bu. 


KENAN EVREN’İN İLK RESİM HOCASIYIM


Arkeolojiye ilginiz olduğunu biliyorum. Resim yeteneğiniz var, bu ikisini yan yana getirince heykel sanatını hatırlıyorum. Pek çok şeye ilgi duymuşsunuz. Heykele ilgi duymadınız mı?

Yapmaz olur muyum yaptım. Büyük şeyler değil tabi, küçük heykeller yaptım. İlk denemelerimi de askerdeyken yapmıştım. Bir toplantı olacakmış, subaylarımız da Venüs heykeli yapabilir misin dediler, katılımcılara hediye edeceklermiş. Resimlerine baktım, olur deyip denedim. Çok beğendi subaylar. Hatta bir tanesini de Kenan Evren’e verdiler, o da beğendi. Bu arada söz gelmişken söyleyeyim, bunları konuşmayı çok sevmiyorum ama Kenan Evren’in ilk resim öğretmeni de bendim. 


Vay canına, nasıl yani?

Ordu komutanımızdı Kenan Evren. Ben Burdur’da yaptım askerliğimi, bizim orada yeğeni vardı onun. Ziyaretine geldiğinde orada benim resimlerimi gördü. Beğendi, epey ilgilendi. ‘Bunları siz mi yapıyorsunuz, nasıl yapıyorsunuz’ falan diye konuşurken dedi ki ‘Bana yurtdışından çok kartpostal geliyor, sana kartpostal versem onları bana çizer misin’ diye sordu. ‘Yaparım komutanım’ dedim. Getirdi kartpostalları, yaptım çok beğendi. Sonra ‘Sen ne mezunun’ diye sordu. Dedim ‘Komutanım lise mezunuyum ama Bab-ı Ali’de yetiştim.’ ‘Bana da gösterir misin’ dedi. ‘Emredersiniz komutanım’, dedim.  ‘Ne kadar var askerliğinin bitmesine’ deyince, ‘Bitiyor, bir buçuk ayım var’ dedim.


Kenan Evren’in o yüzden mi acaba resmi kötü? Yarım kalmış eğitimi…

(Gülüyor) Ya sormayın zaten… O zaman şeker gibi adamdı. O adamın darbe yapacağını, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi yani. Bir doktor arkadaşımla konuşurken demiştim ona, biliyorsun Kenan Evren’in ilk resim hocası da benim diye. ‘O ayıp da sana yeter’ demişti. Zaten ondan sonra işlerim hep ters gitti. (Gülüyor) Ha tabi sürekli intihal yapa yapa biraz öğrendi sonra. Sen yapamazsın şimdi onun yaptığı resmi. Sonuçta adam general, asker yani… Ha yetenekli bir asker mi? Asla değil. Şeker Ahmet Paşa’lar var, Nazmi Ziya’lar var bunlar da askerdiler ama güzel sanatların parlak birer yıldızıydılar da. 


Her konuda başarısız yani…

(Gülüyor) Yani evet. 

#Salih Cengiz
#duvar resmi
#resim
9 yıl önce