Ediz Hun Yeşilçam'ın ilginç portrelerinden biri. Tesadüflerle başlayan hayatı, onu diş hekimliği eğitiminden oyunculuğa, oyunculuktan üniversiteye, oradan bilim adamlığına, daha sonra siyasete, oradan da akademisyenliğe yönlendirmiş. Hal böyle olunca ortaya oyuncu Ediz, siyasetçi Ediz, bilim adamı Ediz ve akademisyen Ediz çıkmış. Ediz Hun, kimlikler içinde 'ciddi adam' olmayı çok önemsiyor. Biz de 'ciddi adama' başlıyoruz sormaya; Ediz Hun Ak Parti'den teklif aldı mı, Mehmet Ağar'a danışmanlık yaptı mı, siyasetten umduğunu buldu mu, neden 3000 kaktüsü var, kinci mi? cevapları aşağıda...
Evin tek çocuğuyum. Annem felsefe öğretmeni. Babam makine mühendisi, Alman asıllı bir Çerkes.
Ailemle Amerikan veya Türk filmlerine gidiyorduk. Ama üzerinde çok durmazdık…
Tesadüfler… Almanya'da diş doktorluğu alanında öğrenim görüyordum. Yaz ayında Türkiye'ye geldim. O zaman Ayhan ışık, Göksel Ersoylar vardı. Sabahattin Sürmeligil Acar Film'de müdürdü. Bana; Ayhan Işık, Belgin Doruk var ve Göksel Ersoy var, sen de bir şansını dene” dedi. Beni bir fotoğrafçıya götürdüler; çektirdik, Ses Dergisi'ne gönderdik. Yedi sekiz hanım ve erkek seçtiler. Sonra Bayramoğlu Plajı'nda finali yaptılar.
23 yaşındaki bir adam ne düşünür?
Genç ve güzel kızlarla tanışmayı düşünür! Çünkü Almanya'da zaten tahsil görüyordum.
Bir macera olarak görmüştüm.
Çok şaşırdım. Hatta inanamadım, “Yanlış mı yoksa doğru mu söyleniyor” diye baktım. Hemen ardından birer filmlik olmak üzere toplam altı filmlik anlaşma imzaladım ama bir yandan da “Tahsile gidiyorum böyle bir şey hesabımda yoktu” dedim. Onlar da; “Bir iki film çek eğer iş yapmazsa tekrar eğitimine dönersin” dediler. Birinci ve ikinci film iyi iş yaptı.
Arka arkaya bu başarı olunca okula dönemedim. Sonra harıl harıl film çekmeye başladık. Bir İçim Su, Öksüz Kız, Affetmeyen Kadın, Ahtapotun Kolları filmlerle devam etti…
Diş hekimliği daha istikrarlı bir meslektir. Sinema o zamanlar bir endüstriydi. Düşünün yılda 250 ile 300 arası film çekiliyordu. Ama şimdi öyle değil. Dizi çekiyorsunuz, eğer o dizi tutarsa başka bir projede oynayabilirsiniz. Çünkü yüz eskiyor. 30 - 40 hafta devam ediyor. Bu kadar uzun süre izlendikten sonra ikinci bir defa izlenme olasılığı zayıflayabilir. O zaman öyle değildi, halkın tek eğlencesi sinemaydı.
Hayır. Çünkü ilk filmlerde kasıyorsunuz. Düşünün otuz kişilik bir ekiple çalışıyorsunuz. O zaman toplum çok daha kapalıydı. İstanbul'un nüfusu belki de iki buçuk milyondu.
Hiç bir zaman şımarmadım.
Tabi.Hayatımda bekarlığımı da çok gizli kapaklı yaşadım. Arkadaşlık ettiğim kızları hiçbir zaman afişe etmedim. Onları daima savundum ve korudum. O zamanki dostluklar şimdiki gibi değildi.
Elbette. Ben çok ciddi bir adamım. İşimi çok iyi yaparım. Çünkü yapmazsam karşı tarafa mahcup olacağım endişesi yaşarım. Hala on beş günlük programlar halinde yaşıyorum.
Sinema 1970'li yıllarda televizyonun da devreye girmesiyle farklı ellerde kaldı. Müstehcen filmler çekilmeye başlandı. Bu iş sürümcemede kalınca, kadın seyirci uzaklaştı. Sadece bir başka grup için yapılan filmler söz konusu oldu. Ben ciddi bir adamım. Bu iş dejenere oldu dedim ve sinemayı bıraktım.
7 yıl yurt dışında yaşadım. Üniversite okumaya gittim ve biyoloji okudum. Sağlığım el verirse seksen yaşında da giderim üniversiteye. O kadar sevdim ki Norveç'te üniversitede ikinci oldum.
