|

Türkülerin hissettirdiği duygu gerçek

Unutulmaya yüz tutmuş Balkan müziklerini yorumlayarak uluslararası alanda sevilmesini sağlayan Kanadalı sanatçı Brenna MacCrimmon Türkülerle neden özel bir bağı olduğunu şöyle açıklıyor: "Türkülerin hissettirdiği duygu gerçek."

Yeni Şafak ve
04:00 - 7/12/2014 Pazar
Güncelleme: 01:13 - 7/12/2014 Pazar
Yeni Şafak

Türk halk müziğine 1980’lerde ilgi duymaya başlayan ve Kanada’da Orkestar Keyif adlı bir grubu olan Brenna MacCrimmon, uluslararası alanda Türk Halk Müziği ezgilerini söyleyen yabancı sanatçıların başında geliyor. Türk Müziği’ne olan ilgisi gençliğinde Burlington, Ontario’daki bir kütüphaneyi ziyaret etmesi ile başlayan MacCrimmon, bu sevgiyi “Türkçe albümlere rastladım ve aniden duygusal bir bağ oluştu” şeklinde tanımlıyor. Kanadalı Müzikolog Brenna MacCrimmon’un sevgisi karşılıksız değil. Hafif İngilizce aksanlı Türkçesiyle Türkiye’de bir hayli hayran kazanmış. 5 yıl Türkiye’de yaşayan ve Türküleri sevdiği için Türkçe öğrenen Brenna MacCrimmon ile Türk halk müziğini, Türkiye’deki tecrübesini konuştuk. 


1980’lerin sonundan beri Balkan Müziği üzerine çalışıp söylüyorsunuz. Uluslararası anlamda bir Türk halk müziği sanatçısı olarak kabul ediliyorsunuz. Bir müzikolog olarak Türk halk müziğini nasıl tanımlarsınız?

Türk müziğinin ve türkülerin içine girmiş olmamda birçok sebep var. Ama tabi ki önce Türk müziğinin ne olduğunu kavramak gerek çünkü bu oldukça geniş bir tanım. Türk müziğine merakımı uyandıran, gençlik yıllarımda dinlemiş olduğum TRT’nin Türk Halk Müziği kayıtlarıydı ki o kayıtların o dönemlerde bile oldukça eski olduklarını söyleyebilirim. Halk müziği gibi belirli bir tanımın içinde de olsa, şarkılar söyleniş tarzları olarak farklılık gösteriyor. Çünkü her şeyde olduğu gibi, müzikte de dönemin modası olan tarzlar oluyor. O dönemlerde, Türk müziği ile olduğu kadar Yunan ve Balkan müzikleriyle de ilgilenmeye başladım. Yunanistan, Balkan ülkeleri ve Türkiye’nin dahil olduğu coğrafyanın bütünündeki halk müzik ezgileri, ritimler ve skala bana içindeki duyguların gerçek olduğunu hissettirdi.


TARZIMI TÜRKÜ DİNLEYEREK OLUŞTURDUM


Leonard Cohen ve Loreena Mckennitt da Kanadalı müzisyenler. Onlar da Türkiye’de bir hayli seviliyor. Kanada müziği ile Türk halk veya Balkan müzikleri arasında bir benzerlik var mı? Yaptığınız müzikleri kendimize neden yakın buluyoruz?

Hayır. Yine aynı tanım belirsizliğinden ötürü, şunu kendimize sormamız gerek: “Kanada müziği nedir?” Eğer Toronto’da bir Makedon düğününe gitmişseniz, orada çalınan müzik ile Kanada müziği arasında illa ki bir bağlantı bulursunuz. Biliyorsunuz ki “Balkan Beat” denen müzik tarzı, gece kulüplerinde oldukça popüler bir hale geldi. Burada çalınan şarkılar ile birlikte temel düzeyde de olsa elbette belli başlı bağlantılar bulunuyor. Müziğin evrensel bir dili olduğunu söyleriz ki bu doğrudur. Fakat çalınış şekli, tarihsel detaylar, halk müziklerinin temaları göz önünde bulundurulduğunda, Kuzey Amerika’nın Balkan coğrafyası ve Kuzey Amerika ile örtüşen tarihsel bir bağı pek yok.


Size “Türkü bacı” diyorlar. Türkü söyleme yorumunuz çok beğeniliyor. Bu üslubu oturtmak için özel bir çabanız var mı, yoksa doğaçlama mı yapıyorsunuz?

Türkçemi her fırsatta geliştirmeye çalışıyorum. Fakat türküleri söyleme tarzım Türkçe, Makedonca, Yunanca, Arnavutça ve Bulgarca Balkan türküleri seslendiren farklı farklı sanatçıları dinlememle oluştu. Eğer bir şarkıyı söyleyeceksem, aklımın bir köşesinde dinlediğim durur. Bir yandan bunun bir parçası olarak neler hissettiğime önem vererek söylerim. Bir şarkıyı her zaman ama her zaman öncesinde söylendiği gibi, sürekli aynı şekilde söylemeye çalışırsanız buna gerçek müzik diyemezsiniz. 


HERYERDE YABANCIYIM


Siz iyi türkü okuduğunuzu düşünüyor musunuz?

