|

Ya duvarlara astık ya pasta yapıp yedik

Üzerine Kur’an-ı Kerim ayetlerinin yazılı olduğu pastanın, Kutlu Doğum etkinliği kapsamında bizzat müftü tarafından kesilmesi, pek çok tartışmayı yeniden gündeme getirdi. Sosyolog Ali Murat Yel, o fotoğrafa ilk tepkisinin “Ne günlere gelmişiz, eskiden saygıda kusur etmediğimiz Kitap, bugün sıradan bir doğum günü pastasına model olmuş, artık ifrat ve tefritte sınır tanımıyoruz” olduğunu söyledi.

Yeni Şafak ve
04:00 - 26/04/2015 Pazar
Güncelleme: 13:18 - 26/04/2015 Pazar
Yeni Şafak

Her ne kadar iki yıl öncesine ait bir fotoğraf karesi olsa da üzerine Kur'an ayetlerinin yazılı olduğu Kutlu Doğum Pastası, dindarlık, dini değerlere saygı ve kültürel yozluk gibi pek çok başlığı yeniden konuşmayı mümkün kıldı. Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ve turkeyagenda.com yayın yönetmeni Prof. Dr. Ali Murat Yel'le, hem pasta hadisesini hem eleştirilerin dilini hem de yeni orta sınıfın kültürel yozluğunu konuştuk.



Üzerine Kur'an'ı Kerim ayetlerinin yazılı olduğu bir pastanın, Kutlu Doğum etkinliklerinde bizzat ilçe müftüsü tarafından kesilirken çekilen fotoğrafını gördünüz. İlk tepkiniz ne oldu, ne düşündünüz?

Bir sosyal bilimci olarak bu ülkede artık hiçbir şeye şaşırmamayı öğrendim. Gençliğimizde Kur'an-ı Kerim insanlar tarafından sadece saygı duyulan bir kitaptı. Hatta o kadar ki; kursa giderken elimizde onun için özel olarak hazırlanmış ve süslü bir çantayla taşırken yüksekte tuttuğumuz, evlerimizde asılan çivi ile kendisini taşıyan kısmı arasında bir üçgen oluşturacak şekilde duvarlara astığımız bu kitabın insanların gündelik hayatlarına giremediğinden şikâyet ederdik. Kutsal Kitab'a duyulan bu saygı onun içeriğinin anlaşılmasını engellememeliydi. Fotoğrafı ilk gördüğüm anda bu düşüncelerime döndüm ve 'Ne günlere gelmişiz, eskiden saygıda kusur etmediğimiz Kitap, bugün sıradan bir doğum günü pastasına model olmuş. Artık ifrat ve tefritte sınır tanımıyoruz' dedim.



Sanki dilini anlamadıkları bir Kitap'la nasıl ilişki kuracağını bilemeyen bir toplulukla karşı karşıyayız. Hâlbuki olay dindar insanlar arasında geçiyor...

Gerçi dilini anladıkları kitaplarla ne derece aşina oluyorlar diye de sorulabilir. Şimdilerde dış görünüş muhtevanın çok önüne geçti ve hayat tarzlarımızın değişmesine de sebep oldu. Artık pek çok şey bir simülasyona dönüştü, içinde problemler barındıran kişilerin dışarıya karşı mutlu görünebildiğinden tutun da evliliklere, çalışma hayatlarına, arkadaş çevrelerine varıncaya kadar bir nevi maske diyebileceğimiz sahtelikler daha çok ortaya çıktı sanki.



Kültür, para kadar kolay kazanılamaz


Yeni-muhafazakâr kitlenin zenginleşme konusunda görece başarısız olduğu da konuşuluyor. 'Yeni orta sınıf'ın bu kadar yoz olması neyle açıklanabilir? Alkolsüz içki, hanımlara özel gece partisi vs…

Maddi imkânlara geç kavuşan her kitlenin benzer sorunları olabilir. Maddi anlamda zenginlik her zaman bireylerde özellikle kültürel ve sosyal sermayeye (P. Bourdieu) sahip oldukları anlamına gelmez. Kültürel sermaye bireyin doğmuş olduğu aile ve kültürel çevre ile doğrudan ilişkili olduğu için kolayca ve kısa bir sürede elde edilemez. İnsanlar kısa bir süre içinde maddi zenginlik elde edebilir ama gündelik hayatın estetize edilebilmesi ancak uzun bir birikim sonucunda mümkündür.



Bir hayat tarzından başka bir hayat tarzına geçiyorlar ama çok da beceremiyorlar gibi…

Zaten bu yüzden kastettiğimiz muhafazakâr kitlelere yönelik gündelik hayatlarını nasıl estetize edebileceklerini “öğretmeye" çalışan, yani onlara nasıl giyinecekleri, nerelerde yemek yiyecekleri, “onlara" uygun tatil mekânları, evlerini nasıl yeniden düzenleyecekleri veya nasıl eğleneceklerini söyleyen yayınların artışı da bu başarısızlığın bir başka göstergesidir.



Yozlaşma artık görünür oldu


İlerleyen bir yozlaşmadan mı söz ediyoruz yoksa zaten var olan bir yozluğun görünürlük kazanmasından mı?

Eğer yozlaşmadan, eşyanın (şeylerin) aslına vakıf olmaktansa gelişigüzel bir şekilde onları tanıyor veya biliyormuş gibi yapmayı kastediyorsanız bence bir zamanlar özene bezene hazırlanan çantalara verilen önem kadar bugün de Kur'an-ı Kerim'in hele Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinde bu şekilde kullanılmasına cesaret edilebilmesi yozluğun giderek görünür olmasıdır diyebilirim. Meyvenin kendisiyle ilgilenmeyip kabuğunun ne kadar güzel olduğundan bahsetmek ile Kitab'ın kendisini okumayıp onu “gündelik hayata dâhil ediyoruz" diyerek bu şekilde görsel bir araç olarak kullanmak bence birbirinden farklı olmasa gerek…



TEPKİMİZ BİLE LAUBALİ


Yapılan eleştirilerde kullanılan dilin de bir gösterge olduğunu söyleyebilir miyiz? 'Kur'an'ı pasta yapıp yediler' de aynı laubaliliğin bir devamı gibi…

Aynen katılıyorum, dediğim gibi, bu tür bir dil ile duyarlılık değil sanki yapılan işlerin devamı sağlanıyor. Sizin ifade etmek zorunda kaldığınız gibi bir cümle de asla bir tepki değil tam tersine olayın kabul edilemezliğini artıran bir ifadedir.



Doğum günü kutlamak ve pasta kesmek gibi ritüellerin yirmi yıl önce kesin bir dille reddedildiği çevrelerin çocuklarına bugün özel partiler düzenlemesi ve pastaya da Kur'an ayetleri yazmalarına kadar gelen süreci nasıl okumak gerekiyor?

Bu soruya herhalde en kolaycı bir biçimde İngilizce “new money" (yeni para) denilen ve yakın zamanda maddi imkânlara kavuşan insanların tüketim ve eğlence kültürlerinde –belki de beklenilen- bir değişimin sonucu gibi cevap verilebilir. Kendi çocukluklarında yaş günleri kutlanmayan muhafazakâr aileler günümüz değişen toplumunda çocuklarının diğerlerinden geri kalmasını istememeleri gibi bir durum söz konusu. Ama burada işin ucu kaçıp “diğerlerinden eksik kalmama" adına vahşi kapitalizmin tüm dayatmaları sıradan olgular gibi anlaşılıyor.






#Kutlu Doğum etkinliği
#P. Bourdieu
#Ali Murat Yel
9 yıl önce