Döndüğüm zaman üniversiteye girip hocalık yapmaya başladım. Hala da devam ediyorum.
Arada film projelerim oluyor. Bu işe başrol oynayarak başladım. Daima başrol oynarım. Hangi yaşımda olursa olsun bu böyledir.
Çığlık Çığlığa Bir Sevda adında bir film çektim. 24 Eylül'de vizyona girecek. Ezel Akay ile çalışacağım.
Doğru. Filmde Ruhi Sözen adlı bestekarın hayatı anlatılıyor. Filmde tam olarak Zeki Müren'i canlandırmıyorum. Sadece Zeki Müren değil, daha bir çok bestekarın hayatlarından kesitler olacak. Son on beş günde Zeki Müren alıntılarıyla çekildi.
Evet. Komediye yatkın bir adamım. Normal hayatımda da çok espriliyim. Ailemle bir araya geldiğimizde çok güleriz.
Tesadüfler… Babam Almanya'da okumuştu. Onun vasıtasıyla üniversiteye kaydımı yaptırdım. Bana diş doktorluğunu tavsiye etti. Gerçekten güzel bir meslek. Benden sonra seçilen Tunç Okan 1964 Ses Dergisi'nin birincisiydi. Şu anda İsviçre'de. Zürih'te güzel bir kliniği var. O da diş doktoruydu. Yeniden doğacak olsam, diş doktoru olurdum.
Düşünürüm ama Türkiye'de değil. Çünkü burada istikrarlı yapılmıyor. Benim jenerasyonumdan hayatta kalmış olanlara bakın, hangisi çalışıyor? Hayat sadece gençlerin hayatı mı? Ben bu yaşta da aşık olamaz mıyım? Her yaşın kendine göre bir yaşam biçimi vardır. Kendi yaşıma uygun bir hanımla hayatımı birleştirebilirim. Clint Eastwood benden 12 yaş büyük. Robert Redford benden altı yaş büyük. Ama onlar hala film çekiyorlar.
“Koş” desen koşarım, “Motorsiklet kullan” desen kullanırım, “Yüz” desen yüzerim. Sunum çok önemli. İyi birşey olursa yaparım tabii…
Öldükten beş on sene sonra anılırım sonra tamamen unutulurum. Çünkü hafızalar çok zayıf. Ediz gider yirmi sene sonra kimse hatırlamaz. Vefalı değiliz.
Saygısızlığa tahammülüm yoktur. Ne olursa olsun sonunu düşünmüyorum.
Evet. İyilik yapanı unutmam, kötülük yapan uyutmaz beni…
Öyle. Sabaha kadar düşündüğüm olmuştur. Çok terbiyesiz insanlar var. Bazen alttan aldığım zamanlar oluyor. Sonra pişman olurum niye bu kadar alttan aldım diye…
Evet. Adamın biri bana gelip yumruk ya da domates atıyor. Ne yapacağım? “Niye attınız beyefendi” deyip yüzümü mü sileceğim. Ben o insanı kovalarım. Hiç affetmem. (gülüşmeler)
Evet. Ama hoşgörü de var.
Üç şeye tahammülüm yoktur. Vefasızlık, nankörlük ve saygısızlık. Bunlara büyük reaksiyon gösteririm. Sonunu da hiç hesaba katmam. Ağzımı burnu mu da kırsalar umurumda olmaz.
Tabi ki, insanız herşeyden önce. Annem felsefeciydi. Ben isyan ederdim, o da bana; “Kızma, sev ve affet” derdi. Benim kimseye karşı bir kabalığım olmaz. Maço erkek değilim, kibar adamım.
İnsanlara inanmak. İnsanlara inanıyorum, sonradan hüsrana uğruyorum. Bu beni çok üzüyor. “Yine Ediz aldatıldın” diyorum. Fazla güveniyorum. Güvenmemek lazım.
Bütün hayatım öyledir. Hatalı bir şey yapmamaya çalıştım. Bilimde otuz senedir çalışıyorum. Arabaya bindiğimde hatırımı soruyorlar. Hayatımdan çok memnunum. Hiç yılmadım, yılmam. Çok çalışırım.
Hiç önemli değil. Tanıyan var, tanımayan var ve kötü bakan var. Otobüse binerim, yolda yürürüm. Bana selam verene ben de selam veririm.
Milletvekili olduğum zaman bırakmıştım. Ankara'da komisyon başkanlığı yaptım.
Soruyu ne şekil sorduğunuza bağlı. Dostluklar açısından evet. AK Parti dahil başka partilerden dostlarım var.
Koalisyon istediğimiz grafiği çizemedi. Bülent Ecevit'in sağlık sorunları vardı. Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz farklı düşüncelere sahiptiler. Dolayısıyla hiç bir zaman istikrar sağlanamadı. Seçim kararı alınıp, seçime gidildi. Seçimde Kadıköy ilçesinde birinci sıradan aday gösterildim. Ama Anavatan Partisi bitti. Düzgün bir iletişim kuramadık.