Türk ve Balkan müziklerini keşfedip, üzerinde çalışmaya başladığım zamanlarda albümler kaydedip konserler vereceğim aklıma bile gelmemişti. Hatta aklımda olan tek şey vardı, o da bu güzel müzikleri öğrenerek ülkeme dönüp, Kanada müziğine bir şeyler katmaktı. Bunca yıldan beri konuştuğum ve bir şekilde temasta olduğum birçok Türk müzisyen, benim sizin müzik kültürünüze olan ilgimden etkilenip, kendi müzik kültürlerine yöneldi. Bu beni çok mutlu ediyor.


Türkülerimizle iç içesiniz, Rumeli’yi karış karış gezdiniz ve iyi derecede Türkçe biliyorsunuz. Zaman zaman kendinizi Türkiye’nin yerlisi gibi hissettiğiniz oluyor mu?

Daha çok bir insan gibi, Dünya vatandaşı olan bir insan gibi görüyorum kendimi. Bu konuda kendimi çok kısmetli görmekteyim. Sınırlardan ve aidiyetlerden ötesini gördüğümüz sürece, daha derin bağlılıklar yaşayabiliyoruz. Belirli bir müzik türü üzerinde çalıştığım zamanlarda, onu içinden görmeye ve hissetmeye çalışırım fakat en nihayetinde ben hep bir yabancıyımdır. Yaşadığım hayat şartları başka çare bırakmıyor.


Bağlamayı unuttum ukelele çalıyorum


Toronto Üniversitesi’nde etnik müzikoloji dersleri alırken yerel Türk müzisyenlerle tanışıp bağlama öğrendiniz. Hatta bağlama için Türkiye’ye geldiğinizi biliyorum. Hangi enstrümanlara daha hâkimsiniz?

Uzun yıllardır bağlama çalmıyorum. O yüzden artık kendime ‘bağlama sanatçısı’ bile diyemiyorum. Hayatımın bazı bölümlerinde bir kaç enstrüman üstüne çalışmışlığım oldu. Makedon tamburası, daire, bendir gibi enstrümanları çalabiliyor ve çalmaktan keyif alıyorum. Bunun yanı sıra benim küçük ve sessiz bir ukelelem var. Türk ve Balkan müzikleri için pek uygun bir enstrüman diyemem ama ukelele üzerinde çalışmayı sevdiğim için, bazen bu yörelerin müzikleri üzerinde çalışırken de faydası oluyor. Eğer Türk ve Balkan müziklerini bir gitar ile icra edebiliyorsanız, ukelele ile de yaparsınız. Geleneksel bir yöntem değil elbette ama yine de bir müzikalitesi var.


90’lı yılların başında Kanada’da Balkan müzikleri üzerine tez hazırlarken İstanbul’a geldiniz ve beş yıl burada yaşadınız. Ülke olarak Kanadalı müzisyenleri seviyoruz. Burada kaldığınız süre boyunca Kanadalı olmanızın avantajlarını gördünüz mü? 

Aslında bir Kanadalı olarak Türkiye’de yaşamanın birçok zorluğu var ama belki de bunlardan en zoru bir Kanadalı olmaktan ziyade, kadın olmak. Benim yetiştiğim ve bu sebepten dolayı inandığım, gördüğüm şeylere nazaran Türkiye’de kadınlara karşı değişik bir tutum var. Buna başlarda alışmak güç oldu. Aynı şey genel olarak insan hakları ve özgürlükler için de söylenebilir. Ama tüm bunların ötesinde, bir Kanadalıya, diğer ülke vatandaşlarına, yabancı olan herkese her zaman gösterilen sıcaklık ve cömertliğe dayanarak söyleyebilirim ki Türkiye özel bir yer. Misafirperverliği ve insanların samimiyetleri bir harika.


Türkçeyi çok zor öğrendim


Türkü okumak için Türkçe öğrendiniz. Kanadalı aksanıyla Türkü söylemek farklı bir özellik katıyor. Türkçeyle aranız nasıl?

Uzun konu ve ayrı bir macera. Türkçe, İngilizceden oldukça farklı bir dil ve öğrenmesi uzun zaman alıyor. Hâlâ Türkçemi geliştirdiğimi söyleyebilirim. Türkiye dışındayken, bir kitap ya da makale okumaya fırsatım olmazsa hemen unutmaya başlıyorum öğrendiklerimi. Kanada’da yaşayan Türk dostlarım harika İngilizce konuşuyorlar ya da ilerletmeye devam ediyorlar. Böyle olunca da tabi pratik yapmaktan kaçıyorsunuz oralarda.


Türkü dinleyerek tarzınızı oluşturduğunuzu söylüyorsunuz. Hangi türkücülerin yorumunu beğeniyorsunuz?

Nezahat Bayram, Ümit Tokcan, Neriman Altındağ Tüfekçi, Faruk Yılmaz, Arif Şentürk, Neşet Ertaş, Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses, Zara, Gülay. Liste bu şekilde uzayıp gider. Hatta şöyle diyeyim, bir hafta sonra aynı soruyu sorsanız benden başka isimler duymanız muhtemel. Hislerim genelde anlık oluyor.


Yeni projelerinizin içeriği ne olacak?

Balkan, Türk ve İngiliz halk müzikleri ile blues karşımı bir proje üzerinde çalışıyorum.

#türk halk müziği
#ingiliz müziği
#balkan müziği
#Brenna MacCrimmon
9 yıl önce