Her dönem böyle söylentiler çıkıyor.
Teklife göre yaklaşımlarınız değişiyor. Bu zamana kadar hep spekülasyonlar yapıldı.
Hayır.
1996'dan 2003 sonuna kadar olan süreçte siyasette hep belirli kademelerden geçtim. Bundan sonra bir teklif vaki olursa bunun değerlendirilmesi gerekir. Benden ne istiyorlar?
Yine milletvekili olmak istemem. Çünkü ben 69 yaşında bir adamım.
Ak Parti'de çok tanıdığım var. Hüseyin Çelik ile dostluğumuz da vardı. Mehmet Ali Şahin çok sevdiğim bir insandır. Beni de severler.
Elbette. Ben herkesle iyi geçinirim. Önyargılı bir adam değilim. Tutkularımın esiri olmadım hiç… Her zaman doğru davranan insanların yanında oldum.
Geldi. Ama zaman vesile olmadı. İleride iyi bir teklif olursa değerlendirilebilir. Şöhret sahibi bir insanım, ekonomik sorunum yok, düzenimi kurdum, çalışıyorum her günüm dolu. Bundan sonra benim yapacağım tek bir şey olabilir o da; insanlara kendi bilgim çerçevesinde hizmet etmek. Benim şurada on beş yıl ömrüm kalmış. Aktif olacağım son altı senem var. Uygun bir teklifle karşılaşırsam olur yoksa girmeyi düşünmem.
Hiç bir danışmanlık yapmadım. Mehmet Ağar beni davet etti. Birkaç toplantıda beraber oldum. Hiç bir partiyle ilişkim yok. En son açılım toplantısına katıldım.
Koalisyonun olumsuz diyaloğu yüzünden.
Çıkar. Çünkü çok daha düzgün bir iktidar görüyorum.
Mecliste hiçbir sorunum yok, herkes beni sever. Konuştuğumda insanlar beni can kulağı ile dinlerdi. Metin kullanmadan konuşurum. Bana verilen dakikaları çok iyi değerlendiririm. İnsanların gözlerinin içine bakarak konuşurum. O dönemlerde geceleri saat dörtlere kadar çalışırdım.
Her tarafta çekişme var. Sinemada vefasızlık çok… Ama bu akademisyenler arasında da var. İnsan ve ego olduğu müddetçe her yerde var… Ben herkesten sevgi ve saygı gördüm.
İkisi de aynı işlevi yürütüyor. Sanat, topluma hizmettir ve mutluluğu için çalışmaktır. Siyasette toplumun huzuru ve refahı için çalışmaktır. Ben paralellik görüyorum.
Bana kimse bir şey söylemedi. Herkes başarılı buldu. Ama birçoğu “Sanatçı sanatını yapmalıdır” dediler. Norveç'te 35 yaşımda üniversiteye başladım 40 yaşımda mezun oldum. “Bana bu yaştan sonra üniversite okuyacaksınız da ne olacak?” diye soruyorlar. Böyle insanlar var. Türkiye'den iki aylık kurs için gelirler. Ukalalık ederler. Gazetede Yeşil Sayfa, üniversitede hocalık yapıyorum. Fena mı?
Öğrencilerimle abi- kardeş gibiyiz. Mesela vize imtihanlarında başarılı olamayanları tekrar imtihana alıyorum.
Çok meraklıyım. Kaktüs koleksiyonum var 3000 tane.
Şekillerini çok beğeniyorum.
Zaten ellerim diken dolu. Sebebini bilmiyorum. Koleksiyonerim. Binlerce çeşit kaktüs var. Üretiyorum, tohum getirtiyorum. Apartman çocuğu değil, tabiat adamıyım. İlaç kullanmam, spor yaparım, garip bir adamım. (gülüşmeler)
Çeşitli hayvan türleri, göl, ağaç, orman elimde değil beni cezbediyor. Daha önceki zamanlarda yaşasaydım çok ünlü bir bilim adamı olabilirdim. Beni bir dağın tepesine bırakın, üç ay boyunca o dağın biyolojik yapısını çıkarırım. O yüzden de üniversiteyi ikincilikle bitirdim.
Bütün canlılarla aram iyidir. Örümceği, yılanı tutabilirim. Hiç bir hayvandan bana zarar gelmedi. Ne köpek ısırdı, ne kedi tırmaladı. Ama insanlar daha tehlikeli.
Köpeğim kolumda öldü. Çok üzüldüm bir daha almıyorum. O yüzden kedi besliyorum. Canlıları mutlu ederim, benim görevim budur.